Kaygı Bozukluğu Nedir?
Yazar Zeynep Pınar • Psikiyatrist • 22 Ağustos 2016 • Yorumlar:
Sağlıklı bir insanda kandaki şekerin ve tansiyonun nasıl normal bir değeri varsa kaygının da vücudumuzda belli bir seviyede yaşanması gerekir.
Ancak kaygı, hayatın bütün alanını kapsarsa ve sürekli hale gelirse, ülser, bağırsak problemleri ve egzama gibi psikolojik durumun etkili olduğu hastalıkların ortaya çıkmasına sebep oluyor.
Hafif bir huzursuzluktan yoğun korku hissedilmesine kadar çeşitli biçimlerde yaşanan kaygının azı sosyal hayatta ve iş hayatında başarıyı getirirken, fazlası da hastalıkları davet ediyor.
Kaygının vücudun alarm sistemi olduğunu söyleyen psikiyatri uzmanı Dr. Zeynep Pınar, “Sağlıklı ve iş görür olabilmek için kandaki şekerin ve tansiyonun nasıl normal bir değeri varsa kaygının da vücudumuzda belli bir düzeyde bulunması gerekir. Buna normal, işlevsel stres denir. Bu bize motivasyon sağlayan, 'Dersini çalış-işe git' diyen; sinir sistemimizin yönettiği bir durumdur. Dozunda bir kaygı kişiyi üretici ve çalışkan yapar” dedi.
Kaygının normal bir duygu olduğunu belirten Dr. Pınar, “Kaygı kişinin korku verici veya tehdit edici bir duruma karşı vermiş olduğu ruhsal ve bedensel bir tepkidir. Bu tepkiyi zaman zaman her insan yaşar. Bir kaza atlatıldığında, sınav öncesinde veya topluluk önünde bir konuşma yaparken olduğu gibi. Ancak kaygı, hayatınızı sürekli ve belirgin bir biçimde etkiliyorsa, aksatıyorsa, rahatsızlık haline gelmiş demektir. Bu durum 6 aydan fazla sürüyorsa tedavi edilmelidir” diye konuştu.
Kaygı bozukluğu ortalama her 100 kişinin 5-6’sında gözlenir. Yaşla birlikte kişilerin kaygı duyarsızlığı azalmaktadır ve ileri yaşlarda görülme olasılığı artmaktadır.
ENERJİ DEPOSUNU TÜKETİYOR
Sürekli yaşanan kaygının enerji kaybına neden olduğuna dikkat çeken Dr. Pınar, “Bazen iç çatışmalar bazen de dış çatışmalar endişe doğurur. Vücut bilinçli veya bilinçsiz endişe, kaygı ve öfke yaşarken de enerji harcar” diye konuştu. Kaygının karışık bir sebep sonuç ilişkisi olduğunu hatırlatan Dr. Zeynep Pınar, kronik hastalıkların kaygıyı artırdığını, artan kaygının da bedensel hastalığın gidişini olumsuz etkilediğini söyledi. Dr. Pınar, uzun vadeli olarak yaşanan endişe durumunun da astım, ülser, egzama, kolit, adet düzensizlikleri gibi tıpta psikosomatik hastalıklar olarak adlandırılan duygusal çöküntülerle ortaya çıkan hastalıklara yol açtığını sözlerine ekledi.
BELİRTİLERİ
Olayla alakası olmayan uygunsuz, gereğinden fazla ve kontrol altına alınamayan endişe hastalığın öncül belirtisidir. Kişi bu endişenin bilincinde olabilir fakat bu endişesini kontrol altına alamaya bilir. Halsizlik, dikkat dağınıklığı, yoğunlaşma eksikliği, en ufak seslerde bile irkilme ve uyku problemleri (uykuya dalamama ya da sık uyanma) diğer belirtilerdir. Bu belirtiler dışında hastada bazı somatik belirtiler de gözlenebilir. Bunlar baş ve kas ağrısı, yutkunmada zorlanma, titreme ve seğirme, terleme, bulantı veya sıcak basmaları olabilir.
OLUŞUM SÜRECİ
Ergenlik ve çocukluk döneminde başlayan kaygı bozukluğu yavaş ve sinsi şekilde kendini gösterir. Hastalık belirtilerinde zaman zaman iyileşmeler ve alevlenmeler gözlenmektedir. Kişi stresli bir olay yaşadığında belirtiler de artış gözlenebilir.
Hastalığın oluşmasında genetik faktörler, beynin kimyasal yapısındaki değişiklikler veya çevresel faktörler etkili olabilmektedir.
ERKEKLER İŞE KADINLAR ALIŞVERİŞE!
Kadın ve erkekler endişeyle baş etmeye çalışırken farklı tepkiler verebiliyor. Dr. Zeynep Pınar, farklılığı şöyle özetledi: “Özellikle erkekler kaygılarını; öfke, şiddete eğilim, alkol tüketimi, madde bağımlılığı, sigara ve kumar ile ifade edebilirler. Bazen de işkolik olurlar. Kadınlar kaygılarını; çok konuşma kavga, ağlama nöbetleri, aşırı alışveriş, sigara, alkol, fazla yemek, internet bağımlılığı şeklinde ortaya koyabilirler.”
ENDİŞEYİ 5 ADIMDA YENİN
1. Yatışmaya çalışın: Kendinizi yatıştırmayı ve rahatlatmayı öğrenerek yaşadığınız duyguları tolöre edebilirsiniz. Şu yaşadıklarım sonunda geçecek düşüncesi son derece yararlı olabilir. Kaygılarınız arttığında güçlü kalmaya çalışın; inancınıza sımsıkı sarılın ve geçeceğini unutmayın.
2. Endişenin sebeplerini belirleyin: Kendinize dürüst olup sizde kaygıya yol açan durumun gerçek sebebini ortaya çıkarmaya çalışın.
3. Problemi çözün: Kaygı doğası gereği bizi harekete geçirmeye ve problemleri çözmeye zorlar. Eğer problem üzerinde bazı etkileriniz varsa, hesaplı bir şekilde harekete geçmek kısa vadede kaygının yatışması için harika bir yol olabilir. Ne yazık ki bütün problemler çözülebilir değildir. Kontrol eksikliği ve belirsizliği yönetmeyi öğrenme bir diğer önemli başa çıkma ve tedavi yöntemidir.
4. Kendinize değer verin: Kendimiz hakkında pozitif duygular yansıtmak tüm ilişkilerimizde hem bizi hem de muhatabımızı rahatlatan çok güçlü bir etkiye sahiptir. En utangaç insan bile özündeki değerlerini öne çıkararak saygın bir sosyal kimliğe sahip olur.
5. Gevşeyin: Kısa bir kas-gevşeme egzersizi yapmak, diyaframdan (göğsünüzden değil) yavaşça nefes alıp vermek, dua etmek beden ve zihni sakinleştirmek için oldukça faydalıdır.