Aşkta ne kadar benim?

Yazar Nurçin EğercioğluPsikolog • 24 Ağustos 2016 • Yorumlar:

Aşkta ne kadar benim?...ne kadar annem...ne kadar babam?
"Partnerin davranışına atfedilen anlam çiftin duygusal iletişiminin önemli bir parçasıdır. Kişinin partnerinin amacına ve davranışlarına yönelik algısı, kişinin partneri ve diğerleriyle ilgili geçmiş öğrenimlerine dayanır. Bunlar . partnerle ilgili hatalı algılar ya yada yanlış atıflara neden olur."
Greenberg ve Johnson'ın bu satırları bana sevgiliye karşı davranışlarımızın ne kadar bizim davranışlarımız olduğunu düşündürdü.
Böyle yapmandan nefret ediyorum dediğinizde sevgiliye acaba gerçekten siz mi söylüyorsunuz bunu, hiç düşündünüz mü? Siz mi söylüyorsunuz bunu, yoksa içinizdeki anneniz mi söylüyor? İçinizdeki babanız mı?
Carl Gustav Jung, bir çocuğun büyürken içinde bir kadın ve erkek imgesi geliştiğinden bahsediyor. Kadınsa nasıl bir kadın olacağına dair, bir erkekte ne aradığına dair.. Erkekse nasıl bir erkek olduğuna dair, nasıl bir kadınla olmak istediğine dair. Bilinçdışında oluşan bu kadınsı imgeye anima ve erkeksi imgeye animus adını veriyor.
Yani biz büyürken farkında olmadan anne babamızdan öğreniyoruz nasıl bir kadın ya da nasıl bir erkek olacağımızı. bir  kadından  ya da bir erkekten ne beklediğimizi.
Ama bazen anne babayı ya da baba anneyi beğenmiyor ve tam da o zaman "asla baban gibi olma" lar başlıyor. İşte o an "işte anasının kızı!" demeler başlıyor. Tam da o an, çocuk ortada kalıyor. Kör bir sevgi ile hem anneye hem bağlı olan çocuk ikiye bölünüyor ve ne yapacağını şaşırıyor.  Sistemik fenomenolojik yaklaşıma göre Meral Önal Yardımcı böyle bir durumda çocuğun ne yaşadığını bakın nasıl açıklıyor:
"Ebeveynden birine dışsal, diğerine içsel olarak sadık kalarak çocuklar aileyi bir arada tutabilirler, ancak sistem üyelerinin doğal ve çabasız sevgi olarak yaşayacağı dengeyi sağlamayı başaramaz. Bu nedenle ebeveynden biri asla diğerine karşı gerçek bir zafer kazanamaz. Örneğin Anne "sakın baban gibi alkol bağımlısı olma" demiş olsa oğul babasına bağını onurlandırmak üzere tam da bunu yapmaya zorlanacak, kendini bu sistemik baskıdan koruyamayacaktır. Burada sistemik iyileşmenin başarıya ulaşması için Anne "baban gibi olmana izin veriyorum " demelidir. O zaman çocuk özgür kalacaktır."
Burada bahseden ve "asla onun gibi olma!" dendiğinde çocuğu o ebeveynin tıpkısı aynısı yapan Bert Hellinger'in terimleri ile kollektif vicdandır. Aile içinde birinden nefret de etsek, aileyi bir arada tutmak için görev başında olan kollektif vicdan devreye girer ve bilinçdışı özdeşimi gerçekleştirerek, aile üyelerini birbirine bağlar. Ondandır "asla babam gibi bir adamla evlenmem" derken kendinizi babanızın tıpkısı aynısı bir adama aşık olmuş bulursunuz. Ondandır "asla annem gibi olmayacağım" derken evlendiğinizde ya da kendi evinize çıktığınızda bir bakmışssınız evde annenizin tıpkısı, aynısı bir kadın olup çıkmışsınız.
 Bu satırları okuyorum ve düşünüyorum şimdi: "Ne kadar özgürüz?" diye.
Bu satırları okuyorum ve düşünüyorum "İlişkide. yaşamda ne kadar kendimiz olabiliyoruz?" diye?
 Ben bilemedim. Ya siz, siz ne kadar annenizsiniz? . ne kadar babanızsınız? Siz, ne kadar kendinizsiniz?

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)