Günümüzün Flört Endişesi
Yazar Özlem Ünde • 28 Haziran 2018 • Yorumlar:
Günümüzde pek çok kişi ayrılık kaygısı nedeniyle romantik bir ilişkiye başlamakta son derece zorlanıyor. Şüphesiz geçmiş deneyimlerimiz bizim yeni ilişkimizdeki tutumlarımızı şekillendiriyor olsada daha ilişkiye başlamadan nasıl olsa birgün bitecek düşüncesi varolan ilişkiye gerekli yatırımı yapmaktan da bizleri alıkoyuyor. Modern çağın flört endişesi sandığımızdan çok daha fazla bizleri esir alıyor. Özellikle kişilerin bireyselleşme fırsatı yakaladıkları bugünlerde gitgide bu bireyselleşmenin daha fazla yalnızlık getirdiği görülüyor. Küçülen evler, küçülen arabalar, bireysel sosyal aktivitelerin artması da bu yalnızlaşmayı pekiştirir cinsten değil mi?Peki bu süreç nasıl işliyor?
İçgüdüsel olan sahip olma algımız kendini ilişkilerimizde de gösteriyor. Biriyle birlikteliğe başladığımızda o kişiyle herkesten farklı bir bağ oluşturarak bu birlikteliği içimizde farklı bir boyuta ulaştırıyoruz. Bu kurduğumuz bağ ise beraberinde o kişiye ve o kişiyle birlikte geçirilen zamana olan alışkanlığı doğuruyor. Zamanla artan bu alışkanlık ise kaybetme korkusunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. İlişkide onsuz yaşayamıyorum, onsuz nefes alamıyorum, ben onsuz bir hiçim söylemleri dillendirilmeye başlanıyor. Modern çağın tesirindeki kişilerin kendi bütçelerini oluşturabilmeleri, kendi arkadaş çevrelerinin varlığı, bireysel kararlar alabilme özgürlükleri, etraftaki alternatif olarak algılanabilecek partner adaylarının varlığı ilişkinin devamlılığı için tehdit olarak algılanılarak ilişkide zaten varolan kaybetme korkusunu pekiştirebiliyor. Birde buna geçmişte yaşadığımız terk edilme, aldatılma deneyimlerimiz eklenince ilişkiye olan yatırımlarımız, ilişkinin devamlılığı konusundaki inancımız giderek azalıyor, ilişkiyi ve partneri çarpıtılmış algımızla sorgulamalarımız artmaya başlıyor ve sonucunda beklenen kehanet gerçekleşiyor. Kişi terk edilmekle yüzyüze geliyor. İşte günümüzde pek çok kişi bu durumla yüzleşmemek için ya herhangi bir ilişkiye en baştan başlamamayı ya da ilişkinin başındaki ilk problemde ilişkiden vazgeçerek bu durumla ilgili önlem almayı tercih ediyor. Günün sonunda ileride nasılsa bitecek, her şeyin bir sonu var, sonsuz aşk yok, bir gün nasılsa ayrılacağız düşünceleriyle başlanılan ilişkilerin bittiği görülüyor. Bu kaygılar nedeniyle kişiler ya kendilerini sensiz yaşayamamlar noktasına getirmemek için gerekli tedbirleri alarak ya da yalnızlıklarından keyif almanın yollarını ararken buluyorlar veya günübirlik ilişkilerin içinde savruluyorlar. Sonuç olarak bu kaygıların yarattığı olumsuz düşünce stilleri, ikili ilişkiler üzerindeki bozulmuş algımız sağlıklı bir romantik ilişki kurabilme kapılarını kapatarak bizleri ilişkilerde başarısızlığa sürüklüyor. Doğamızda var olan sevme sevilme, ortak bir yaşam kurabilme, aile olabilme isteği ise bastırılmaya devam ediyor. Bu kaygıların altında yatan nedenler çözümlenerek, ilişkilerdeki farkındalık düzeyleri arttırılarak, geçmiş travmatik deneyimler çalışılarak kısacası önce kendinizde değişimi başlatarak bu sorunları aşabildiğimiz sürece sağlıklı bir romantik ilişki kurabilme, bu ilişkiye gereken yatırımı yapabilme ve bu ilişkiyi sürdürebilme potansiyelimiz var olmaya devam edecektir. Bu potansiyeli keşfetmek üzere kendi içinizde bir yolculuğa çıkmanın zamanı gelmedi mi ?