Direnen Kadınlar

Yazar Tamer Sözen • 25 Temmuz 2023 • Yorumlar:

Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın özellikle Türkiye’de kadınlar sessiz bir devrim gerçekleştirdiler. Dünyada da tabi…

Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, yöneticiler, içerik üreticileri, sosyal medya fenomenleri, doktorlar, avukatlar, hekimler ve sporcularda en az erkekler kadar başarılı kadın var. Hem dünyada hem güzel ülkemizde…

Polonya’nın Krakou şehrinde düzenlenen 3.Avrupa Oyunları(2023)’ nda 49 ülke arasında 9.olan Türkiyemizin 193 sporcusunun 103’ü kadındı. Daha çarpıcı olan ise aldığımız 38 madalyanın 21 ‘ini ve 9 altının 7’sini kadın sporcularımız kazandı.

1992’den beri jinekolog olarak çalıştığım için her konuda, her segmentte haksızlığa uğrayan kadınların bu dönüşümünü iyi bilenlerdenim. Bu önce direniş sonra sabır ardından vazgeçmeme ve yükseliş ile gerçekleşir.

Artık ne evlenecekleri adamlar, ne aileleri, ne sosyal çevreleri kadınlarımızı kategarize edemiyor ve sorgulayamıyor, yargılayamıyor. Güzel-çirkin, zengin-fakir, eğitimli-cahil, bakire veya değil diye ayrıştıramıyor. Tabi ki henüz geçiş dönemindeyiz ve hala binlerce kadın sınıflamalara, baskıya, tehditlere, kısıtlamalara ve şiddete maruz kalıyor. Ama az kaldı inanın bana çok az kaldı…

Direnen kadınların şimdi biz uzmanlarında desteğiyle yeni hikaye yazmalarına sıra geldi. Kadınların en güzel, en mutlu ve en verimli oldukları 40’larını 50’lerini coşkuyla, enerjilerini daha da yükselterek ve daha üretken geçirmeleri gerekiyor.

Tüm memeli dişiler gibi Homa Saprens’in 46XX kromozomluları da yaşam boyu haksızlığa uğrayıp hasar görüyorlar. Tamam memelilerin hepsinin yeme-içme, korunma-barınma ve üreme gibi binlerce yıldır var olan misyonları var. Ama erkeklerin üremedeki görevleri (organizma ve fonksiyonel açıdan) çok kolayken kadınlar müthiş bir bedel ödüyorlar. İlk olarak 30 yıldan daha uzun süre her an üremeye hazır olabilmek için (evli-bekar, cinsel aktif veya değil farketmeksizin) ortalama 20 litre kan kaybediyorlar Bu miktar kan 70 kilo bir kadının tüm vücudundaki kanın 5 katı.Ayrıca bu bir rejenerasyon ya da yenilenme ve tazelenme de değil. Madem bu ay gebelik olmadı ben yeni baştan deneyeyim yaklaşmasıyla tüm hazırlığı bir daha tekrarlamak. Üstelik organizmaya müthiş ağır bir maliyet yükleyerek…

Beyindeki hipotalamus, hipofiz gibi bezlerin, yumurtalıkların(overler), tahimin(uterus) ve döl yatağının (endometriyum) devre de olduğu hormonların inip çıktığı ve sistemin bir türlü kusursuz işleyememesi nedeniyle yüzbinlerce kadının istediği zaman da üreyemediği korkunç bir yük…

Bu bedeli ödeyen kadınların işi de burada bitmiyor. Gebe kalan kadının önünde koskoca 282 gün daha var. Ana tomusının fizyolojisinin; kalp atım ve solunum sayısından böbreğin süzmesinden mide ve bağırsağın çalışmasına kadar vücudunda her şeyinin değişeceği 9 aydan daha uzun süre… Erken doğum, preeklamsi(gebelik zehirlenmesi, derin ve trambozu, pıhtı oluşumu ve ister normal doğum ister sezeryan sırasında aldığı riskler..Hadi emzirmeyi saymayalım!

Gelelim benim isyan ettiğim ve tüm kadınlarımızın bana katılması gereken söyleyeceklerime;

Türün devamı için bu kadar ağır sorumluluklar üstlenen kadına bir ödül ve yüceltme var mı? Aslında var; Annelik ve büyülü bir doğurganlık gücü ile içinde bir canlı(evlat) büyütme kudretir..

Aslında bunlar ne kadar hoş olsa da manevi değerler ve soyut kavramlar, net bir kazanım ya da kayrılma var mı?

Maalesef yok! Olmadığı gibi organizmanın son nankörlüğüne maruz kalma var.. 

MENEPOZ: yani mens pcuse yabi menstruasyon dediğimiz üremek için yapılan yüksek maliyetli döngülerin noktalanması. Bu ne demek açalım; Yumurtalıkların içinde folikül dediğimiz yumurta üretim merkezlerinin faaliyetlerini durdurması, östrojen üretiminin son bulması! Daha açık söyleyelim mi? Organizma herşeyimiz olan kadınlarımıza diyor ki; seninle işim bitti, artık senden geçti, sana güvenmiyorum, ürettiğin yumurtalara da, bebek hazırlığında da bebek olursa taşımana da doğurmana da güvenmiyorum. Hatta daha ileri gidiyor. Ve seni sen yapan (kadını kadın yapan) östrojen hormon üretimini de noktalıyorum. Peki E2(östrodiol) dediğimiz hormon sadece üremekten mi sorumlu? Hayır! Kalbi de koruyor, kemikleri de vajinayı (cinsel yaşamı) da yükseltiyor cildi de güzelleştiriyor, bilişsel fonksiyonları da düzenliyor, saçları da güçlendiriyor. Menepozda östrojen önce azalıyor sonra bitiyor daha doğrusu E3(Estriol) denilen bir tipe dönüşüyor ki bu hormon androjenle etkisi baskın bir yapıya sahip (Erkeklik hormonu etkisi) sizin anlayacağınız sevgili okuyucular saçlar dökülüyor, istenmeyen yerlerde tüyler (siyah kıl) çıkıyor, erkek tipi göbeklenme, vajinada kuruma, unutkanlık, hayat enerjisinin çok azalması, ateş basmaları, sıkıntılar, terlemeler, depresif ruh hali, ödem, kilo artışı ve uyku bozukluğu gibi çok sayıda semptom ortaya çıkıyor. 

Ellerin,boynun kırışması güzelim kadınların morallerinin bozulması da çabası da işte burada bölümümüzün başlığı devreye giriyor. DİRENEN KADINLAR…

Ben ve biz menopozla yakından ilgilenen jinekologlar da direnç ateşini harlamak için ve organizmanın haksızlığına karşı koymak için kadınlarımızın yanındayız. Birlikte direneceğiz ve inanın bana birlikte kazanacağız. Zorunlu yaptığınız fedakarlıklar bir parça da olsa karşılığını bulacak.Belki organizma üreme işini otomatize etmekten kadınlar istediğinde olsun seviyesine evrilecek ya da üremeye son vermek gerektiğinin de rahimi devre dışı bırakacak ama over(yumurtalık) koruyacak. Ama evrim yada değişim öyle yüzyıllar içinde olmaz ve olmayacak. Binlerce hatta onbinlerce yıl geçmesi gerekecek. Her seferinde ilgiyle izlediğim ZEMECİKS’in unutulmaz serisi back to the future (geleceğe dönüş ) ‘ki en güzeli biriAcısidir. Şu an için mümkün olmadığına göre bugün ne yapacağımıza odaklanmalıyız. 

O halde gelin direnişi hatta zafere gidişi başlatalım. Peki neler yapacağız? Özellikle şunu vurgulamak istiyorum; BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ..

Sizleri duyar gibiyim: iyi ama nasıl diyorsunuz değil mi ?

Hadi başlayalım o zaman; Kadınlarımızın menepozun hemen öncesi ve sonrasında yaşadıkları sorunun temel nedeni östrojen seviyelerinin azalarak dibe vurması. O zaman işe burdan başlamak çok önemli hale geliyor. Bu dönemde östrojen kadınlarımıza ayrı bir yüzünü gösteriyor hatta ayrı bir tipini östrojen üç formda dolaşıyor vücutlarımızda… 

E1-E2 ve E3 aktif form E2 yeni estradiol, estron E1 etkisiz hali ve menepozda E2’nin yerini alan E3 yani estriol…İşte bu E3 öndrojenik karakter gösteren bir tip. Kadına vijanasına, cildine, kalbine, ruhuna ve kemiğine destek vermek bir yana saçların dökülmesinden, göbeklenmeden(erkek tipi kilo alma) cildin kırışmasından, vajinanın kurumasından hatta sıkıntılı ruh halinden belli ölçülerde sorumludur. Kadını mutlu eden, genç gösteren hemen her kadında; 40 plus dönemde de çok mühim görevler üstlenen E2(Estrodiol)

ÖSTROJEN ‘İN İHANETİ

Aslında ihanet eden ve bu üretimi yavaş yavaş ama bazen de hızlı bir şekilde durduran överler (yumurtalıklar) olur. Beyin ve hipofiz bezi bu üretiminin durmasını ve nedenini anlamaz. Sürekli FSH (Folikül Stimülan Hormon) yani yumurta uyarıcı hormonla daha çok çalışması için uyarı gönderir ama nafile…

İşte burayı çözmek de pek mümkün değil; aynı şekilde organizmayı da anlayabilmek. Öncesinde de belirttiğim gibi ya organizmamız daha gelişecek belki de evrimleşecek ve defektlerini(eksikliklerini) kapatacak ya da organizmamız (en azından bir kaç sistemi) maalesef hayran olduğumuz ya da övdüğümüz kadar kusursuz ve mükemmel değil!  Değişim, gelişim ve evrimleşme de öyle bazılarımızın sandığı gibi onyıllar ve yüzyıllar içinde olmaz. Binlerce, onbinlerce kimbilir milyonlarca yıl da sürebilir. Fütüristik yaklaşımda bulunurken, hatta bilim-kurgu filmlerine senaryo yazarken maksimüm üç-dört asır sonrasını hayal eder ya da tasarlarız günümüz kuşağı ve bilim insanları olarak…

Belki östrojenin ve yumurtalığın bu ihanetinin bir gerekçesi vardır ya da bu tükeniş başka başlangıçlara zeminini hazırlıyordur. Bizim günümüzün Tıp dünyası bu durumu anlayacak birikime ve donanıma ya da bilgiye sahip değildir.

O zaman çözümü şimdi üretmek zorundayız. Burada kilit fiil yerine koyma anlamına gelen REPLASMAN…

Hemen bir yanlışı daha doğrusu eksik olanı tamamlayalım. Hormon seviyeleri normal olan bir kadına uygulanırsa bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Ama eksikleri tamamlarsak ve yerine koyarsak işte o zaman 40 plus hatta JÖ plus çok klas diyebiliriz.

Bir anda ateş basmaları ortadan kalkar terlemeler iyice azalır, sinirlilik kaybolur, kelimenin tam karşılığı olarak pamuk gibi olurusunuz

Östrojenin en büyük koruyuculuğunu gösterdiği kemiklerde zafer sesleri yankılanır, zira osteoporozu (kemik erimesi) önleyen en önemli şey ne kalsiyum ne D vitamini ne güneştir. Şüphesiz östrojendir.

Kalp hastalığı riskini azaltan, kalp krizi geçirme oranını düşüren yine muhteşem hormondur.(e2)

Bilişsek fonksiyonlar yerine gelir zihinsel üretim, yaratıcı zeka, güçlü hafıza ve duygusal güç işlerliğini kazanır.

Cilt güzelleşir,ses telleri korunur, saçlar dökülmez, istenmeyen yerlerde kıllar çıkmaz, uyku düzeni bozulmaz, vajina kurumaz, idrar alışkanlıkları darbe almaz vs.

Nicelerini ekleyebiliriz ama şimdi bunlarla yetinelim. Sizlerin ilgisini çekecek başka şeyler ekleyebilirim.

Östrojen azalmasını farktmeden karakter değişikliği ve duygusal fırtınalar yaşarlar. Biraz daha açalım;

Özellikle 40 plus yani kırkların ilk yarısını hayal edelim;

Kadın daha genç oldukça enerjik, üstüne dinamik, hepsinden fazla deneyimli, özgüvenli, yaşanmışlıkların avantajı elinde, geçmişin engin birikimleri dilinde…

Ayrıca üretken ve başardığı şeyler var. Eğitim,öğretimini tamamlamış, iş sahibi olmuş, çalışmış ve çalışıyor; aşkları, heyecanları, tutkuları olmuş, sevmiş sevilmiş bazen de terketmiş bazen de üstü çizilmiş. Üzülmüş, sevinmiş, kahkalar atmış çılgınca gözyaşı dökmüş, ağlamış hıçkıra hıçkıra… Evlenmiş,eğlenmiş,anne olmuş,doğurmuş,emzirmiş, büyütmüş ve evlat yetiştirerek eserler yaratmış. Başarmış ama bazen olmamışi kazanmış ama arada sırada kaybetmiş, sindirmiş mağlubiyetleri taçlandırmış, galibiyetleri, dostlukları, kısaca heybesini doldurmuş ve cinsel performansı zirvede fiziksel olarak güzel, yaşam enerjisi özel, daha rafine bir hayatı var saçlarını daha iyi yapıyor, yaptırıyor. Makyajı daha başarılı ve kesinlikle daha güzel giyiniyor. Kendine bakıyor, baktırıyor. Dolu dolu yaşıyor. Dolu Dolu da yaşayacak; Ve birden azalan östrojen (e2) azalan enerji kaybolan yaşama sevinci,duran üretkenlik,biten cinsel arzular , tükenen keyifler sekteye uğrayan güzellik, düşen moraller ve avuçlardan kayıp gittiği düşünülen gençlik…

İşte bu noktada kadın bu durumda mutsuz olur. Jinekolağa gidip tedavisini değiştirmek yerine hayatında iyi gitmediğini düşündüğü şeyleri değiştirmeye başlar. Gücü, ekonomik alt yapısı ve cesareti ölçüsünde değiştirerek yada silip atarak mutlu olmaya çalışır.

Saçını, kıyafetlerini değiştirir. Sonrasında evin oturma düzenini, yatak odasındaki Feng Shui’sini yetmezse küpelerini takılarını, yine yetmezse arabasını, katını,yatını ve cesareti varsa önce işini sonra eşini…

Kendince doğruları yaptığını düşünür. Çevresindekiler farkedebilir bu durumu ama uyarmaz bazen gider kliniklere ama psikologlar da koruyamaz, psikiyatriler ilaçlarla geçici çözüm ararlar. Oysa iyi bir jinekolog görür değişimi koyar teşhisi, yaptırır testleri ve final…

Replasman(yerine koyma) ile E2 (östradiol) seviyelerindeki geri dönüş heyet öpücüğü olur, herşeyiyle güzel bu kadınlara.

40Plus ve çok KLAS denilmeye başlanır. Bilimsel araştırmalar sunu gösterir; Östrojen takviyesi ilk üç yıl için meme kanseri riskini arttırmaz. Rahim kanserini de önleyici tedbirler alınınca hormon replasmanın keyfi ve sağlık açısından etkinliği gözlenmeye başlandı. Hele ilk bir yıl takviye kemik erimesinde çok etkili olur zira osteoporuzun (kemik erimesi) yüzde 90’lı ilk 1 yılda gerçekleşir.

Tüm bunlarla birlikte unutulmamalıdır ki: bu dönemdeki tedavi bireysel olmalıdır. Kişinin kilosu, egzersiz oranı, güneşlenme sıklığı ve kalsiyum içeren ürünler tüketmesi her türlü riskini azaltacaktır. Sadece o yıllar değil yakın ve uzak gelecek de düşünülmelidir. Deneyimli jinekologlar bitkisel destek ve horman replasmanı ile ailelerinin, eşlerinin, çocuklarının, dostlarının, ülkemizin ve dünyanın(gezegenin) kim bilir evrenin ihtiyacı olan 40’lı – 50’lı yaşlarındaki kadınlarımızı geri getirir belki de yakın gelecekte hiç gitmemesine…

Hayatımızı beşe bölersek; ilk 20 Yıl öğreniriz, eğitiliriz, gözleriz 20-40 arası bunları uygularız, çalışırız, kan-ter gözyaşı dökeriz 40 Plus da   (40-60 arası) ise kazanırız parayı, dostları, evladı, eşi ve işi 60-80 arası veririz bilgileri, görgüleri öğretiriz uyguladıklarımızı, öğrendiklerimizi 80 sonrası yani beşinci dönem ise tatlı tonton bir ihtiyar olarak final yaparız. Ne iyi yaşadık ( it was the best) deriz. Hadi o zaman biricik kadınlarımız geçtiyseniz 40’ları, yeni geldiyseniz 40 Plus’a hazır olun. Çok KLAS’a klas olmaya

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Tamer Sözen Kadın Hastalıkları Ve Doğum Op. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)