Bu Aşklarda Başrol Mutluluk Değil Kaygı!
Yazar Ebru Ceylan Ertürk • 19 Eylül 2024 • Yorumlar:
Yaşamımız boyunca hepimiz sevgiye ihtiyaç duyarız. Sevgi ve ilgiyi alan çocuk nasıl mutlu büyüyorsa, yetişkin olduğunda da aslında bu ihtiyacının çocukluktan itibaren karşılandığının farkındalığında olabiliyor. İhtiyaç duyduğumuz sevgi kadar yansıttığımız sevgi de son derece önemli. Herkesin bir "sevme tarzı" olabilir ama göstermediğiniz bir sevgi hedefine ulaşmaz. Bu noktada sevgi kavramı ile birlikte “kişilerin ilişkide konumunu” da göz ardı etmemek gerekiyor.
Günümüz ilişkilerinde/evliliklerinde en çok karşılaştığımız problemlerden biri de “rol karmaşası” dır.
“Eşimin/Partnerimin her şeyi olmak istiyorum. & Her şeyim benim…”
Yeri geldiğinde ona bir sevgilinin hissettirebileceği her şeyi hissettirmek istiyorum. Yeri geldiğinde annesi gibi ona şefkat göstermek istiyorum. Yeri geldiğinde arkadaşı olup karşısına geçip saatlerce onunla konuşabiliyor olmak istiyorum. Yeri geldiğinde kardeşi gibi olup onun yanında yerimi almak istiyorum. Hasta olduğunda, dertleşmek istediğinde, eğlenmek istediğinde, kendini iyi hissetmediğinde ilk aklına gelen isim ben olmak istiyorum. Yani ben onun kısaca “her şeyi olmak istiyorum”. Birçoğunuzun romantizm tanımına uygun olan bu cümleler pratikte sizce ne kadar mümkün?
Hayatta birçok rolümüz var. Bu rollerle birlikte de tamamlayıcı kimliklerimiz bulunmaktadır. Hepimiz birinin çocuğuyuz, bazılarımız ebeveyn, bazılarımız sevgili, bazılarımız abi/abla/kardeş, bazılarımız en yakın arkadaş/sırdaş, bazılarımız işçi, bazılarımız işveren. İş yerinde çalışan kimliğimizle var oluyoruz, çocuğumuza ebeveyn kimliği ile davranıyoruz, marketten alışveriş yaparken müşteri kılıfımız üstümüzde oluyor. Listeyi uzatmak mümkün, fakat asıl mesele bütün bu tamamlayıcı kimliklerimiz, eş/sevgili kimliğimizin önüne geçtiği zaman başlıyor.
İlişkilerimiz/evliliklerimiz yalnızca aşk ve sevgiden var olmuyor. Birçok duygunun birleşmesiyle var oluyor. Yapboz parçaları gibi esasında kimliğimizi oluşturan parçalar bir araya geldikleri zaman asıl dinamiği kurmuş oluyoruz. İlişki bütününde birçok duygudan, kavramdan bahsedebiliriz. Heyecan, saygı, hoşgörü, tutku, arzu, değer vs. Yukarıda bahsettiğim tamamlayıcı kimlikler, eş/sevgili kimliğinin önüne geçtiği zaman bu kavramlar önce gölgede kalıyor, daha sonrada yavaş yavaş unutulmaya yüz tutuyor. Haliyle ilişki dinamiği de doğrudan sarsılmış oluyor.
Evliliklerde ve ilişkilerde farklı dinamikler oluşturabilmek elbette çok kıymetli. Fakat bu dinamiklerde rol karmaşası ve bunun getirileri ile karşılaştığımız an kaygı duymaya başlarız. İlişkinin en başında başrol olan duyguları hissedemediğimizi fark etmenin yarattığı kaygı ile birlikte partnerimizle iletişim kurmak dahi güç olabilir. Kaygının sarıp sarmaladığı ilişki de başrolün mutluluk olmasını elbette bekleyemeyiz.
Eşinizin, sevgilinizin her şeyi olmak için efor harcamayın. Her şeyi olmak için efor harcarken kimlikleriniz arasında kendinizi, kendi kimliğinizi yansıtmayı ihmal etmeyin. Sürdürülebilir ve bireylerin karşılıklı iyilik halini gözeten ilişkiler ancak kendi kimliklerimizin başrolde olduğu tamamlayıcı kimliklerimizin ise figüran olarak sınırlanması ile mümkün olacaktır.