Bağımlılık Bir Beyin Hastalığıdır
Yazar Melek Sarıçiçek • Psikolog • 26 Mart 2019 • Yorumlar:
Beyinde neler oluyor?
Bağımlı kişiler her zaman kendilerine şu soruyu sorarlar: Bu kadar istememe rağmen acaba neden bırakamıyorum o kadar çok şey kaybetmeme ve ağır bedeller ödememe rağmen neden bırakamıyorum. Bu gibi soruları bağımlıların yakınları da sorar: bu kadar iyi başarılı bir insan olmasına rağmen bizim ve kendi hayatını mahvetmesine rağmen neden bırakamıyor diye.
Bilim insanları da bu sorunun cevabını araştırıyorlar ve artık biliniyor ki bu bırakamama durumunun bağımlıların iyi ya da kötü zayıf ya da güçlü iradeye sahip olmaları ya da yeterli çabayı gösterip göstermemeleriyle alakalı olmadığı bulunmuştur. Artık bağımlıların beyinlerinde doğru gitmeyen bir şeylerin olduğu düşüncesine varılmıştır.
Bağımlılar birçok kişisel ilişkisel sosyal bedeller öderler. Madde hayatlarının bir numaralı önceliği haline geldikten sonra artık yaşamlarında birçok şeyi kenara bırakıyorlar demektir. Bağımlının ilişkileri zedelenir eğitimi mesleği kalitesini kaybeder birçok sorumluluğunu önemsemez hale gelirler. Hayatlarının her alanında kayıplar yaşarlar ve bu liste uzadıkça uzar. Fiziksel ve ek olarak ruhsal hastalıklar bozulan ekonomileri ve hepsinin eşlik ettiği sosyal izolasyon bu sürece eklenir. Bunlar dışarıdan görülen etkilerdir. Ancak bağımlıların bir de dışarıdan görülmeyen ve pek bilinmeyen beyin yapılarında ciddi zararları vardır. Bu bağımlı beyninin karar alma ve davranışları kontrol etme bölümlerinde meydana gelen biyokimyasal tahribatlardır.
İşte bu sebepten dolayı bağımlı birey gerçekten hayatını değiştirmeye karar verse de bunu gerçekleştirmesi kolay olmaz. Ne kadar istekli ve iyi niyetli olursa olsun bir sonraki adımı atmak ve sonuca ulaşmak zordur. Artık yeter bırakıyorum demek yetmez ancak bağımlılık düzeyi çok hafif olanlar belki ulaşabilirler. Çoğunluğu ise sadece kısa bir süre için bırakabilirler. Çünkü kullandıkları maddenin yaptığı hasar nedeni ile beyinleri değişmiştir. Bu nedenle bağımlılıktan kurtulamazlar.
Maddeyi bırakmaya karar veren birçok insan ayıklık durumunu bir sene süresince korumayı başarmadan önce en az üç ya da dört başarısız deneme yaparlar. Maddeyi tamamen bırakana kadar birçok denemenin yapıldığı 8-10 sene geçebilir. Bırakma başarısını belirleyen birçok etmen vardır: hastanın yaşı tedaviyi kimin yürüttüğü bağımlının maddeyi ne kadar süredir kullandığı bağımlılığın hastanın psikolojik durumunu ne derece etkilediği kullandığı madde ve maddelerin cinsi ve miktarı gibi.
Bağımlılıktan kurtulunmasa da iyileşmek mümkündür. Ama iyileşmenin ne anlama geldiğini bilmek çok önemlidir. Kişi bir kere bağımlı olduktan sonra tekrar tamamen maddeyi hiç kullanmayan bir insanla aynı duruma gelmez. Ancak iyi bir tedavi ile tekrar madde kullanmadan yaşayabilir. Fakat maddeyi tekrar kullanırsa o anadan itibaren bırakmadan önceki kaldığı yere geri döner ve en azından tekrar aynı dozda kullanmaya devam eder.
İyileşme sadece madde kullanımını bırakmaktan çok daha karmaşık ve zor bir süreçtir. Bu süreç alkol ya da uyuşturucudan zarar görmüş beyin devrelerinin tekrar kurulması işlemini içerir.
İnsan beyninde hücreler arasındaki bilgi akışını sağlayan çeşitli haberci kimyasallar vardır. Bunlara nörotransmitter(iletici) denir. Bu ileticilerin görevlerini ne derece iyi ya da kötü yaptıkları beyin görüntüleme teknikleriyle tespit edilebilmektedir. Uyuşturucu kullanımı beynin bu kimyasal haberleşme sistemini zedeler. En çok zarar gören nörotransmitterler dopamin serotonin GABA ve glutamattır. Kullanılan her uyuşturucu dopamin miktarını etkilerken mesela LSD ve ekstazi serotonin işleyişini etkiler eroin ve morfin opiate alıcılarını alkol ise GABA ve glutamatı etkiler.
Günümüze kadar yapılan araştırmalar bağımlılık yapan bütün uyuşturucuların doğrudan ve dolaylı olarak beynin zevk faaliyetlerini harekete geçirdiklerini göstermiştir. Yani zevk alma hissini kontrol eden ve düzenleyen ağı etkiler uyuşturucular. Yemek yemek güzel bir manzarayı izlemek kahkahalarla gülmek gibi güzel şeyler yaşadığımızda beynimiz dopamin salgılar. Bu sayede kendimizi sıcak sakin ve mutlu hissederiz. Ancak bir süre sonra bu salgılanan dopamin miktarı azalır ve eski haline döner. Bizler hayatın olağan seyrine devam eder ve mutlu olacak yeni zamanlara doğru ilerleriz.
Mutluluğa ilerliyoruz ve bunu istiyoruz çünkü geçirdiğimiz deneyim beyin içinde limbik sistem dediğimiz zevk duygu ve hafıza gibi nosyonların anahtar merkezi olan bölümde hafızaya alınmış oluyor. Beyinde dopaminin salındığı dopamin yolağı gerçek zevk deneyimini kayıt eder ve ona tekrar ulaşmak için gerekli hareketleri hatırlar ve tekrarlatır. İki zevk veren faaliyet arasındaki sakin dönemde nörotransmitterler kendi doğal seviyelerine inerler.
Alkol ya da uyuşturucu kullanıldığında ilk etki olarak vücuttaki bu nörotransmitterlerin oranı 5 katına çıkar. Dopamin oranı yemek yerken ulaşılan düzeyden bile yükseğe çıkar ve bunu uzun süre muhafaza eder. Bu yaşanan deneyim ne kadar uzun ya da kısa olursa olsun mutlaka motivasyon merkezi olan ve “devam sistemi” denilen hippocampus ve amygdala’da hafızaya alınır. Yoğun dopamin salınımının olduğu keskin ve heyecan verici bu deneyimler hafızada tutulur. Bu deneyimlerin hafızadaki anıları bile dopamin salınmasını sağlar ve mutluluk hali başar ve bu itkiler kişiyi tekrar aynı deneyimi yaşamak için harekete geçirir.
Bu bir aldatmaca tabii. Uyuşturucuyu her kullanışta dopamin miktarı artar fakat her seferinde ilk kullanılan düzeye ulaşmaz. Ne de olsa dışarıdan yabancı bir maddenin girmesiyle karar verme-iç metabolik sistemimizi bozulmuştur. Bilgi iletim ağına giren yabancı-yalancı ileticiler gerçek ileticilerin yerine geçer ve beyin artık kendi doğal salınımını azaltmaya ve bu etkilerin dışarıdan gerçekleşmesini beklemeye başlar.
Aynı dozda tekrarlayan alımlarda ulaşılan dopamin dozu ve mutluluk oranı giderek azalır. Yani azalan dopamin miktarı ile her kullanım bir öncekinden daha az heyecanlı olmaya başlar. Zamanla heyecan daha azalır ve çöküş süreci başlar. Buna beynin uyuşturucu ile ulaşılan zevk zirvesinin yaşamda en gerekli şey olduğu konusunda aldatılması sebep olur. Bu kendinden sürekli kaybeden haz sarmalı beynin ileticilerinin duyarlılığının azalmaya başlamasına sebep olur. Bu durumda beyin kendini korumak için savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve dopamin miktarını düşürür. Bu noktadan sonra artık bağımlı kişi zevk almak için değil kendini normal hissetmek için maddeyi kullanmaya başlar. Çünkü uyuşturucu kullanımı ile artan dopamin artık beyinde çok az ya da hiç salgılanmıyordur.
“Dur Sistemi”
Beyinde bir devam sistemi olduğu gibi bir de dur sistemi vardır. Bu sistem bilgileri topladığımız tarttığımız riskleri avantajları ve sonuçları analiz ederek bir sonraki davranışı belirlediğimiz bir sistemdir. Bu hareket doğru mudur bu fikir faydalı mıdır bu kanun dışı ya da güvenli midir gibi birçok muhakemenin yapıldığı bir merkezidir. İşlerin doğru bir şekilde gidip gitmediğine bu dur ve devam sistemleri birbirleriyle sürekli iletişim halinde kalarak karar verirler. Böylece ne zaman devam edip ne zaman duracağımız belirlenir. Tabii bu durum bu iki sistemin asla birbirlerinden ayrılamayacağı anlamına gelmiyor.
Madde kullanımının en kötü yanı dur ve devam sistemlerinin olağan işleyişini bozmasından daha çok aralarındaki eş güdümü bağlantıyı bozması tahrip etmesidir. Devam sistemi dur sisteminin getirdiği kontrollerin dışına çıkıyor ve madde kullanma davranışı hiç durdurulmadan devam ediyor.
Son yapılan araştırmalar uyuşturucu maddelerin beyinde sadece zevk yollarını değil aynı zamanda hafıza ve öğrenme ile ilgili yolları da etkilediğini göstermiştir. Bağımlılık geliştikçe beynin daha önce öğrendiği şeyler zayıflıyor ya da unutuluyor ve tamamen farklı şeyler öğreniliyor. Bu da dur ve devam sisteminin çalışma prensiplerini belirleyen enformasyon dayanaklarının değişmesine ve harekete geçirici niteliklerinin farklılaşmasına sebep oluyor. Kokain bağımlılarıyla yapılan PET araştırmalarında kokain bağımlılarının güzel bir manzara ya da bir bebek resmiyle karşılaştıklarında beyinlerindeki dopamin miktarının çok az ya da hiç olduğu tespit edilirken kokain dolu bir kaşık ya da madde kullandıkları mekânlara dair görseller gösterildiğinde hastaların hippocampus ve amygdala bölgelerindeki beyin aktivasyonunun zirve yaptığı görülmüştür. Bütün bu etkiler hastaların uzun süren ayıklık dönemlerine ya da madde kullanmanın neden olduğu tüm olumsuzluklara rağmen olmaktadır. Bu noktada devam sistemi çalışırken kişiyi madde kullanımından uzaklaştırması beklenen olumsuz etkileri depolayan dur sistemi sessiz kalmaktadır.
Bu çalışmalar bağımlıların gerçekten iyileşmesinin bu nörokimyasal işlemleme sistemlerinin yeni çalışma prensipleri üzerine yeniden kurulması ile mümkün olacağını göstermektedir. Bu da kişiye özel psikoterapi ve uygun ilaçların kullanılması ile ve davranış ve duygulanım paternlerini daha nitelikli kılacak bir sosyal yaşam evreniyle mümkün olacaktır.