Cilt Hastalıklarının Tedavisinde Bütüncül Yaklaşım

Yazar Ebru Onat GöktaşDermatolog • 25 Mart 2021 • Yorumlar:

İnsan sadece fiziksel bedenden oluşan bir varlık değildir. Zihinsel ve ruhsal bir alana da sahiptir. Hastalık bedendeki uyumun bozulması, yani o zamana dek dengede olan bir düzenin tehlikeye girmesidir. Bu uyum kaybı önce bilincimizde bilgi boyutunda ortaya çıkar, daha sonra bedende kendini gösterir. Beden bilincin ve bilinçte oluşan tüm değişikliklerin gerçekleşme alanıdır. Kişi eğer bilicinde bir dengesizlik yaşarsa bu bedeninde bir hastalık belirtisi olarak görünür hale gelir ve deneyimlenir. Bu nedenle bedenin hasta olduğunu söylemek yanıltıcı olur. Sadece insan hasta olur ve bunun belirtileri bedende açığa çıkar. Sağlıkla ilgili bir sorun yaşandığında her üç alanı da birlikte değerlendirmemiz gerekir.

Şimdi insana bakış açımızı biraz daha genişletecek olursak, aslında İnsan olarak biz bir elektromanyetik alan bütünüyüz. Belirli bir dalga boyunda titreşen frekanslardan oluşuyoruz. Ve bir morfogenetik alana sahibiz. Bu alan ile içinde yaşadığımız çevremiz ile iletişim halindeyiz. Bedenimizde endokrin bezlerin yerleştiği çakralar dediğimiz elektromanyetik alanlar ve enerji meridyenleri aracılığıyla yaşam enerjisi tüm bedenimize dağıtılır. Alttaki 3 alanımız manyetik, üstteki 3 alanımız elektriksel kısımdır. Her ikisi kalp alanında birleşir kalp alanımız ruhsal alanımızla bağlantıya geçtiğimiz kısımdır. 

Bedenimizde Tüm hücrelerimiz 60-90 mv arasında sağlıklı çalışır. Her organın farklı bir frekans aralığı vardır. Organların frekanslarını bozacak etkenlere maruziyet fizik bedende bazı semptomlar ortaya çıkarır. Fizik bedenimiz enerji bedenimizn yansıdığı, enerji bilgisinin maddeleştiği alanımızdır. Enerji bedenimizin frekansını bozacak etkenlere maruziyetin uzadığı durumlarda beden kendini korumak için regülasyon blokajları dediğimiz bazı kısıtlamaları geliştirir. Bu blokajlar hem fiziksel, hem zihinsel hem de ruhsal alanda olmaktadır.  Amacı aslında bedeni korumaktır. Ancak bu blokajlar enerji kapasitesini azaltmaktadır. Sonuç olarak bedenimiz sık sık dinlenme ihtiyacı hisseder. Sabahları yorgun kalkarız, gün içinde halsiz hissederiz. Sürekli yatmak, sık sık uyumak isteriz. Daha sık hastalanırız. Bu nedenle iyileşmek için regülasyon blokajlarının bazı tedavi yöntemleri ile ortadan kaldırılması, bazı yaşam alışkanlıkları ile vücudun enerji kapasitesinin arttırılması çok önemlidir. Ruh-zihin-beden bütünlüğü ile insanın nasıl bir varlık olduğunu kısaca özetledikten sonra yine bu bakış açısıyla cildimize gelecek olursak 

DERİ insan bedenindeki en büyük organdır. Çok yönlü işlevleri vardır. En önemlileri şunlardır; 

1-sınırlama ve koruma 

2-dokunma ve iletişim 

3- ifade ve temsil etme

4- güzellik algısı 

5- ısı düzenlemesi 

6-terleme yolu ile boşaltım görevleri vardır. 

Cildimiz bizim maddesel dış sınırımızdır. cildimiz aracılığıyla dışarısı ile temas kurarız. Onunla çevremize dokunuruz. Kendimizi dünyaya gösteririz. Varlığımızı dışarıya yansıtırız. Bu yansıma 2 yolla gerçekleşir. Birincisi deride her iç organın yansıdığı bir alan bulunur. İç organlardaki her rahatsızlık derinin bu organı temsil eden bölgesinde kendini gösterir. İkincisi derideki her problem derinin bu noktası ile bağlantılı olan iç organa iletilir. Yaşamda olduğu gibi görünmeyen derinlerdeki sebepler,  görünür olan her şeyde kendini maddesel olarak ifade eder. Görünen her şey görünmeyen enerji dünyasının yansımasıdır. Tıpkı gördüğümüz bir sanat eserinin sanatçının görünmeyen duygularını ve düşüncelerini ifade etmesi gibi.  Biz de cildimizde görünenden yola çıkarak görünmeyene ulaşabiliriz. Vücudumuzda her küçük bölgede bütünün bilgisini bulabiliriz. Derimiz sadece içerisi hakkında bilgi vermekle kalmaz aynı zamanda bütün ruhsal süreçlerimizi ve tepkilerimizi de bize gösterir. Mesela kişi utancından kızarır. Korkudan sararır, heyecandan terler, dehşetten tüyleri diken diken olur. Derinin içimizdekini bu kadar dışarıya yansıtması deriye özenle bakım yapma ve hatta onun görüntüsü ile oynama düşüncesini de beraberinde getirmiştir. Bu aldatma girişimi kozmetik uygulamalar olarak isimlendirilmiştir. Kozmetik uygulamalarda da derinin içimizdekini dışarıya vuran görüntüsünü suni olarak değiştirmeye yönelik her deneme dürüst olmayan bir eylemdir. Kişi bu şekilde içeride olmayan bir şeyi dışarıda varmış gibi gösterir. Bu sahtelik yaratır. Güzel olmak ile güzel görünmek arasında fark vardır. Amacımız olmak olmalıdır. İnsanların kendi özgün güzelliklerini kaybetmeden onarım, yapılandırma, tükenenleri yerine koyma şekilde yaklaşımlar ‘’güzel olmak ‘’olarak ifade edilebilir. Sahte olan her şeyin bedelini yaşamda da, bedenlerimizde de öderiz. Kendi özgün güzelliğininin dışına çıkma çabasının altında kişinin kendinden memnun olmaması yatar. Kendini olduğu gibi sevmek ki bu egoyla karıştırılmamalıdır. Az kolay bir iştir. 

Derimiz ruhumuz hakkında bir çok şey anlatır. Hassas bir cilde sahip olmak aynı zamanda hassas bir ruha sahip olmaktır. Dayanıklı ve katı insanların ciltleri kalındır. Terleyen bir cilt, kendine güvensizliğin ve korkunun yansıması olabilir. 

FİZİK BEDEN 

*****Cilt hastalıklarının sebeplerine önce görünür olandan yani fizik bedenden başlayacak olursak, diğer tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi 

Elektromanyetik alanımızı bozan etkenler , temel rol oynamaktadır. 

*bedenin Asit yükünü arttıran besinler 

Kırmızı et ve ürünleri 

Rafine şeker ve ürünleri 

Gluten içeren ürünler

Süt ve süt ürünleri 

Alkol 

Siyah çay  ve kahve tüketimi 

*Kimyasal maddeler, ağır metaller, toksik maddelere maruz kalınması , sigara içimi   

* Baz istasyonları,  cep telefonları, internet ağları gibi manyetik kirlilikler 

*Sempatik aktivasyona neden olan stres, bilinçaltı korkularımız, duygusal çatışmalarımız 

*Ruhsal alanımız ile bağlantımızın zayıflaması, haz odaklı tüketime dayalı bir yaşam,  tekamül yolculuğumuzda yaşam amacımız dışında bir yaşam sürdürme çabası, birlik bilincinden kopuk benlik algısı yüksek bir yaklaşım içinde olma  

Cilt, karaciğer, bağırsaklar, akciğerler, lenfatik sistem ve böbrekler  vücudumuzun detox organlarıdır. Bedenimiz asitlendikçe, toksinler biriktikçe bu sistemler toksinleri temizlemek için fazla çalışmaya başlarlar. Alınan toksinlerin çoğu  yağda çözünür haldedir.  karaciğerde faz reaksiyonları ile suda çözünür hale getirilerek safra aracılığıyla bağırsaklardan, idrar yoluyla böbreklerden, ter yoluyla ciltten, co2 olarak nefes yoluyla akciğerlerden atılmaya çalışır. Bu sistemler aşırı yüklenmeye başladığında cildimizin yükü artarak  ph ı değişmeye ve cilt florası etkilenmeye başlayarak cilt hastalıklarının oluşumu kolaylaşır. Öncelikli olan toksin girişini azaltmak ve . Alınan toksinlerin boşaltım organları ile atılımını sağlamaktır.   

Fizik bedenimizin 4 temel enerji kaynağı vardır.

Hava En büyük enerji kaynağımız, havayla soluduğumuz oksijendir. Doğru nefes alıp vermek, diyafram nefeslerini alışkanlık haline getirmek hücresel atıkların atılımında çok önemlidir. Diyafram kasının kasılıp gevşemesi ile lenfatik sisteme körük gibi etki ederek toksinlerin atılımı kolaylaşır. Ayrıca   Diyafram nefesi ile vagal stimülasyon sonucu parasempatik sistem aktivasyonu ile bedenimizde hasar tespiti ve onarımı, iyileşme süreci aktif hale getirilir. 

Toprak topraktan gelen besinlerin enerjisinden faydalanmak, vitamin-minerallerini almak için  bağırsak floramızın sağlıklı çalışması, enzimlerin iyi çalışması gerekir. Bedenimizle negatif rezonansa giren gıdaları 2-4 ay tüketmemek bağırsak floramızın tekrar doğal haline gelmesi ve enzimlerin sağlıklı çalışması için çok önemlidir.

Gıda intoleransı dediğimiz reaksiyon sindirilmemiş gıda parçalarının bağışıklık sistemini uyarması ve reaksiyonlara neden olmasıdır. Sindirilmemiş gıda parçaları  Bağırsak florasını değiştirerek bağırsak epiteline zarar vermeye başlar ve geçirgen bağırsak oluşur. Bağırsak epitelinden sızan sindirilmemiş besinler, toksin maddeler bağışıklık sisteminde aşırı reaksiyonlara neden olur.  Alerjik cilt hastalıklarının  ve otoimmün kökenli cilt hastalıklarının  ana bedensel kaynağı burasıdır. 

Bir gıdanın frekansı sizin frekansınızla uyum içinde değilse o gıdayı kullanamıyorsunuz demektir. O gıda size yaramadığı gibi bedeninizin de enerjisini de tüketiyorsunuz demektir. Günümüzde en sık intolerans tahıllardaki gluten, sütdeki laktoz ve kazeine karşı gelişmektedir. Bu gıdaları ve bazı hastalarda baklagillerdeki lektinin 2-4 ay boyunca yenmediği beslenme programları ile vitiligo, liken planus, alopesi areata, büllöz dermatozlar, psöriasis vulgaris gibi otoimmün kökenli veya otoimmün reaksiyon gibi kabul edilen  cilt hastalıklarında belirgin iyileşmeler görülmektedir.  

Bağırsak florasının bozulması, geçirgen bağırsağın oluşumu bazı önemli vitamin ve minerallerin emilimini azalttığı için vitamin ve mineral eksikliğinin görüldüğü saç hastalıkları, tırnak hastalıkları, cildin kuruluğuna neden olur. 

 

Asitlenmenin dengelenmesi için vücudumuz bazı tamponlama sistemlerini  kullanır. En çok kendi kalsiyumunu, magnezyumunu tüketir. Kalsiyum en çok kemikler, dişler ve saç diplerinde bulunur. Özellikle kemik erimesi, diş çürümesi ve saç dökülmesinde vücudun asit oranının artması akılda tutulmalıdır.  Kullanılan tamponlama sistemlerine rağmen hala asit oranı normalin üzerinde kalıyorsa yaşamın devamı için asit fazlalığı yağlarıın içine sokularak hapsedilir. Yağlanma artar. Deri yağlanması da artar. Akne, ksantelezma, lipomatöz oluşumlar, hidraadenitis süpürativa dediğimiz ter bezi hastalığı, selülit, oluşumu kolaylaşır. 

Vücudumuzun en büyük proteini olan kollagen asitlenme sebebiyle sertleşir. Cildimiz esnekliğini kaybeder. Kırışır. Ve kuruma eğilimi gösterir. Kuruyan cildimizin dış faktörlere karşı hassasiyeti artar. Güneş, allerjenler, kimyasal maddeler cildimizi daha çok etkileyerek egzojen kaynaklı egzemaların, fotokontakt dermatitlerin, ışık erüpsiyonlarının oluşumu kolaylaşır. 

Cildimizin asit yükü arttığında cilt üzerinde anerobik bakteri ve mantar oluşumu artar. Bakteriyel enfeksiyonlara eğilim artar. Follikülit, fronkül, karbonkül gibi bakteriyel enfeksiyonlar, siğil, herpes virüs gibi viral enfeksiyonların oluşumu, çevreden bulaşıp cildimize tutunarak bu enfeksiyonun oluşumu kolaylaşır. Ayrıca mantarın artmasının buradaki rolü toksinlerin yayılmasını önlemektir. 

Cildimizin asit yükü arttığında bu asidik maddeler güneş ışığı ile reaksiyona girerek cilt yüzeyinde lekelenmelere neden olur. 

Hiperhidrozis dediğimiz terleme artışı, ter ile vücudun toksin atma çabasıdır. Toksin yükü ne kadar fazla ise terleme artışı o kadar fazla olacaktır. Ayrıca bedende sempatik- parasempatik dengesi stres yaratan etkenler nedeniyle sempatik sistem tarafına kaydığında da terleme artışı ortaya çıkar.   

Diğer enerji kaynağı sudur. 

*Su  Su başlı başına sağlıktır. Alkali su içmek sağlık için yapılacak en kolay en akıllıca yatırımdır. Suyun manyetik özelliklerinin artırılması toksinlerin çekilmesi için çok önemlidir. Alkali suları, alkali su cihazları, eczanelerde satılan alkali ph damlaları, 1 litreye 1 tatlı kaşığı karbonat katılarak yapabiliriz. Alkali suyu yemeklerden yarım saat  öncesine kadar veya 2 saat sonra içmek gerekir. Yemek sırasında içilirse mide asidi azalır. Özellikle proteinler iyi sindirilemez. Böylece bağırsakların asit yükü artar. Sindirilmemiş protein artıkları, bakteri tarafından çürütülerek ortamı daha da asidik yapar. Bağırsak çeperindeki delikler genişler, gıda duyarlılığı ve kronik iltihaplanmalar ve enflamasyonlar gelişir. Sabah uyanınca, öğün aralarında ve akşam yatmadan önce mutlaka su içilmelidir. Suyu oda sıcaklığında içmeliyiz. 

*güneş 

 Güneş çok önemli bir enerji kaynağıdır. Güneş ışığının yetersiz olduğu ülkelerde depresyon görülme oranının arttığı görülmektedir. D vitaminin ana kaynağı güneştir. D vitamini UVB etkisi ile öğle güneşinde sentezlenir. Ve bağışıklık sistemi açısından oldukça önemlidir. Düşük olduğu durumlarda cildimizin enfeksiyonlara yatkınlığı artar.Allerjik ve  Otoimmün kökenli cilt hastalıkların oluşumu kolaylaşır. 

Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi cilt hastalıklarının fizik bedendeki sebebi de temelde toksisite ve asitlenmedir.

****Şimdi görünür kısımdan görünmeyene doğru ilerleyecek olursak sağlığımız için  

fizik bedenimiz dışında zihinsel ve ruhsal blokajlarımızın da temizlenmesi gerekmektedir. Zihinsel alanımız bizim bilinçaltı duygusal alanımızı içerir. Bilinç altındaki kayıtlarımız düşüncelerimizi etkileyen alandır.  Bu şekilde davranışlarımız oluşur. Yaşamımızda davranışlarımızın sonuçlarını yaşarız. Hastalıklarımızda birer sonuçtur. Bu sonuçların oluşumunda yaptığımız seçimlere bakmamız gerekir. Bilinçaltı duygu kayıtları anne karnındayken, Bunun dışında atalarımızdan aktarılan duygu kayıtları ile ve de 0-6 yaşında kendi deneyimlerimiz ile oluşur. Bunların hepsi inançlarımızı oluşturur. Biz yaşamımız boyunca bu inançlarımızın etkisiyle kararlar alır, seçimler yaparız.  Duygu ve düşüncelerimiz fiziksel bedenimizden çok daha yüksek frekansa sahiptir. Ana provakatör burasıdır. 

İnsan tasarım olarak 7 elektromanyetik alandan oluşur demiştik. Bu alanlar 7 hormonal bezle entegredir. İçinde yaşadığımız evrendeki enerji,  bedene bu alanlardan girerek meridyenler aracılığıyla tüm bedene dağılır. Düşüncelerimizle her türlü frekansı oluşturarak her türlü elektromantyetik alanla etkileşime geçeriz. Diğer taraftan düşüncelerimiz nöropeptidler aracılığıyla biyokimyasal reaksiyonlara dönüşür.yani enerji maddeleşir bedenimizde…

Yaşadığımız duygusal çatışmalar, düşük frekanslı olumsuz duygular sempatik aktivasyonu uyarır. Kortizol başta olmak üzere stres hormonlarının düzeyi artarak bedenin kendini iyileştirme gücü azalır. Ayrıca bu çatışmalar enerji bedeninde blokajlar yaratarak hücrelerimizin enerjisel düzlemde beslenmesinde kısıtlamalar oluşur. Hücrelerin enerjisi düşer. 

Bu enerji kaybı doğal savunma sistemlerini bozar. 

Her duygunun frekansı rezonansa girdiği hücreleri etkiler. Her duygusal çatışma beynin farklı bir alanı ile reszonansa girer. Etkilenen alan ilgili organı yönetir. Dolayısıyla her çatışma başka bir organı yönetir. Her duygunun farklı bir organı vardır denmesinin sebebi budur. Çatışmanın boyutuna göre ilgili organ farklı derecelerde etkilenir. Fiziksel bedenimizdeki mevcut toksin durumu  organın etkilenebilirliğini arttırır. Aşırı asidik, toksinli bir ortamda vücudumuzun rejenerasyon kabiliyetini iyice azaltır. Yaşadığımız duygusal çatışmalar ile birleşince doku hasarı kaçınılmaz olur. Yaşam boyu  bu çatışmayı hatırlatan imgeler yaş ilerledikçe üst üste biner. Bu sebeple duygusal çatışmaların yıllanmadan çözülmesi gerekir. 

Cilt hastalıklarının altında yatan duygusal çatışmalara bakacak olursak, Cildimiz, benliğimin sınırıdır. Bu sınırı aşmadan karşımızdaki sene kavuşamayız. Aynı zamanda deri bir başkasına dokunup temas kurduğumuz bir organımızdır. cildimizde ortaya çıkan reaksiyonlar, yaşadığımız bir şeyler bugüne kadar ki sınırından dışarı çıkmak istediğinde  hem de yeni gelişen bu durumdan korku duyulduğunda bu korkuyu gösterir.  Ergenlik döneminde büyümeye bağlı cinsel dürtüler açığa çıkar. Ancak bu istekler korku ile bastırılır. Ergenlik çatışma durumuna çok iyi bir örnektir. Görünüşte huzur dolu bir dönemin içinde birden bire bilinçdışının derinliğinden bir istek yükselir ve tüm gücüyle insanın bilincinde ve yaşantısında bir yer edinmeye çalışır. Bu yeni dürtü alışık olmadığımız ve tanımadığımız bir duygu olduğundan biz de korku uyandırır. Kişi zaman zaman geri çekilmek ve yeniden alışılmış duruma geri dönmek ister. Tabi artık bunu yapamaz. Kişi çatışmanın ortasında kalır. Yeninin yarattığı korku ile getirdiği uyarılma hissi kişiyi eşit güçlerle kendine çeker. Her çatışma altta bu temel modele uygun olarak gelişir. Değişen sadece konulardır. Ergenlikte cinsel dürtüler açığa çıkar, ancak insan bunlardan utanç duyar. Deri iltihaplanarak sivilceler oluşur. Sivilceler karşımızdaki senle her görüşmeyi zorlayarak cinselliğe engel oluşturduğu için bizi korumuş olur. Böylece bir kısır döngü başlar. Sivilceler daha çok kendi cinsel kimliğinin gelişiminden duyduğu utancı dışarı vurur. Hem Bir şeylerin bugüne kadar ki sınırından dışarı çıkmak istediğini hem de yeni uyanan dürtüden duyulan korkuyu gösterir.  Bu durum deri egzamaları için de büyük ölçüde geçerlidir. Egzama o zamana kadar içimizde kalan, bastırılan bir şeylerin görülebilir hale gelmek amacıyla sınırdan dışarı çıkmak istediğini gösterir. Yaşamımda kabul etmekte zorlandığım, alışamadığım bir durum söz konusu olabilir.  Çocuklarda döküntülü hastalıklarda da bu dikkat çekicidir. Çocuğun yaşamında bir yenilik ortaya çıkar. Bu güçlü bir gelişimi de beraberinde getirir ve bir yanda bu yeni gelişen durumdan korku hissedilir. 

Sık görülen deri hastalıklarından olan psöriasis de ise, deri de gümüş beyazı pullarla kaplı plak tarzı lezyonlar vardır. Üst deride aşırı miktarda skuam birikir. Bu ciltte kuvvetli bir zırh oluşturmaya benzer.kişi her yönde sınırlarını güçlendirir. Ruhsal korunma ve kabuğuna çekilme sonucunda ortaya çıkan bu durum karakter zırhı olarak adlandırılır. Her türlü savunmanın arkasında yatan neden yaralanma korkusudur. Korunma ve zırh ne kadar güçlüyse iç hassasiyet ve yaralanma korkusu o kadar büyük demektir. Korunma mekanizması ile hiçbir şeyi ve hiç kimseyi içeri almayan insanlar aslında en zayıf ve savunmasız insanlardır. Ancak ruhun yaralanabilirliğini sert bir zırhla korumak adına gösterilen çaba, son derece acı yaratır. Zırh yara almaktan korurken kişiyi her şeye karşı korur.tabi sevgiye karşı da. Sevgi kendini açmaktır. Kendini açmak savunmayı tehlikeye sokar. Böylece ruhun zırhı kendini yaşama karşı kapatır. Bu kısır döngüyü kırmak gerekir. İnsanın yara almakla ruhunun yok olmayacağını anlaması gerekir. Kendini koruduğu bu ruhsal yaralanmayı er geç yaşayacaktır. Mucizeleri yaşamak için yaralanmalara açık olmak gerekir. Sedef de deride kalınlaşma, yer yer çatlamalara neden olur. Hasta yakınlık özlemi ile yakınlık korkusu arasında yaşadığı çatışmayı bu şekilde su yüzeyine çıkarmış olur. Hastalık kişiyi bedensel olarak yeniden açık ve  yaralanabilir olmaya zorlar. 

Otoimmün kökenli cilt hastalıkları , kendine yönelik derin bir cesaretsizlik, öfke, utanç, yaşanması ve kendini kabul etmemesi, kendini suçlaması  ile sonuçlanabilir

İçinde esir tutulan duygular fazla olduğunda cilt kendini yağlandırabilir.  

Pruritus  yani kaşıntı ürtiker gibi bir çok deri hastalığı ile birlikte görülebildiği gibi tek başına da ortaya çıkabilir. Bedendeki kaşıntı daha derin boyutlarda uyarılmaya işaret eder. Kişinin  kaşıntısının arkasında yatan nedeni, dışarı çıkmak ve keşfedilmek istenen bir tutku, heyecan, yada şiddet duygusu olabilir. Kişi kaşınarak derinlerde yatan bu nedenin yüzeye çıkması için tıpki kazır gibi cildini kaşır. İstenilen şey çok açıktır. Uyarılmayı yaratan etkiyi buluncaya kadar bilincini kazımaya devam et…

Cildimizle ilgili kronik çözemediğimiz, sık sık tekrarlayan problemlerde şu sorular akılda kalmalıdır.

1-kendimi çok fazla mı sınırlıyorum

2- insanlarla iletişimim nasıl 

3-uzak durma çabalarımın altında bastırılmış bir yakınlık arzusu mu var?

4-Bedenimde kendini   gösterebilmek için sınır engelini aşmaya çalışan duygu nedir?( dürtüler, tutkular, saldırganlık, heyecan, cinsellik )

5-beni kaşındıran gerçek etken nedir?

6-yaşamımda kabul etmekte zorlandığım bir şey mi var?

7-Kendi kendimi soyutluyor muyum?

Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi, cilt hastalıklarımız için de , 

Fizik bedenimizi arındırmaya yönelik,  bedenle negatif rezonansa giren gıdaları tüketmeyerek, doğal, sade, aralıklı beslenerek, zihinsel olarak enerjimizi düşüren olumsuz duygulardan arınarak, kabulü ve teslimiyeti geliştirerek,  yaşam amacımızı gerçekleştirmek için ilerlediğimiz ruhsal tekamül yolculuğumuzda birlik bilincini geliştirerek yaşamak sağlıklı, huzurlu, mutlu hissetme hali olan esenlik halini getirir. 

Yunus Emre’nin söylediği  ‘’ilim kendini bilmektir’’ sözünün anlattığı gibi 

Kendimizi bilmek, kendin olmak, kendini sevmek, ve ruhun ihtiyaçlarına göre yaşamak dışarıya olan ihtiyacımızı azaltacaktır.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Yorumlar: (0)