Kayıp ve Yas Süreci

Yazar Gülhan Güçlü Telci • 26 Aralık 2022 • Yorumlar:

 “ YAS, YAŞAMIN BEDELİ, KALDIĞIN SÜRECE ÖDENMESİ GEREKEN OLAĞANÜSTÜ KİRA” ANNİE DİLLARD

Doğmak, bir gün muhakkak ölmek demektir. Öyleyse aslında her başlangıç bir son anlamına gelir. Ve elbette her son başka bir sürece başlangıç olacaktır. Tıpkı doğduğumuzda yeni bir sürece adım atmamız gibi, öldüğümüzde ya da başkasının ölümü ile birlikte yeni bir dönem başlamış demektir. Kendi ölümümüzün bize nasıl süreçler getireceği bu yazının konusu değil , ama başkasının ölümü ya da kaybettiğimiz her hangi bir nesnenin kaybının bizde nelere yol açabileceği bu yazının konusu olabilir.

Her insan hayatında muhakkak birilerini ve bir şeyleri kaybetmiştir ya da elbet kaybedecektir. Bu süreç insanlığın tarihi ile başlayan makus talihimizdir. En azından şuan bu yazıyı okuyorsanız bile, bebekliğinizi kaybetmişsiniz demektir. Ya da belki çocukluğunuzu bile kaybettiniz. Zira, bebekliği kaybetmeden çocukluğumuzu, çocukluğumuzu kaybetmeden yetişkinliğimize erişemeyiz. Hatta bir bebek bile annesinin karnında konforlu olan , nefes almak zorunda bile kalmadığı bir süreci kaybetmiş demektir. Yani daha doğduğumuz anda bir kayıp yaşayarak başlıyoruz hayata. Belki de kayıplarla olgunlaşan bir yanımız olduğu içindir bu başlangıç bile. Evet, kayıplarla olgunlaşıyoruz çünkü yanmadan nasıl pişebiliriz ki, en nihayetinde Yunus ‘un dediği gibi “ hamdım, piştim ,yandım.  elhamdurillah “.. sürecin sonu pişmeye çıkacaksa buna da razı olan varlıklardır insanoğlu..

Evet kayıplar var, peki bu kayıpları en basit hali ile nasıl değerlendirebiliriz? Genel olarak yas tutmayı sadece ölüm ya da boşanma gibi süreçler için düşünme eğilimimiz vardır oysa yas tutmak ,her hangi bir kayıp ya da değişikliğe verdiğimiz psikolojik bir yanıttır. Vamık Volkan bu süreci, iç dünyamız ile gerçeklik arasında uyum sağlamak için yaptığımız bir uzlaşma olarak açıklamaktadır.  Dr. Özge Öner hocamın kayıplarla ilgili kendi açıklamaları bana çok yakın gelmektedir. Kayıpları aslında en kaba haliyle canlı kayıplar ve cansız kayıplar olarak ele alabiliriz, der. Canlı kayıplar belki bu yazı içerisinde en acı olan kısım sayılabilir. Bir annenin evladını , bir evladın annesini , babasını kaybetmesi, kardeş kaybı, eş kaybı, dost kaybı ve daha niceleri… bu kayıplar en çok yakan, ve nihayetinde belki en çok pişiren kayıplardır.

Bir de cansız kayıplar dediğimiz kısım var ki, bir yaşı kaybetmek, bir arkadaşı fiziken değilse bile arkadaşlık olarak kaybetmek, boşanmak, ayrılmak, bir memleketten ayrılmak, bir süreci bitirmek , arkadaşlarından ayrılmak , öyle ki , “arkadaşları ile olduğu kendi halini” bile kaybetmek.. kısacası kaybedilen şey bir dostluk, bir umut, bazen sadece çok değer verdiğimiz bir küpe bile olabilir. bunlar canlı kayıplar kadar yas sürecini gözle göremediğimiz ama içerisinde yine bir kayıp olduğu için yas sürecini barındıran durumlardır. Öyle ki, bazen bir dişimizi kaybetmek bile vücuttan bir parçayı kaybetmek demektir. İnsan bu ya, sanki hiç kaybetmeyecekmişçesine bağlanır ve benimser. Günün sonunda kaybı ile birlikte derin duygular ve haller yaşar. Bu haller, kayıp ve yas sürecinde 5 aşamaya ayrılmaktadır:

Şok - İnkar aşaması, pazarlık etme, öfke, depresyon ve kabullenme aşamasıdır. Gelin bu süreçlere kısaca göz atalım merak edenlerle birlikte:

ŞOK EVRESİ

Psikiyatrist Eric Lindemann bir makalesinde bir yangında yakınlarını kaybeden 101 kişinin tepkilerini incelediğinde ,birbirinden farklı kişiler oldukları halde ilk tepkileri oldukça benzer bulmaktadır. şok ve uyuşukluk içine gömülmüş kişiler, çevrelerini silik olarak görmeye başlamış , gerçeklikten uzaklaşmışlardır. Aynı zamanda nefes almada zorluk, boğazda düğümlenme, iç çekme gereksinimi, kaslarda gevşeklik ve iştah kaybı yaşamaktadırlar. Evet kaybın ilk aşaması olan şok evresinde adeta zihnimiz olan gerçekliği inkar etmeye çalışmak istemektedir. Daha sonra ise şokun etkileri geçer ve beynimiz bu acı gerçekliği inkar etmek ister, “sanki uyanacağız ve her şey bir rüya olarak kalacak..”

Bilinçdışımız zaman kavramını tanımaz ve bir dakika önce kaybettiğini düşündüğümüz kaybımızın inkarını yaşar ve bir dakika sonra kendimizi ona telefon edecekken bulabiliriz . bu inkar aşaması adeta şok evresinden gerçeklik evresine geçerken bir “tampon” olarak bizi koruma görevi üstlenmiştir. 

PAZARLIK ETME

Zihnimizin inkar savunma mekanizmasından sonra da devrede olduğu savunma durumlarından bir diğeri pazarlık aşamasıdır. Gerçeklik yavaş yavaş yerini almaya başlarken inkar hala dirençle oradadır ve bizi pazarlığa oturtur; bazen kaderle bazen yaratıcıyla bazen, bir öteki bazen de kendimizle.. “şunu yapmalıydım.” ya da “bunu yapmamalıydım.“ gibi..

Zihnimizde hep son günleri, son saatleri, son olanları irdeler dururuz; öyle olmasaydı böyle olurdu, bu olsaydı böyle olurdu gibi.. pazarlık aşaması da böyle uzar gider. Ta ki, gerçekliği kaldırmaya bir adım daha yaklaştığımızı hissedene kadar.

Bu aşamalar elbette beraberinde yoğun suçluluk duyguları da getirecektir. Benim yüzümden sözleri can yakar.. işte o zaman da kendimizle pazarlığa oturmuş buluruz kendimizi.. süreç hala pazarlık aşamasında devam etmektedir.

ÖFKE AŞAMASI

En zor aşamalardan birisi de sanırım öfke aşamasıdır. Çünkü özellikle ölümle sonuçlanan canlı kayıplarda , ölüm olgusunun kendisi öfkeyi çıkarmamamıza müsaade etmez. Öyle ya, zaten ölen birine seni bırakıp gittiği için nasıl kızabilirsin ki?.. onun yerine işini yeterince yapmamış olduğunu düşündüğün doktora, karşıdan gelen arabaya, cenazede gerçekleşen bazı istenmeyen durumlara öfkelenmek daha evladır. Ama sonuçta bir şekilde bu öfke çıkar açığa. Her yas, içerisinde muhakkak öfke barındırır.

Cansız kayıplarda ise bu öfke daha belirgindir. Boşanma durumlarında mahkemeler, haberler bu öfke ile doludur. Ya da arkadaşlığın kaybı yaşandığında, bu kayıp ötekinin kötü olması ile ilişkilendirilerek hem kayıp sürecinin öfke aşaması yaşanır , hem de bu ayrılık eskisi kadar zor olmayacaktır. 

En nihayetinde , öfke açığa çıkmışsa inkar aşaması kalkmış , gerçekliği yavaş yavaş kabul etmeye başlamışız demektir. Elbette bundan da daha sağlıklı aşamalar da vardır.

DEPRESYON AŞAMASI

“Keder” aşaması olarak da tarif edilen bu aşama, artık kaybın acısının iliklerinize kadar hissedilmeye başladığı yerdir. Rüyalar bu aşamada kendini göstermeye başlamıştır. Ötekini ya da kaybettiğimiz “şey”i ne kadar özlediğimizi belli eden bu aşamada rüyalar acı verse de , ölümün ya da kaybın kabullenilmeye başladığını gösterir. Kaybettiğimiz  yada hayatımızdan giden şey her ne ise, onun bizim hayatımızdaki izi hala sıcaktır ve o boşluk bize derin bir acı verir. Son derece yorucu bir aşamadır. Depresyon aşaması aynı zamanda, kaybettiğimiz şey düşündüğümüz kadar kötü değilse onun suçluluğu, ya da kaybettiğimiz şey düşündüğümüz kadar iyi değilse bunun üzüntüsü arasında gidip gelen bir aşama olabilir. 

KABULLENME

Bu aşama artık , gidenin iyisi ve kötüsü ile olduğu gibi kabul edildiği bir aşamadır. Kaybettiğimiz o şey her ne ise, ne düşündüğümüz kadar kötü olduğu , ne de bazen beklediğimiz kadar iyi olmadığını gördüğümüz ve olanı olduğu gibi, biteni de olduğu haliyle kabul etmeyi içerir. Artık bu aşama yas aşamasının sonları sayılmaktadır. Acı ya da hüznün bir parçası içimizde bizimle olsa da, diğer aşamalar kadar can yakıcı değildir. 

Unutmamakta fayda var ki, her yas kendine özel bir aşamadır ve hiçbir süreç bir öteki ile birebir aynı gitmemektedir. İnsanın biricikliği ve özel oluşu burada da karşımıza çıkmaktadır.
İkincisi, yasın aşamaları bir ileri bir geri bazen inişli ve çıkışlı olabilmektedir. Öfke aşamasındayken bazen tekrar inkara düştüğümüz, depresyon aşamasında zaman zaman tekrar pazarlığa oturduğumuz olabilmektedir.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Gülhan Güçlü Telci Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)

Yazar

Gülhan Güçlü Telci

Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al