Çift Terapisi Ve Aldatma Davranışı
Yazar Yunus Emre Öksüz • Psikolog • 28 Eylül 2021 • Yorumlar:
Evlilik kavramı her toplumda toplumların normlarına göre şekillenen ve tanımlanması farklılık içeren bir kavramdır. Ancak genel tanım itibariyle evlilik, toplum nazarında onaylanan bir sözleşmedir. (Özugurlu, 1985) Toplumun onayını içeren bu sözleşme iki kişi arasında toplumların çizdiği kültürel değerler ekseninde şekillenerek gerçekleşmekte ve belirli sınırları beraberinde getirmektedir.
Başka bir tanıma göre evlilik bir erkek ve bir kadının belirli amaçlar doğrultusunda bir araya geldiği ve her ikisinin de yasal yükümlülük sahibi olduğu, çeşitli toplumsal normları olan bir sistemdir. (Özgüven, 2014)
Evlilik sınırları, kuralları ve içerdiği anlamlar itibariyle düşünüldüğü noktada aynı zamanda bir kültürel kurumdur (Çavuşoğlu, 2011). Bu kültürel kurum hem içinde yaşanan toplumun, coğrafyanın ve tarihinin izlerini taşır hem de belirli noktalarda evrensel değerlerin izlerini bünyesinde barındırır.
Evlilik, iki kişinin uzun vadede birbiri ile mutlu olma hayalleri kurduğunu resmiyete kavuşturan bir kurum olarak belirli yükümlülükleri de beraberinde getirmekte ve bu kurumun korunması noktasında yükümlülükler ön plana çıkmaktadır. Sadakat yükümlülüğü evlilik kurumunun korunmasında en önemli husus olarak ortaya çıkmaktadır. (Kubat, 2012)
Evliliğin sadakat yükümlülüğünün ortadan kalktığı birçok tablo günümüzde ortaya çıkmaktadır. Bu tablolardan en sık karşılaşanı ise sadakat yükümlülüğün taraflardan birinin yahut her ikisinin de ihlal etmesiyle ortaya çıkan aldatma davranışıdır.
Aldatma davranışı neden olduğu travmatize tablo ile gerek ise beraberinde gelişen birçok psikolojik rahatsızlık ile ruh sağlığı uzmanlarının çalışma konusu olmuş ve üzerine birçok araştırma yürütülen bir husus olmuştur. Elbette aldatma davranışının nedenini net olarak saptamak mümkün değildir. Ancak gerek istatiksel veriler ışığında gerekse aldatma sonrasında gelişen ruhsal problemlerin ışığında aldatmaya dair birçok araştırma yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.
Aldatma ile ilgili araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar bir hayli çeşitlidir. Bununla beraber aldatmaya neden olan faktörler çeşitli araştırmalar sonucunda belirli başlıklar altında toplanmıştır. Aldatma davranışına zemin hazırlayan faktörleri 3 ana başlığın altında incelemek mümkündür. Bunlar bireysel nedenler, dışsal neden ve ilişkiden kaynaklanan nedenler olarak sıralanmaktadır (Dorff, 2008).
İçsel nedenler, isminden de anlaşılacağı üzere bireyin kendinden kaynaklı nedenler olmakla beraber birçok noktada dışsal nedenlerin yansımalarını da beraberinde getirmektedir.
Toplumsal normlar ve toplumsal roller için yapılan atıflar bir noktada bireylere yansımakta ve bu yansıma içsel nedenlerin şekillenmesinde etkili olmaktadır.
Dışsal nedenler ise çok daha geniş bir kavramdır ve içerisine, toplumda aldatmaya yönelik bakış açısı, toplumsal cinsiyetin etkisiyle aldatmaya yönelik verilen cinsiyete yönelik tepkiler, ekonomik nedenler ve bunların evlilikte oluşturduğu güç dengesi gibi birçok sosyokültürel alt başlık bu geniş başlığın altında toplanmaktadır.
Dışsal nedenler irdelendiğinde ve cinsiyetler üzerinden bir saptama yapıldığında araştırmalarda aldatma türlerinden kadınların duygusal açıdan aldatmaya, erkeklerin ise cinsel açıdan aldatmaya eğiliminin yüksek olduğu ifade edilmektedir (Bayar, 2015).
Alanyazında yapılan bu araştırmadan yola çıkarak toplumda evliliğe yönelik toplumsal cinsiyet üzerinden iki ayrı rol biçildiği söylenebilmektedir.
Evlilik kurumunda erkek için biçilen rolde cinsellik merkeze alınmakta ve temel doyum noktası cinsellik olmakta, kadın için ise evliliğin temel doyum noktası duygusal süreçler olmaktadır.
Bu iki ayrı sonuç iki farklı cinsiyetin evliliğe farklı bakış açısıyla yaklaşmasını beraberinde getirmekte ve birçok zaman evlilik çatışmasında iki tarafın da birbirinden beklentilerini tam olarak anlayamamasını beraberinde getirmektedir.
Evlilikte iki tarafın birbirini anlayamaması sorunların çözümü noktasında kısır döngüye giren tartışmaların fitilini ateşlemekte ve bu tartışmalar sonucunda her iki taraf da yıpranmaktadır.
Yıpranan taraflar doyum alamadıkları noktalardan doyum almak adına arayışa girmekte ve çözümsüz kalan problemlerin etkisiyle taraflardan biri ya da bazen her ikisi de doyum almak adına türlü sorun çözme metotları uygulamaktadır. Aldatma davranışı da görüldüğü üzere beklenilen doyuma ulaşılması adına taraflar tarafından, toplumda ve evlilik kurumunda uygun olmamasına rağmen, uygulanan bir çözümdür.
Bu noktada çift terapisinin önemi, evlilikte doyumu arttırmak ve iki ayrı partnerin de toplumsal cinsiyet, kültürel algı ve cinsiyete yönelik biçilen roller üzerinden oluşan beklentilerini anlaması adına kilit bir önem taşımaktadır.
Erkek ve kadının birbirinden beklentilerini ve düğümlenen noktaları ortak bir gözlükle görmeleri adına çift terapisinin birçok ilişkiyi yıpranmadan onarmada öncül bir çözüm olarak sunmaktadır.
Çift terapisi, evlilik kurumunun yıpranmasına neden olan, dışsal nedenler etkisinde şekillenen algıların aydınlatılmasında, partnerlerin zihnindeki toplumsal cinsiyet taslağının gün yüzüne çıkmasında ve bunlar ekseninde gelişen evlilikten beklentilerin somut bir tabloyla ortaya konmasında hayati bir önem taşımaktadır.
Çift terapisinin önemi partnerlerin doyum eksikliğinden kaynaklanan aldatmaya eğilimli davranışlarının ortaya çıkış süreçlerinin analizinde ve doyumu gidermeye yönelik aldatma davranışının ortaya çıkma sürecinde somut olarak görülmektedir.
Çift terapisi, evlilikleri tarafların doyum arayışı sürecinde yapacakları hataların önüne geçilmesinde koruyucu bir rol üstlenmekle beraber olası yıpranmaların önüne geçerek evliliğin kalitesini arttırmada da önemli bir rolü üstlenmektedir.
Çift terapisi sadece problemler somut örneklerle ortaya çıkınca değil, probleme neden olacak unsurlar ilişkide yer aldığı takdirde alınması gereken bir destek olarak ortaya çıkmaktadır.