Ergenlik ''Yeniden Doğuş''

Yazar Dilek YeşilbaşPsikiyatrist • 14 Haziran 2020 • Yorumlar:

Ergenlik bir geçiş evresidir ve doğasında çatışma vardır. İnsanlığa verilmiş ikinci bir şans olan ergenlik kişiliğin şekillendiği ve hayatın geri kalanı için önemli adımların atıldığı önemli bir dönemdir. Ergenlik her şeyden önce kendini sorgulamak demektir. Temel bedensel ve ruhsal dönüşümlerin gerçekleştiği ve bu dönüşümlerin hayatın geri kalanında kişiye yön vereceği önemli bir evredir. Ergenlik döneminde büyük fiziksel değişiklikler yaşanır ve bu fiziksel değişiklikleri psikolojik ve sosyal değişiklikler izler. Ergenlik dönemi, buluğ çağı belirtileri ile başlar. Buluğa ermek kişinin üreme yeteneğini kazanması anlamına gelir. Buluğ çağındaki gencin vücudunda boyunu ve yapısını değiştiren hızlı değişiklikler olur, zihinsel yapısında ve ilgilerinde gelişmeler görülür, her iki cinsiyette de fizyolojik olarak cinsel gelişim tamamlanır. Hızlı ve büyük bir değişimin yaşandığı bu dönemde ergen değişikliklere uyum sağlamada zorlanabilmektedir. Bu durum da yetişkinler tarafından uyumsuzluk başkaldırış şeklinde değerlendirilmektedir.

Ergenler her dönemde yetişkinlerle iletişim zorlukları yaşamıştır. Günümüze kadar ergenlikle ilgili pek çok şey söylenmiştir. Batılı kaynaklarda 13. Yüzyıldan itibaren ergenlikle ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Hatta binlerce yıl önce Aristo gençlerin devamlı değişen, her şeyi isteyen, vurdumduymaz özelliklerine dikkat çekmiştir. Socrat’ın mezar taşına artık gençlerin büyüklerine saygısız davrandıklarını, acımasızlıklarını eleştirir yazılar yazdırdığı birçok kitapta yazılmıştır. Her dönemde yetişkinler kendi ergenliklerini unutup, ergenlerin davranışlarını eleştirmişlerdir. Yani ‘gençler bizim zamanımızda böyle miydi ‘ sözü sadece günümüze özel bir söz değil binlerce yıldır yetişkinler tarafından gençlere söylenen bir yakınma olmuştur.

Çocukluk ve ergenlik dönemi ilk kez ünlü düşünür ve eğitimci Rousseau, 1782’de basılan Emile adlı eserinde incelenmiştir. Bu kitaptan yüz otuz yıl sonrasında ilk ergenlikle ilgili bilimsel eseri Hall yazmıştır. Hall’ın Adolesans adlı iki ciltlik kitabında Darwin’in kuramından etkilenmiş. İnsanlığın ilkellikten medenileşene kadar geçirdiği evreleri her insanın kendi yaşamında geçirdiğini savunmuştur. Yani barbar bir varlık olan çocuk sonradan medenileşerek çağdaş bir insan haline gelecektir. Hall’ e göre kişilik puberte de şekillenmeye başlar ve adolesans döneminde insan ırkının bir üyesi olarak yeniden doğar. Bu dönemin büyük karışıklıklar ve fırtınalar dönemi olduğunu İlk kez Hall vurgulamıştır.

 

John Locke çocuğun kişilik gelişiminde doğuştan gelen etkenlerin yanında çevresel etkenlerin özellikle büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Davranışçılık ekolünün etkinliği arttığı dönemde Watson 1925’lerde kendisine sağlığı yerinde herhangi bir çocuk verildiğinde onu bir tüccar bir artist bir doktor bir dilenci ya da bir katil yapabileceğini iddia etmiştir. Watson’a göre çevresel etkenler kişilik gelişiminde bu derece önemliydi.  Bundan sonraki yıllarda Watson ve Locke’un etkisi ile psikologların dikkati ilk çocukluk yıllarına ve ailenin çocuk üzerindeki etkisine yönelmiştir.  Ayrıca S. Freud ‘un öncülüğünü yaptığı Psikanaliz ilk dönemlerinde çocuğa odaklanmış ve erken çocukluk döneminin önemine vurgu yapmıştır. Bu nedenlerle ergenlik dönemi uzun yıllar ihmal edilmiştir.

Daha sonra ki yıllarda yapılan araştırmalar ergenliğin önemini ortaya koymuştur. Örneğin Bronson ve arkadaşları 1-16 yaşındaki çocuklara test uygulayarak davranışlarını saptamış bu çocuklar 30 yaşına geldiklerinde de aynı testlere girmiş ve önceden saptanan özelliklerin yetişkin çağda da devam ettiği bulunmuştur.(1966) Buna benzer çalışmalarla genç kişiliğin ileriki yaşlardaki kişilikle ne kadar benzediği tartışılmıştır.

 

Ergenlik dönemi ile tekrar gündeme getiren ve hak ettiği değeri veren S.Freud’ un kızı Anna Freud’dur. 1958 de ki yazısında “22 yıllık  bir aradan sonra ergenlik konusunu ele alıyorum, bu dönem içinde ergenlikle ilgili bazı çalışmalar yapıldı ancak ergenliğin analitik bağlamda incelenmesi konusunda durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülmektedir. Özellikle erken çocukluk döneminde yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında ergenliğe üvey çocuk gibi davranıldığı söylenebilir.” Bu sözlerden sonra ergenliğe dair araştırmalar artmışmış ve çeşitli bilim insanları tarafından ergenlik derinlemesine incelenmeye başlanmıştır.

 

Anna Freud’a göre çocukluk döneminde yaşanan tüm çatışmalar ergenlik döneminde yeniden canlanır. Örneğin bebeklik döneminde yaşanan bağımlılık; ergenlikte bağımlı olma ve bağımsız olma arasında gider gelir.  Ergen bazen bebek gibi davranır sorumluluk almak istemez bazen de artık bir yetişkin olduğunu herkese kanıtlamaya çalışır. A. Freud gencin bocalamalarını normal kabul etmiş ve bu ambivalansın normal ve içsel gelişime karşı bir uyum süreci olduğunu söylemiştir.

 

Ergenlerle uzun yıllar çalışıp bu konuda bir çok araştırma yapan Masterson yetişkin ve ergenlerin kişilik yapıları arasında bazı farklar olduğunu söylemiştir.(1958) Bu farklar; Yetişkin bilinçaltı dürtülerini bastırabilmişken ergen bu yetiyi henüz tam olarak kazanmış değildir. Yetişkin belli değer yargılarını bulmuş bunları benimsemiş kişidir ancak ergen kendine uygun olacak değer yargılarının arayışındadır ve bir bocalama yaşıyordur. Yetişkin bir işte çalışıp kendi gelirini elde etmeye ve sorumluluğu tam olarak almaya yetkindir ergen ise duygusal ve ekonomik açıdan anne babasına bağımlıdır.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)