Çözüm Bulamadığınız Ağrılarınız Belki de Psikolojiktir?
Yazar Buket Güven • 22 Aralık 2022 • Yorumlar:
Uluslararası Ağrı Araştırmalarının Teşkilatı’na göre ağrı; “Var olan veya olası doku hasarına
eşlik eden veya bu hasar ile tanımlanabilen, hoşa gitmeyen duysal ve emosyonel deneyim”
ve “bir çeşit korunma mekanizması” olarak tanımlanmaktadır. Ağrı bir sinyaldir. İlk dönem
uyarı sinyali gibidir ve bu sinyal hem psikolojik hemde fizyolojik temelli bir sinyal olabilir.
Buna göre ağrının aslında öznel yani kişisel bir durum olduğundan bahsedebiliriz.
Hissettiğimiz negatif yönlü düşüncelerin sinir uçlarındaki baskı ve hareketlilik psikolojik bir
ağrıya neden olabilmektedir. Örneğin, bir baş ağrısı herkeste aynı etki ve acıyı bırakmayabilir.
Acı eşiği düşük biri için dayanılmaz bir hal alabilirken acı eğişi yüksek biri için
önemsenmeyecek bir deneyim olarak değerlendirilebilir. Baş ağrısı yoğun düşüncesel
etkinlikler, takıntılı ve geçmişe yönelik yoğun düşüncesel etkinlik sonrası sıklıkla
gözlemlenebilir. Ağrı kavramını birçok faktör (cinsiyet, din, dil, ırk, sosyokültürel çevre…)
etkileyebilir çünkü bu farklılıklar ağrıyı tanımlama ve baş etme biçimlerimiz üzerinde oldukça
büyük bir etkiye sahiptir. Geçmişte sadece çeşitli hastalıkların bir bulgusu olarak kabul edilen
ağrı özellikle kronik ağrı, günümüzde başlı başına bir sendrom olarak kabul edilmektedir.
Kronik ağrıyı diğerlerinden ayıran özellik ise “tedaviye rağmen devam eden ağrı” şeklinde
tanımlanmasıdır. Kronik ağrıyı kuvvetlendiren temel faktörler arasında; gelişimsel süreçler,
ağrıdan önceki hayat öyküsü, ağrıyı tetikleyen başlıca travmalar vardır. Bu noktayı daha da
açacak olursak, kronik ağrı hastalarının psikogelişimsel ve ailevi geçmişlerine bakıldığında
agresyonun, acı çekmenin ve ağrının öyküsü, fiziksel ve sözel istismar öyküsü, alkolik baba,
zulmeden ebeveyn, sadece hasta iken sevgi ve ilgi görme daha fazla olduğunu görmekteyiz.