Acıya Rağmen Mi, Acı İle Birlikte Mi? Kabul ve Kararlılık Terapisi
Yazar Buğra Güvener • Psikolog • 15 Mart 2021 • Yorumlar:
Size biraz kendindelik becerilerinden bahsetmek istiyorum. Kendindelik becerileri bireyin yaşamında ona ıstırap verici düşünce ve duygularının kendisi üzerindeki etki gücünü azaltabilmesi ve bu düşünce ile duyguların yaşamını etkileyiş biçimini kontrol altında tutabilecek psikolojik becerilere sahip olmasıdır. Kendindelik becerileri bireyin yaşamında onun için asıl önemli olanlara odaklanması sağlayarak hayatının anlamlı yönlerini açığa çıkarmasına yardım eder. Birey bu sayede yaşamını zenginleştirecek faaliyetlerde bulunabilir.
Aslında yaşam boyu sürdürülebilir iyilik hali de tam olarak buradan geçmektedir. Yaşadığımız negatif yaşam olaylarını önemsememek, bunlara aldırmamak, baskılamaya çalışmak ya da yok saymak değil bahsettiğim şey. Bahsettiğim şey, bireyin yaşamındaki negatif olaylar, düşünceler, duygular ve davranışlarla ilişkisini değiştirmektir. Bu doğrultuda bir bakış açısı geliştirmek aslında yaşamın içinde her zaman var olan ve olacak olan acıyı kabul etmek, acıya rağmen değil, acıyla birlikte zengin, dolu ve anlamlı bir yaşam inşa etmeyi sağlar. Çünkü ne kadar kaçmaya çalışırsak çalışalım acı hayatın her zaman belki de merkezinde olacaktır.
Hepimiz hayal kırıklığını, hastalıkları, ölümü, reddedilmeyi, beğenilmemeyi, başarısızlığı, kayıpları deneyimleriz. Yaşamı sürdürüyor olmanın bir gerekliliğidir aslında bu durum. Bunlar sanki yeterince ağır değilmiş gibi bir de zihnimiz bize geçmiş acılarla, gelecek kaygılarını sürekli hatırlatır durur. Peki her başarısızlıkta, her hastalıkta, her kayıpta, her reddedilişte durup beklesek, bastırmaya çalışsak, bunlardan kaçsak sizce yaşam nasıl olurdu? Bence böyle bir yaşam kayıplarla geçerdi. Bahsettiğim bu kayıp kendimizin kaybı, anlamlı yaşamımızın kaybı, zengin bir hayatın kaybı. Peki bir de şöyle düşünelim. Yaşanılan tüm acılarla birlikte, bunları kabul ederek, acı var olduğu halde yapmamız gerekenleri yapabilsek nasıl bir yaşam olurdu? Benim buna cevabım şudur: İşte zengin bir hayat buradan geçiyor. Ben ancak ki yaşamda var olan tüm acılarla birlikte yapmam gerekenleri yaparsam, değerlerim doğrultusunda adım atarsam, hedeflerime ulaşmak için gerekli olan çabayı sürdürürsem istediğim bu yaşamı sürdürebilirim.
Peki böyle bir bakış açısında nasıl ulaşabiliriz? Bunun yollarından bir tanesi de son zamanlarda sıklıkla duymaya başladığımız ‘Mindfulness’ yani kendindenlikten geçiyor. Kendindenlik aslında tam olarak anda olmaktır. Ne geçmişi ne de geleceği düşünürek ‘’şu an’’ı kaçırmamaktır. Ve anda olurken şu ana karşı meraklı olabilme, esnek ve açık olabilme halini içerir. Düşüncelerde boğulmak yerine, şuanda var olan deneyime tüm dikkati yoğunlaştırmayı gerektirir. Anda bulunabilmek, etrafımızdaki çevreye ve/veya kendi içsel süreçlerimize bilincimizi yöneltmektir. Bu sayede zihnimizi geçmiş ya da gelecekte oyalamak yerine ana odaklanır ve andan öğreniriz.
Acıyla birlikte hayatı yaşayabilip acıyla olan ilişkimizi değiştirebilmenin bir yolu da bilişsel ayrışmadır. Bilişsel ayrışma zihnimizden geçenlerden, zihnimizdeki imajlardan ve anılardan bir adım uzaklaşarak onları geriden izlemek anlamına gelir. Tıpkı bir trafikte gelip geçen arabaları seyretmek gibidir bu. Düşüncelerimize sıkı sıkı tutunmak, illa da her zaman düşüncelerimizin söyledikleri doğrultusunda hareket etmekten biraz uzaklaşıp onların sadece birer düşünce olduğunu fark etmektir. Bu sayede siz yaşamış olduğunuz bir hayal kırıklığı, aklınızdan geçen ‘ben değersizim’ düşüncesi ya da ‘yarın kesin çok başarısız olacağım’ düşüncesiyle birlikte yapmanız gereken o sunumu, hazırlamanız gereken o ödevi, veya yapmanız gereken o eylem her neyse onu yapabilirsiniz. Çünkü bunlar sadece birer düşüncedir. Geleceğinizi sizin düşünceleriniz değil, eylemleriniz etkiler.
Bahsetmiş olduğum bu bakış açısında sahip olabilmek için yapabileceğimiz en doğru şeylerden birisi belki de kabuldür. Kabul, deneyimlere kendimizi açmak ve o deneyim eğer acıyla sonlanırsa bu acıya da içimizde bir yer açabilmektir. Bu acıyla savaşmayı bırakıp, var olmasına izin vermek(çünkü savaşmak ne yazık ki acıyla baş edebilmemizi sağlayan bir yöntem değil) anlamına gelir. Bu acıyı sevmek, acıyı istemek değildir. Bu sadece acının da yaşamın bir parçasını olduğunu kabul etmek ve acının gelip geçmesine izin vermek anlamına gelir. Çünkü biz biliyoruz ki bastırmaya çalıştığımız düşüncelerimiz, kurtulmaya çalıştığımız anılarımız/yaşantılarımız sürekli kendilerini daha yüksek bir sesle hatırlatıyor bize. Biz kurtulmaya çalıştıkça onlar bize daha da istekli bir şekilde dönüyor. Ancak kabul etmek bizi özgürleştirir.
Son olarak değinmek istediğim konu ise değer odaklı eylemlerdir. Değerlerimiz bizim aslında kalbimizin derinliklerinde nasıl bir hayatımızın olmasını istediğimizdir. Dünyada temsil etmek istediğimiz bir fikir, şu kısacık yaşamımızda bizim için asıl önemli olan şeydir. Acı çekerken değerlerinden uzak eylemler gerçekleştiren bireyler aslında kendilerini daha da büyük acılara sürükler. Çünkü yaşamını anlamsızlaştırır, fakirleştirir. Yaşamınızdaki değer alanlarını tespit edip, acı dolu yaşam olaylarını kabul ederek bu değerler doğrultusunda hareket etmek sizin acılarla olan ilişkinizi değiştirecek en önemli unsurlardan bir tanesidir.
Bu süreçlerin hiçbiri birbirinden bağımsız süreçler değildir. Bu becerilerimizi geliştirmek, yaşamımızda uygulamak bizim kendindeliğimizi ve psikolojik esnekliğimizi artıracaktır. Bahsedilen her şeyi kısaca bir toparlamak gerekirse; tam anlamıyla anda olma yeteneğimiz, deneyimlerimize açık olmamız ve onları kabul etmemiz, değerlerimiz doğrultusunda hareket etmemiz ne kadar fazla olursa, yaşam kalitemiz de o kadar yüksek olacaktır. Bu sayede yaşamın getirdiği kaçınılmaz zorluklarla ve problemlerle başa çıkarken daha etkili davranışlar sergileyeceğiz.