ÇAĞIMIZIN PROBLEMİ KAYGI (ANKSİYETE) BOZUKLUĞU

Yazar Nazlı KocabaşaPsikiyatrist • 30 Eylül 2016 • Yorumlar:

Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu Nedir?

Anksiyete, kaygı anlamına gelmektedir. Kaygı aslında hepimizin zaman zaman hissettiği normal bir duygudur ama ne zamanki bu kaygı sizin hayat kalitenizi etkilemeye başlar o zaman anksiyete bozukluğundan söz etmeye başlayabiliriz. Bir sınava girerken ya da topluluk önünde bir konuşma yapmaya hazırlanırken kaygı hissetmek normaldir ama kişinin kaygısı hayatına yayılmış durumda ise, örneğin kişi kaygılarından dolayı mesleki olarak ya da aile yaşantısında zorlanıyorsa, ya da kaygıları onun aklını günün büyük bir bölümünde meşgul ediyorsa, insanlar arasındaki lişkileri de bu kaygılardan etkileniyorsa, kaygılar, korkular kontrol altında tutulamıyor, size hiç yapmayacağınız şeyleri yaptırıyorsa bir uzmana başvurmalısınız.

Günümüzde maalesef anksiyete bozukluğu artarak ilerlemektedir. Bugüne baktığımızda hayatımızda eskiden olmayan bir sürü şey girdi. Örneğin sosyal medya. Kişiler sosyal medyada başkalarının mutlu olduğu, gezdiği, tatil yaptığı, yalnız olmadığı anları görünce kendileri ile ilgili kaygı duyma oranları artıyor. Yine günümüzün büyük problemi olan işsizlik, ekonomik kaygılar kişideki anksiyete seviyesini yükselten unsurlar arasındadır. Kurumsal firmaların artması, kurumsal hayattaki kişilerin kendilerini bir rekabet ortamının içinde bulması, stresli yaşam koşullarının artması da bir faktördür. Çevresel faktörler de önem taşımaktadır, özellikle büyükşehirlerde yaşayan kişiler hava kirliliği, trafik gibi yaşam kalitelerini düşüren bir sürü sorun ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla anksiyete bozukluğunun artmasına şaşmamak gerekmektedir.

Kaygı (Anksiyete) Bozukluğunun Türleri Nelerdir?

Anksiyete bozukluklarının en yaygın görünenleri; panik atak, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluklar ve travma sonrası stres bozukluğudur. Hepsinden kısa kısa bahsetmek gerekirse;

Panik atak: Yoğun korku ve panik nöbetleridir. Çoğu zaman aniden olur ama bazen de belirgin bir tetikleyici vardır. Atak boyunca korku o kadar yüksek seviyededir ki kişi öleceğini ya da kontrolünü tamamen kaybedeceğini düşünür ve bir kez olduktan sonra hep “ya bir daha olursa” diye bir kaygı taşımaya başlar. Atak süresince kişi bunun sadece bir atak olduğunu, korkulacak birşey olmadığını kendi kendine söylemeli ve geçmesini beklemelidir. Ruhsal belirtilerin yanında bedensel belirtiler de olduğu için hastalar genelde bedensel sorun olduğunu düşünür ve öncelikle başka branştan hekimlere başvururlar. Yaşadıklarının ruhsal bir sorun olabileceğini akıllarına getirmezler veya kabul etmek istemezler. Panik atak uzmanlar tarafından tedavi edilebilen bir hastalıktır. Panik atak nöbetleri genelde aniden ortaya çıkar, atak ortaya çıktığında bunu durduracak bir yol yoktur. Ayrıca kaygının şiddeti ile yaşanılan durum arasında genelde bağlantı yoktur. Bu nöbetler genelde birkaç dakikada geçer, ancak bazen daha uzun süre devam eden nöbetler de olabilir. Şimdi sayacağım belirtilerden en az 3-4 tanesinin aynı anda olması gerekmektedir.

Çarpıntı, Terleme, Nefes darlığı, Boğuluyormuş gibi hissetme, Titreme, Baş dönmesi, Bulantı, Yaşadıklarının gerçek olmadığı hissi, Ateş basması veya üşüme hissi, Bedeni uyuşuyormuş gibi hissetme, Göğüs ağrısı, Ölüm korkusu, Aklını yitirme veya çıldırma korkusu ..

Yaygın Anksiyete Bozukluğu: Bu da yine çok sık görülmekte olan bir kaygı bozukluğudur. Gerçek bir neden yokken ya da nedeni olsa bile durumla uygunsuz olan, aşırı olan denetlenemeyen nitelikteki endişe, hastalığın temel belirtisidir. Aslında kişi endişelerinin aşırı olduğunun farkındadır, ancak kaygı durumunu denetleyemez ve bir türlü sakinleşemezler. İşte bu denetlenemez boyutta olan endişe hali en az altı ay boyunca hemen hergün vardır ve gün boyunca sürer. Yaygın anksiyete bozukluğuna genelde nedensiz yorgunluk, baş ve kas ağrıları, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sıcak basma, sersemlik hissi gibi bazı fiziksel şikayetler de eşlik eder. Bu rahatsızlık da aynı panik atak gibi tedavisi olan bir hastalıktır.

Sosyal Fobiler: de anksiyete bozukluklarının bir türüdür. Sosyal fobinin en önemli özelliği hastanın diğer insanlarla birlikte herhangi bir faaliyette bulunurken aşırı korku ve kaygı hissetmesidir. Toplum içindeyken genellikle yargılanma veya eleştirilmekten korkarlar. Sosyal fobisi olanlar başka insanlarla birlikte iken konuşma, yemek yeme, bir şey içme gibi bir faaliyette bulunduklarında aptalca veya utandırıcı şeyler yapacakları endişesini duyarlar. Utandırılmamak, aşağılanmamak, eleştirilmemek için herşeyi kusursuz ve mükemmel yapmaya çalışırlar, bu nedenle sosyal ortamlarda davranışlarını kısıtlarlar ya da sosyal ortamlara girmemeye çalışırlar. Ayrıca bu esnada hissettkileri anksiyete belirtilerinin (titreme, sesin yetmemesi, konuşurken ses titremesi, kızarma, terleme gibi) dışardan görüleceği düşüncesi bile korkuya yol açabilir. Doğru terapi yöntemleri ile sosyal fobinin üstesinden gelmek de mümkündür.

Obsesif kompulsif bozukluğu: yine bir anksiyete bozukluğu türüdür. Kişi tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne adeta hapsolmuştur. Bu kişilerde yineleyen ve stres yaratan düşünce ve korkular vardır ki biz bunlara obsesyon diyoruz. Obsesyonlar huzursuzluk ve stres yarattığı için kişi kendini bazı hereketlerle rahatlatır. İşte bunlar da kompülsiyonlardır. Bir örnek vermek gerekirse, kişinin bir yerden kendisine pislik ya da mikrop bulaşacağı düşüncesi onun obsesyonudur, kendini rahatlatmak için sürekli ellerini yıkaması ya da sürekli her şeyi ıslak mendil ile silmesi kompülsiyondur. Obsesif-kompülsif bozukluğu olan kişiler saplantılarının ve takıntılarının gerçek dışı veya manasız olduğunun farkında olabilirler, fakat kendilerini durduramazlar.

Son olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğundan bahsetmek istiyorum. Öncelikle travma nedir ondan bahsedeyim. Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz. Bazı kişiler travmatik olaydan sonra aylar, hatta yıllar geçse bile iyileşmeyebilir, travmadan dolayı aşırı stres veya kaygı yaşamaya devam ederler. Bu kişiler sık sık olayı tekrar yaşıyor gibi görüntülerini (flashback) görebilir veya olayla ilgili kabuslar görebilir, rahatlamak, konsantre olmak veya uyumak gibi kolay şeyler zorlaşır, kendilerini sevdiği kişilere yabancılaşmış gibi hissederler. Bu durumda travma sonrası stres bozukluğundan bahsederiz.

Kaygı (Anksiyete) Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?

Psikoterapi uygularken aslında biz psikologların iki temel hedefi vardır: Birincisi semptomların ortadan kalkmasıdır. Yani kişideki o aşırı kaygı halinin törpülenmesi, kişilerarası ilişkilerinin ya da iş yaşamının, aile yaşamının düzelmesi, varsa uykusuzluk, halsizlik, başağrıları gibi şikayetlerin tamamen yok olmasıdır. İkinci ve bence daha önemli olan hedef ise altta yatan ana faktörleri keşfetmek ve tanımlamaktır. Yani bu kişi neden bu hastalığa yakalandı? Bu kısım biraz daha derin bir çalışma gerektirir. Unutmamalıyız ki anksiyete buz dağının görünen kısmıdır ve bizim o görünmeyen, bilinç dışında kalmış duygu ve düşüncelere inmemiz gerekir. Ancak ve ancak o zaman hastalığımızdan tamamen kurtulabiliriz. Sadece birinci hedefimizi yerine getirebildiğimizi varsayalım, danışanımızın şikayetleri ortadan kalmış olsun, artık çok daha az kaygılanan birisine dönüşmüş olsun. En ufak bir tetikleyici ile semptomlar yeri gelebilir. Semptomların geri gelmeyeceğinden emin olmak için bilinç dışındaki ana faktörü bulup o konuyu çözmek ya da nasıl başa çıkılacağını keşfetmek gerekmektedir. Biraz daha açıklayıcı olmam gerekirse, obsesif-kompülsif bozukluk için verdiğim örneği ele alalım. Kişi kendisini bir yerlerden mikrop bulaşacağından korkmakta o yüzden sürekli ellerini yıkayıp eşyalarını ıslak mendille silmektedir. İlk hedef olan semptomları ortadan kaldırmak bu danışanın ellerini normal derecede yıkamasını ve eşyalarını gereksiz silmemesini sağlamaktır. İkinci ve derin olan hedef ise “kendisine mikrop bulaşacağı” ile ilgili fikrin nereye dayandığıdır.

 

 

 

 

 

 

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)