Alzheimer
Yazar K. Nevzat Tarhan • Psikiyatrist • 12 Şubat 2018 • Yorumlar:
Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan unutkanlıkta kötü huylu unutkanlığın önemine işaret eden Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kötü huylu unutkanlığın Alzheimer’a götüren bir süreç olduğunu belirterek beyin egzersizlerinin önemine işaret etti.
Büyük Kulüp’ün Sağlık Komitesi tarafından düzenlenen Sağlık Konferansları’nın bu ayki konuğu Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan oldu. Konuşmasında unutkanlık konusunu ele alarak Alzheimer ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Önemli olan Alzheimer olmadan, onu nasıl önleyeceğimizi bilmek” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Nasıl ki aerobik yaparak bedenimizi geliştirmeye çalışıyor, vücudumuzun daha sağlıklı olmasını hedefliyorsak, Nörobik sayesinde de beyin egzersizleri yaparak Alzheimer’ın önüne geçilebilmek mümkün” dedi.
En tehlikeli unutkanlık ‘’Unuttuğunu unutmaktır’’
“İyi huylu” ve “kötü huylu” olmak üzere iki tür unutkanlığın bulunduğunu belirten Tarhan, iyi unutkanlığın genel olarak dikkatsizlikten oluştuğunu, yapısal bir bozulmanın olmadığını ve bu tür unutkanlıkların tedavisinin daha kolay olduğunu söyledi. Kötü huylu unutkanlığın ise genellikle Alzheimer’a götüren bir süreç olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, unutkanlığın en tehlikeli sürecinin ise kişinin ‘’unuttuğunu unutması’’ olduğunun altını çizdi.
Beynimiz sürekli işleyiş halinde
Yapılan faaliyet ya da düşüncelere göre beynin bölge ve işlevlerinde farklı uyarımların oluştuğunu belirten Tarhan, sağlıklı kişilerin beyinlerini sakinleştirebildiklerini fakat depresif ve hasta kişilerin beyinlerini sakinleştiremediklerini söyledi. Depresyon, stres yönetimi, hayal etme gibi durumların aslında beyni çalıştıran durumlar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, beynimizin uyuyan bir organ olmayıp sürekli bir işleyiş halinde olduğunu belirterek “Atmosferdeki yüzde birlik bir oksijen düşüşü beynimizde yüzde 12,5’luk bir performans düşüşüne sebep oluyor ve hava kirliliğinin en çok etkilediği organımız beyindir” dedi.
Kadın- erkek beyinlerindeki farklar
Kadın ve erkek beyni arasındaki farklardan söz eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kadınların beyninin sağ kısmı gelişerek duygu, heyecan, müzik, sanat gibi estetik algıları ön plana çıkarken; erkeklerde gelişen sol beyin mantık, muhakeme, analiz gibi rasyonel kavramlarla biyolojik olarak gelişmiştir. Fakat kişi kendini geliştirip ön beynini kullandıkça sağ-sol beyin arasındaki fark azalmaya başlıyor” dedi. “Kadın beyni stres altında iken konuşarak yalnızlığını giderme odaklı çalışırken, erkek beyni ise stres altında iken zihinsel sığınağına çekilir fakat erkekler biraz güzel söz söylese kadın konuşmaya ihtiyaç duymaz” diyen Tarhan, “Kadın- erkek beyni arasındaki bir başka fark ise erkek beyni erotizm odaklı çalışırken, kadın beyni romantizm odaklı çalışmaktadır” açıklamasında bulundu.
“Ben merkezli” olan sol beyin, erkeklerde daha çok çalışıyor
Anaokulu çocuklarında yapılan bir çalışmaya göre, sol beyinin ben merkezli bir genetiği olduğu ve erkek çocuklarda bu kısmın genetiksel olarak daha çok çalıştığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Anne karnındaki çocuklar üzerinde yapılan çalışmalara göre kız çocuklarında görülen dudak hareketlerinin, erkek çocuklara oranla daha fazla olduğu belirtiliyor. Yani aslında kadınların erkeklere göre daha fazla konuşmasının sebebi yine genetik sebeplerden kaynaklanıyor ve kadınların annelik yapabilmeleri için konuşma özelliklerinin empati duygularının, korkuya dirençli olmalarının daha çok gelişmiş olması gerekiyor. İnsan beyni karar verirken duygu, düşünce, davranış ve değer konuları merkezinde hareket etmektedir. Einstein’ın beyni incelendiği zaman sağ ile sol beynin ağsal yapısının diğer insanlara göre çok daha gelişmiş olduğu görülüyor. Yani zeka hücre sayısına bağlı olarak değil, hücreler arası bağlantı sayısıyla alakalıdır. Bir kuşun beyninde bir iki bağlantı görülürken, bir insan beyninde 15 bin bağlantı yapısı vardır. Beynin kontrol mekanizmasının bozulmasıyla birlikte, kişi kişilik değişimi yaşıyor ve istemsizce cinsel arzulamalar, hiç olmayacak yerde sulu şakalar yaptığı gözleniyor” dedi.
Duyguların da beyne kaydedildiğini ve beynimizin aslında kimyasal bir organ olduğunu vurgulayan Tarhan, “Dopamin-haz, endorfin-zevk, serotonin mutluluk, oksitosin-şefkat ve bağlanmakla ilgilidir. Yani, her duyguya karşı oluşturulan kimyasal bir karşılığı vardır” dedi.
Konuşmanın beyindeki önemi
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmanın beynimizdeki önemini şu şekilde açıkladı: “Konuşurken beynimizin üçte ikisi çalışıyor. Televizyon karşısında uzun süre duran çocukların beyni sözcük üretme becerisi gelişmiyor ve sadece dinlemeye odaklı bir yapıya dönüştüğü için konuşma yeteneği köreliyor. Belli bir yaşa kadar çocuğu sosyalleştirerek yaşıtlarıyla iletişime geçirerek tedavi yöntemi uyguluyoruz fakat dört beş yaşlarındayken bunu tedavi etmek mümkün olmuyor ve çocuk dilsiz kalıyor.”
Aşık olan kişinin beyninde değişik kimyasallar oluşmaya başlıyor
“Beyinden bahsederken, aşkın kimyasından bahsetmeden olmaz. Aşık olan insanın beyninde değişik kimyasallar oluşmaya başlıyor ve yemek yiyememe, bütün gece uyumadan durma gibi birtakım düzensizlikler meydana geliyor” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aşk sözcüğü Arapça’dan gelir ve ‘sarmaşık’ anlamındadır yani tutunduğu şeye bağlanır ve tutunduğu şey ölürse o da ölür. Aşkın da sağlıklı bir aşk olması lazım” açıklamasında bulundu.
Strese karşı alınan doğru pozisyon, bizi doğru yerlere götürür
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Beyin haritalaması yapıldığında aslında depresyon dediğimiz şey, beyinde serotonin azalmasından oluşan bir durumdur ve kişi hayattan zevk almamaya mutlu olmamaya başlıyor” dedi. Stresin de faydaları olduğunu vurgulayan Tarhan, sözlerine şöyle devam etti: “Stresin faydaları da vardır. Stresi bir vahşi ata benzetecek olursak, o atı yönetebilirsek bize fayda sağlar. Stresi yenmek yoktur fakat onu yönetebiliriz. Kontrol edilebilen stres beynin çalışmasını sağlar. Bir rüzgar düşünün, herkes uçurtmayı o rüzgarın uçurduğunu sanır ama aslında onu uçuran, uçurtmanın rüzgara karşı aldığı doğru pozisyondur. Eğer strese karşı doğru pozisyonu alırsak bizi doğru yerlere götürür.”
Kişinin yaptığı işi sevmesinin önemini de vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi yaptığı işi sevmiyor ve benimseyememiş işe saat 5 olduğu zaman direk kapatır dükkanını fakat işini seviyorsa 7-24 beyni oraya odaklıdır. Televizyon izlerken bile gördüğü bir şeyi işi ile bağdaştırıp ertesi gün hayatında uygulamaya başlar” dedi.
İnsanların stresini satın almayın
Stresin bulaşıcı olduğunu söyleyerek “Karşınızdaki stresli insanların streslerini satın almayın” uyarısında bulunan Tarhan, “Duygusal liderliği her zaman elinizde tutmalı ve karşınızdaki kişinin stresini manipüle etmeyi başarmalısınız” dedi.
Bazı evlerde ailenin duygusal liderliği alamadığı için evi küçük çocuğun yönettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şirinlik gibi görünen bu durumda, ileriki zamanlarda büyüyen çocuk anne babayı silkelemeye ve onlar üzerinde bir hakimiyet oluşturmaya başlar. Araştırıldığında bu durumun altında ailenin çocuk üzerinde duygusal liderlik kuramamasından kaynaklandığı görülür. Çocuklarını ‘Özgür büyüteceğim’ düşüncesiyle yetiştiren aileler, çocuklara nerede durmaları gerektiğinin sınırlarını öğretemezler. Çocuğu karşımıza almak yerine yanımıza alıp yönetmeyi bilmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
Kalifornia sendromu
Yalnızlıkların artmasıyla birlikte İngiltere’de geçtiğimiz günlerde kurulan Yalnızlık Bakanlığına da değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Amerika’da buna Kalifornia Sendromu deniliyor. Kalifornia Sendromu’nun hedonizm, egoistlik, yalnızlık ve mutsuzluktan oluşan dört ana özelliği vardır. İnsanlar zevki, hazzı yaşam amacı olarak kabul ederek benmerkezci bir yaklaşım sergiliyorlar. Bu da doğal olarak yalnızlığı meydana getiriyor. Karanlığın 5 atlısı olarak adlandırdığı; kin, öfke, nefret, kıskançlık ve düşmanlık bu duyguları insani ölçüde hissedebiliriz fakat tüm hayatımızı bu duygularla yaşayacak olursak damar direnci artarak tansiyon yükseliyor. Beynimizde sürekli oksijelenme ve kanlanma oluşuyor, beyinde kılcal damarlar tıkanmaya başlıyor ve asit özellikli kimyasallar vücutta dolaşmaya başlıyor” diye konuştu.
Dünyamızı değiştirmek yerine kendimizi değiştirmeliyiz
Yapılan kurumsal sadakat çalışmalarında ilk sırada işine severek gidenler, ikinci sırada geleceğini güvende hissedenler ve üçüncü sırada ise aldığı ücretin bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yani bir kişi işini severek yapıyorsa o insan zaten çalışmıyordur; sevdiği bir şeyle eğleniyor demektir. Ya sevdiğin işi yapacaksın ya da yaptığın işi seveceksin. Çay içiyorsak bile bunu severek yapacağız. Küçük şeylerden mutlu olmayı başarmalıyız, daha sonra da dünyayı değiştirmek yerine kendimizi değiştirmeye çalışmalıyız. Beynimizi çok fonksiyonlu çalıştırırsak Alzheimer geni taşısak bile hayatımızı o düzeyde etkilemiyor. Olayları beynimizde nasıl karşıladığımız çok önemli. Örneğin kanser hastalarında bir iyileşme beklentisi ve bir ümit duygusu yoksa kanser hızla yayılır. Bunun sırrı iyileşme beklentisi olan kişilerde onarıcı kimyasallar salgılanıyor bunlar bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalığın hızla yenmesini sağlıyor” şeklinde konuştu.
Doğru egzersiz, beyin için büyük önem taşıyor
Beyin için nefes almanın çok önemli olduğunun altını çizen Tarhan, açıklamalarına şu şekilde devam etti: “Doğru yapılan nefes egzersizler akciğer ve beynimizde en ince kılcal damarların dahi çalışmasını sağlıyor. Beynin oksijenlenme ve glokozlanma kapasitesi hızlanıyor. Sporda da bu durum vardır. Günde 10 dakika bile olsa spor yapmanın vücudun düzenlenmesinde olumlu etkileri var. Bir sobaya ne kadar çok odun atarsanız o kadar kül olur. Çok yiyen insanlar spor yapsalar bile serbest radikaller vücutta kül gibi birikiyor. Altı ay boyunca haftada iki kez birer saat tempolu yürüyüş yapan bir kişinin beyinlerinin de hacim artışı olduğu gözlenmiştir. Spor sadece kasları değil beynin de gelişmesini sağlıyor. Kolunuzu çalıştırırken aslında kolunuzun beyindeki karşılığını da çalıştırmış oluyorsunuz ve beynin o bölgesinde oksijenlenme oluyor. Aşırı egzersiz vücuda zarar vermektedir. Bir araba düşünün sürekli yüksek devrede çalıştırırsanız yıpranır. Vücut da öyle. Sürekli yüksek devrede çalıştırırsanız bir süre sonra sorun çıkmaya başlar”
Yeşillik yiyin
Hastaların beyin check-up’larında beyindeki folik asit ve B12 vitaminlerine muhakkak bakıldığını belirten Tarhan “Folikasit yeşillik yiyerek vücutta artıyor” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sağlıkla ilgili de önemli tavsiyelerde bulundu:
Yalnızlık, insanları öldürüyor
“Beyni en çok geliştiren şey sosyal etkileşimdir ve yapılan araştırmalara göre yalnızlığın gerçekten insanları öldürdüğü tespit edilmiştir. Çocuklarda soru sorma ihtiyacı vardır, büyüklerde ise hatıralarını anlatma ihtiyacı. İkisi bir araya geldiği zaman çok iyi bir takım olurlar.”
Değişim beynin en büyük dostudur
“Beynimizi en çok geliştiren şeylerden bir tanesi de aşina olduğumuz şeylerin yerlerini değiştirmektir” diyen Tarhan, “Evde sadece çöp kutusunun bile yerini değiştirseniz, bir şeyi atmanız gerektiğin de her seferinde eski olduğu yere uzandığınızı fark edeceksiniz. Bir süre zorlansanız da yeni çöp sepetinin yerini öğrenmek beyninizde yeni yollar oluşmasını sağlayacaktır. Beynimizin en büyük düşmanı alışkanlıklarımızdır. Arabayı hep aynı yoldan değil de bazen farklı yollardan kullanmak lazım. Bunu yaparsak beynimiz de yeni yeni bağlantı oluşturulan yollar olur ve beynimizde yeni yollar oluşturmanın en önemi yolu, davranış kalıplarımızı değiştirmektir. Değişim beynin en büyük dostudur” dedi.
Kokuları kullanın
Kokuların bellekte çok önemli bir yerde olduğunu vurgulayan Tarhan, “Örneğin; Japonya’ da verilen muskat ve tarçın kokusu egzersiz kokuların kulanımı. Yaptığımız işin arka planına pasifik koku uyarım koymak yerine iş gücünün belli yönlerini bulan kokular kullanmak gerekir. Mesela Antalya’da yaşayan bir kişi için portakal kokusu onun beynini daha çok çalıştırır. Her kişinin hoşlandığı kendi kültürel kokuları vardır. Beynin kokuyla kurduğu yollar hafızaya en yakın yollardan birisidir” dedi.
Mesleğimiz hayatımızdaki tek seçenek olmamalı
“Bazı iş toplantılarında beyin fırtınası yapılır. Kişiler unvanları olmadan sadece isimleri ile akıllarına ilk gelen öneriyi yazar ve bunun üzerine konuşurlar. Bu yöntem beyindeki sansür kısmının kalkmasına yardımcı olmaktadır” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Meslekler elbise gibidir. Vücudumuzun bir parçası olarak görmeye başlıyoruz. Fakat elbiseleri istediğimiz zaman çıkarmalıyız o olmadan da mutlu olmalıyız, o olmadan da hayatta kalmamız lazım. O yüzden meslekler yaşama katkı sağlamalı; fakat bir yaşam tarzı olmamalı. Hayatımızdaki tek seçenek olmamalı. Bu tarz kişiler kalıplarının dışına çıkamadıkları için, yeni fikirler üretemedikleri için beyin fırtınası yapamıyorlar” şeklinde konuştu.
Beyin egzersizi yapın
Hafızayı güçlendirmenin en önemli yollarından bir tanesinin de 5N1K’yı düşünmek olduğunun altını çizen Tarhan, “Bu kavramı iletişimciler kullanır fakat 5N1K’yı ilk bulan kişi Kanadalı bir psikologdur. ‘Hafızanın 6 bekçisi’ diyor bu kavrama. Bir bilgiyi beynimize bu yöntem ile kaydedersek beyinde kalıcı olma süresi çok daha fazladır. Bilgileri böyle beynimize kaydetmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Bazı insanlar birkaç dil bilir ve bunları hiç birbirine karıştırmaz. Çünkü hepsini beyindeki farklı bir networke yazmıştır” açıklamasında bulundu.
Duygularınızı kullanın
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Diğer insanlarla etkileşim, duygusal reaksiyona girmek beyni çalıştıran diğer bir unsurlardan. Madde bağımlısı olan çocukların bağlanacak hiçbir şeyleri yok. Bağlanacak hiç kimseniz yoksa bile inandığınız yüksek değerlere bağlanın. Kimisinin koruyucu melektir, kimisinin tek tanrıdır inancı neyse ona bağlandığı zaman da kişi bağlanmanın huzurunu yakalıyor. Nasıl ki bir çocuk annesinin dayağından korktuğu halde annesine sığınıp rahatlarsa, bir insan da inançlarına bağlanıp inanırsa bütün tehlikelere, zorluklara, ölüme karşı her şeyi bilen bir güç bir yaratıcı var düşüncesiyle o kişide bir huzur ortaya çıkıyor. Bu duygular beyni diri tutan yıpranmasını engelleyen duygulardır” dedi.
Sünger, teflon ve kauçuk adam
Stresle ilgili 3 tip kişilik olduğunu söyleyen Tarhan, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü:
“Sünger nasıl ki suyu içerisini çekerse, bu tarz kişiler de karışışına gelen stresli kişilerden onların stresini kaygısını satın alırlar. Bu tarz kişiler sürekli stresli oldukları için beyinlerinde çabuk yaşlanma durumları meydana geliyor.
Teflon tipi dediğimiz kişiler ise vurdumduymaz olan kişilik türleridir. Kendisi yanmaz fakat içindekini yakar. Bu güzel bir şey gibi görünse de bu tarz kişilerde de yalnız kalma durumu vardır. Güçlü iken, her şey yolunda iken iyiler fakat hasta, yaşlı, başkalarına ihtiyaç duydukları sırada yalnız kalıyorlar. Benmerkezci oluyorlar. Bu tarz kişilerde de yalnızlık olduğu için beyinlerinde erken yaşlanma söz konusudur.
Kauçuk adam tiplemesinde ise stresi alıyor fakat onu içine almıyor, onu yönetmesini biliyor ve tekrar eski haline getiriyor. Kauçuk tipi insan olabilmek, stresi yöneten kişi olma konusunda en ideal kişiliktir. Stres karşısında esnek olmak gerekiyor. Olaylar karşısında inatçı olan kişiler daha çabuk kırılıyorlar.”
İletişimde zihinsel esnekliğin önemi
“Yanınızda olan kişiler sizi rahatlatıyor mutlu ediyorsa duygusal pozitiflik vardır” diyen Tarhan, “Olaylar karşısında zihinsel esneklik gösterebilmeli. Kişi doğrularını savunabilmeli fakat yanlışlarını da kabul edebilmelidir” dedi.
Davranışsal kucaklayıcılık
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, davranışsal kucaklayıcılığı şu cümlelerle açıkladı: “Bazen terapilerde karşılaşırız. Her şeye karşı olan insanlar vardır. Ne desen itiraz ederler. Seans boyunca 1 saat konuşulur ve seans sonunda onlara ‘Seninle hiçbir konuda anlaşamadığımız konusunda anlaştık değil mi?’ deriz. Bu da anlaşamadığımız konusunda bir davranışsal kucaklayıcılıktır.”