Acımasız İç Sesimize Neden Öz- Şefkat Göstermeliyiz?
Yazar Kezban Ekiz • Psikolog • 2 Haziran 2020 • Yorumlar:
Birçoğumuz kendimizi acımasızca eleştiririz. ’Berbat bir anneyim.’, ‘O hedefe asla ulaşamam.’, ‘Ben salağım.’ ya da ‘Beni kimse sevmeyecek.’ gibi kendi içsel eleştirilerimiz içerisinde boğuluruz. Peki neden bunu kendimize yaparız? Bunu sorgulamaya başladığımızda ise bu sefer kendimizi ‘İşte bu benim sürekli kaybetme sebebim.’ ya da ‘Sürekli kendimi eleştiriyorum.’ gibi daha fazla öz eleştiri yaparken buluyor olabiliriz.
Kendimizi bu şekilde iç sesimizle dövmek yerine, bir adım geriye çekilip ve iç eleştirmelerimizi biraz rahat bıraktığımızda iç sesimizin bizi potansiyel başarısızlıklardan, reddedilmelerden ve zararlardan korumaya çalıştığını göreceğiz.
İnsan olarak bizler savunma mekanizmalarına sahibiz ve bunlardan en eski ve en hızlı tetikleneni ise Amigdala. Amigdala bir korku sinyali aldığında beynin her yerine tehlike sinyalleri iletiyor ve bu sinyallere savaş, kaç ya da donma yanıtlarından biri ile cevap veriyoruz. Bu cevap sistemi vahşi doğada yaşayan hayvanların hayatta kalmalarına için çok iyi starejiler olsalar bile insanlar için her zaman aynı işlevi görmüyor. Çünkü genel olarak algıladığımız tehdit hayvanlardaki gibi başka bir hayvandan korunma değilde benlik konseptimize yönelik bir saldırı oluyor ve bu durumda savunma sistemimiz güvende kalmak için aynı sistemi kullanır:
Savaş: Kendimiz ile duygusal bir eleştirel dil kullanarak savaşırız.
Kaç: Üzüntü duyulan durumdan dikkat dağıtmak için yiyecek ya da alkol gibi şeyler kullanarak kaçarız.
Donma: Tekrar tekrar algılanan yetersizliklerimizi düşünerek donma tepkisi gösteririz.
Kendimize yönelik eleştiri ile birlikte savaş ya da kaç sistemimiz yani savunma mekanizmamız aktif olur. Unutmamak gerekir ki iç eleştirmenimiz ‘tehlike var, hayatta kal’’ sinyallerini harekete geçirerek tehlikeyi atlatmaya ve bizi korumaya çalışıyor. Aslında niyeti iyi. Mutlu olmamızı istiyor, ancak bunun için daha iyi bir yol bilmiyor. Diyelim ki spor salonuna gitmediğimiz için kendimizi eleştiriyor, kendimize ‘tembel’, ‘pasaklı’ gibi binlerce etiket yapıştırıyor olabiliriz. Bu etiketlemeler ile birlikte iç eleştirmenimiz spor salonuna gitmezsek sağlıklı olmayacağımızı ya da başkaları tarafından reddedileceğimiz düşüncesi ile endişesini daha da artırıyor olabilir. Halbuki iç eleştirmenimiz bu kaygı ve endişesine, sevgi ve merhametle kucak açıp, kabul edebilirse tehdit savunma sistemini öz-şefkatin dokunuşu ile güvenlik zonuna geçirebilir.
Ayrıca savunma mekanizmamız dışında bağlanma/bağlantı stillerimizde bizim özeleştirilerimizin şekillenmesinde etkilidir. Bakım veren kişinin sesi ve algısı zamanla bizim sesimiz haline gelir; kendimizle de bu şekilde ilişki kurarız. Eğer bakım veren kişi tarafından sıcak ve şefkatli bir yaklaşım görmüşsek kendimize karşı olan algımız ve eleştirimizde o derece merhametli olacaktır. Bunun aksine bize sürekli olumsuz mesaj veren birisi (yapamazsın, tembelsin, salaksın, vs.) tarafından büyütüldüysek bu mesajlar özeleştirilerimizin dozunu arttırabilir.
Bu yüzden bir dahaki sefere kendimizi sert eleştirilere maruz bıraktığımızda, kendimizi dövmek yerine, içsel eleştirmenimize çabaları için teşekkür edelim, içimizde o bağlanma ile sorun yaşayan çoçuk ile empati kurmaya çalışalım ve yaptığımız bir hata için kendimizi bağışlayalım. Bunlar kendi eleştirmenimizi anlamak ve aynı yolda yürümek için iyi bir başlangıç olabilir.