Ben'lerin Kıyısında...: "Aşk"
Yazar Berna Ermiş • Psikiyatrist • 23 Şubat 2021 • Yorumlar:
Günler öncesinde başlayan telaşla aşkların kanıtlanma çabasına sahne olan bugün de aşkın on sekizinci yüzyıl romantizminden çıkarak sanal mecralarda yüzünü gösteren bugünkü değişimi ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Aşkın da sanal hali olur mu demeyin aslında içeriğindeki idealizasyon, yani aşık olunan kişiyi yüceleştirme eylemi nedeniyle belki de en yoğun sanal yaşantılardan biri aşktır. Ne de olsa en çok da hakkında en az fikre sahip olduğumuz kişiyi idealize ederiz.
2019 yılı sonlarına doğru seyretme fırsatı bulduğum, baş rolünü Juliette Binoche’un oynadığı, Hangi Kadın (Who You Think I Am) isimli filmde, sanatçının hayat verdiği Claire karakterinin başına gelenlerle yirmi birinci yüzyıl romantizmi ve aşklarına dair çarpıcı bir bakış sergileniyor. Ellili yaşların başında, eşinden boşanmış Claire sosyal medyada tanıştığı bir erkeğe aşık olur, gerçek kimliğini saklar ve içerisinde bulunduğu sorunların yönü ‘sözde’ değişir, sosyal medya üzerinden saplantılı bir şekilde ilişkisini yürütmeye çalışır. Sanal ortamların bizde değiştirdiği şeylerden birinin de aşk olduğunu düşünüyorum. Filmde Claire’in psikiyatristi ile olan bir seansında kullandığı bir replik vardır. Aşkı tanımlarken şöyle der: “içimdeki çocuğu sevsin, sakinleştirsin istiyorum”. Oysaki aşk ihtiyacımız olana tutunma çabası değil miydi?
Kendimizde eksik saydıklarımızı, karşılanmamış birtakım ihtiyaçlarımızı yaşattığımız kişidedir aşk. Ruh ikizimiz olup bizi tamamlayacak, yaşamın çaresizliğine birlikte çareler bulacak kişidedir. Aşk ile ölümü yok sayarız bir nebze. Bir savaş halidir gerçekliğin kaybolduğu. İnsanlar ne derse desin gözümüz görmez kulaklarımız duymaz olur. İnsanın her davranışı bundan nasibini alır elbet, dünya bir farklı görünür göze. Geçici olarak benliğinize ulaşılamıyor olabilir çünkü ‘ben’ olmak yerine âşık olduğunuz kişi sizi kim olursanız sever diye düşünerek hareket etmeye başlarsınız. ‘Ben’ den vazgeçerken insan nasıl bencilleşir ki? Vazgeçse bile aşık ‘ben’ olmaktan ‘sen’i düşünemez. Sevilmek, sahiplenilmek ister, özel, biricik olmak ister. Yani seni istiyorum ama senin beni istemeni istiyorum. Dolayısıyla aşkın her aşamasına bencillik hakimdir. İdealizasyon önemli bir bileşenidir aşk halinin, olmazsa olmaz. Her insan gibi karşımızdaki kişinin de kusurları olabileceğini unutturur. Bu yüceleştirme arttıkça bir çeşit fanatizmden farksız yaşanır aşk. Yoğun duygular, gecenin bir yarısında uyandıran çarpıntılar, hayaller… Ne çok şey var aşka dair. Sözler, şiirler, şarkılar, resimler, filmler, mekanlar, özel günler…
Friedrich Nietzche “Biz arzulanana değil, arzulamanın kendisine aşığızdır” der. Âşık olmak isteriz. Nasıl bir duygu merak ederiz. Hiç âşık olup olmadığımızı sorarız birbirimize, nasıl hissettiğimizi anlamaya çalışırız. Kime âşık olduğumuz sorusu sonradan gelir. Önemli olan aşktır, aşık olunanın fikri aşka hizmet eder. Sosyal medya ve sanal ortamların son yıllarda ilişkiler ve aşk üzerine yoğun etkileri olduğunu görüyoruz. Artık sadece aşığın bile ‘ben’ kavramı bir tane değil, dijitalde kim bilir kaç tane ‘ben’ leri var. İnsanların birbirine bu kadar yakın ve aynı zamanda bu kadar uzak olduğu zamanlar görmüş müydük? Sabırsız aşklar, tutkusuz yazışmalar, hemen sevgili olup hemen vazgeçmeler, yani bu durak acaba durmam gereken mi yoksa ileride karşıma benim için daha doğru (ruh ikizimin olabileceği) bir durak çıkar mı acaba diyerek beklemeyip, şans vermemeler… Bir insanın bir insana değmesinin böylesi kolay olmadığı zamanlarda kaldı sanki aşklar. Acısı bile güzeldi.
Oysa olgun aşka vardığınızda alırsınız güvenin, sevmenin, sevilmenin tadını. Her insanın kusurları olduğunu bilir, mükemmelden vazgeçer, dinginliğe kavuşursunuz. Göz göze, söz söze değmeden, sabırla bekleyip hataları affetmeyi öğrenmeden, önce kendinizi bilmeden neye ihtiyacınız olduğunu nasıl bileceksiniz? Aşkla kalın, sevgiler…