Medyanın Beden Algısına Etkisi

Yazar Mine Didem ArulatPsikolog • 1 Haziran 2022 • Yorumlar:

Günümüzün büyük bir kısmını televizyon izleyerek ya da sosyal medyada geçiriyoruz. Kadın bedeni ağırlıklı olacak şekilde, kadın ve erkek fark etmeksizin bedenlerinin nasıl olması gerektiği konusunda bilgisayar programları üzerinden oynamalar yapılıyor ve insanlara sunuluyor. Özellikle reklamlar, popüler gazeteler, televizyon programları ve filmler önceden biçimlendirilmiş ve idealize edilmiş beden imgelerin yayılmasına olanak sağlamaktadır (Featherstone, 1993: 170).  Medyanın yaratmış olduğu bu “ideal vücut” ve “ideal güzellik” algısı sosyokültürel bir baskı olarak nitelendirilebilir. Günlük hayatımızda dış görünüşümüze ilişkin çok fazla uyarana maruz kalıyoruz. Mağaza vitrinleri, dergiler, sosyal medya araçları, estetik cerrahi operasyonlarının artışı ve daha ulaşılabilir hale gelmesi gibi etmenler bireylere kolayca ulaşmakta ve dış görünüşlerine ilişkin baskı yaratmaktadır (Tiggemann, 2011).  Bu baskının sonucunda da kişinin kendi bedenini nasıl gördüğü olgusu, yani beden imajı ortaya çıkmaktadır.

Avustralyalı Psikiyatrist Schilder, beden imajı kavramını, bireyin kendi bedenine karşı oluşan “mental imaj” olarak açıklamış (Özgen ve Sönmez, 2017). Bu mental imaj, objektif bir değerlendirme değil, zihinsel bir oluşumdur (Myers ve Biocca, 1992) ve aynı zamanda kişinin aynaya baktığında zihinsel olarak kendisini nasıl gördüğü ve bedeninin şeklini nasıl algıladığı ile ilişkilidir. Beden imajı değişime açıktır ve özellikle yaşamının ilk on yılında sürekli inşa halindedir (Beyazyüz ve Göka, 2011: 375). Fakat bu durum on yılda son bulmuyor, bireyin vücuduna olan yargısı çevre ile olan etkileşimi sayesinde oluşuyor ve bu durum tüm yaşam süresi boyunca devam ediyor. Beden imajını oluşturan çoklu faktörler mevcut. Bunları; kişisin algısı, tutumları, bilişleri, bedeni hakkındaki duyguları ve davranışları olarak ele alabiliriz. Bunun yanı sıra, topluma yerleşmiş bir ideal beden anlayışı var. Bu ideal bedene ilişkin özellikler medyada belirli anahtar kelimeler ve kavramlar, görseller aracılığı ile betimleniyor. Örneğin zayıf olmak, kaslı olmak ve fiziksel zindelik genç olmak ile eşdeğer tutularak, yaşlanan beden, kişi için kaygı kaynağı haline getirilmektedir (Özbolat, 2011). Şişman olmak, bakımsız görünmek veya yaşlanmak kaçınılması gereken durumlar olarak sunuluyor. Bu sunulan ve yayılan ideal beden şekilleri kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Belirli bir kültüre ait güzellik ve ideal beden anlayışı, çeşitli sosyo-kültürel kanallar ile yayılarak, bireyler tarafından içselleştirilir ve kendi bedenlerine ilişkin tatmin ya da tatminsizliklere neden olur (Tiggeman, 2011). Örneğin, Asya ülkelerinde bir kadının 30 kilo olması “ideal güzellik” sayılırken 50 kilo ve üstü kadınların “çirkin” “şişman” diye etiketlenmesi gösterebiliriz.

Farklı cinsiyetteki bireylerin beden imajı üzerine yapılan birçok çalışmada, sosyokültürel faktörleri oluşturan aile, arkadaş ve medyanın kişilerin bedenlerini değiştirmelerine yönelik kararlarında etkili olduğu ortaya konulmuştur (Irving, 1990; Hill ve Franklin, 1998; Ricciardeli, vd. 2000; Jones, 2011). Özellikle kadınların beden algısı üzerinde önemli bir etkiye sahip olan araçlardan biri dergiler. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşları 11-19 arasında değişen 500 kız öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmada katılımcıların %69’unun zihinlerinde dergilerde yer alan kişiler ile bağlantılı olarak ideal beden şeklinin oluştuğu, %47’sinde ise bu görselleri gördükten sonra kilo verme arzusunun meydana geldiği gözlemlenmiştir (Field, vd. 2001). Ayrıca, genç kızların bedenlerini, moda/güzellik dergilerinde yer alan kişilerin bedenleri ile karşılaştırmaları sonucunda kendi bedenlerinden memnuniyetsizlik duydukları da bilinmektedir. (Levine ve Chapman, 2011). 

Son dönemlerde artık dergi ve gazetelerin yerini televizyon ve telefon alıyor. Televizyonla ilgili yapılan çalışmalar bu yüzden önem arz ediyor. Bunun sebebi televizyonda yer alan şovların, haberlerin ve eğlence programlarının sadece izleyiciyi eğlendirmek ya da bilgilendirmekle yetinmediği, aynı zamanda beden imajına ilişkin idealleri de yaydığının düşünülmesidir (Graydon, 2008). Televizyonda yer alan kişiler bu idealleri yayacak beden şekline sahip kişiler olacak şekilde seçiliyor. Televizyon izlemenin beden imajı üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarda, televizyonda sunulan imajların bireylerin beden imajlarını sorgulamalarına neden olduğu sonucuna varılmıştır (Richins, 1991; Myers ve Biocca, 1992; Tiggeman ve Pickering, 1996; Harrison ve Cantor, 1997; Botta, 1999). Özellikle, diziler ve müzik videolarının izlenmesi ile incelik idealinin oluşması arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (Tiggemann ve Pickering, 1996; Tiggemann, 2006).

Günümüzde bireylerin beden imajını en çok etkileyen araçlardan biri de sosyal medyadır. Son zamanlarda internet kullanımının yaygınlığı, erişimin kolaylaşması, iletişimi kolaylaştırması gibi yönlerinden dolayı sosyal medya kullanımı revaca geçmiş durumda. Global Web Index’e göre ortalama bir insan günde neredeyse 6 saatini internette geçiriyor (Kemp, 2018). Bu süreç içerisinde sürekli olarak belli bir kalıpta olan görüntülere maruz kalan kişiler, kendilerini bu görüntülerle kıyaslamaya başlıyor. Sosyal medyada insanlar hep en iyi, en mutlu hatta idealleştirilmiş hallerini paylaşıyorlar. Hayatlarının en güzel kısımlarını, en güzel hallerini insanlarla paylaşmayı seçiyorlar. Ancak her gün en iyi ve en mutlu halimizde olmamız hiç de gerçekçi değil. Sosyal medyada paylaşılan gönderilerde fotoğrafları daha iyi hale getirmek amacıyla kullanılan photoshop ve filtreler de beden algımızı olumsuz olarak etkiliyor. Daha çok beğeni, övgü almak amacıyla insanlar fotoğraflarını gerçekte olmadıkları şekilde düzenleyebiliyorlar. Sosyal medya tarafından belirlenmiş vücut tipine sahip olmayan kişiler de bu oynanmış fotoğrafları gördüklerinde, yalnızca kendilerinin bu norma uymadığını, kendileri hariç herkesin böyle göründüğünü düşünüp dışlanmış hissetmeye ve kendilerini beğenmemeye başlayabiliyorlar. Ancak ideal vücut tipi denen şey yalnızca sosyal medyanın ürettiği, içi boş bir kavramdır. Her insanın vücut tipi kendine özgüdür ve biri diğerinden daha “ideal” değildir.

Günümüz medyasının yanı sıra, bu algıyı empoze etme çocuklardan başlıyor. Küçük yaşlardan itibaren çocukların giyim biçimleri, oyuncakları, izledikleri çizgi filmler ya da filmler; hepsi çocuğun gelişiminde etken rol oynayarak onun zihnini ve dünyayı algılama biçimini beslemektedir. Daha sonraları çocukluktan ergenliğe geçişinde de çocuk öğrendiği bu kazanımları pekiştirerek gelişimine uygun olarak algılama biçimini de yönlendiryor. Özellikle ergenlik döneminde gençler tarafından kendi bedenine yönelme gerçekleşir ve bu algı gençlerin zihnini çokça meşgul eder. Ergen bedeni onun kendi kişiliği ile de savaş halindedir; yani gençler, aynada gördüğü yeni bedenini ve kişisel özelliklerini, özetle benliğini çevresine kabul ettirmek için uğraşır. Çocukluktan beri empoze edilen gerek oyuncaklar gerekse insan ilişkilerinde ve diyaloglarında sıkça rastlanan ideal beden algısı, olması gerekenle ilgili birtakım şemalar oluşturmaktadır. Örneğin her kız çocuklarının oynadığı Barbie Bebekler, televizyonda izledikleri prensesler hep aynı tiplemededir; güzel, ince vücut, ince bel, ince bilekler, kaydırak gibi düz bir burun. Çizgi filmlerde hep iyi ve kötü karakterleri izleriz. İyi karakterler genelde gördüğümüz “ince bedene sahip” prenseslerdir. Kötü karakterler ise çirkin, şişman, kemikli burunlu, büyük burunlu karakterler olur. Bu algı, medya tarafından insanlara çocukluktan empoze ediliyor ve çocuklar şişman bireylerin nasıl olduğu konusunda işleniyor. Böylece, genç kızlarda yalnızca güzel olurlarsa ve zayıf olurlarsa sevilecekleri hatta iyi bir insan olabilecekleri düşüncesi pekişiyor. Çocukluktan gelen bu pekişmenin sonucunda haberlerde, seri katillerin ya da insanlara zarar vermiş suçluların sırf “yakışıklı” ya da “güzel” olduğu için toplumdaki birçok insan tarafından desteklenmesi, fan sayfalarının açılması, beraat hakkının istenmesini görüyoruz.

Medyanın beden algısı üzerinde önemli bir etkisi olduğu kesin. Peki bu durumdan nasıl en az şekilde etkilenmeyi başarabiliriz? Telefondaki uygulamaları silmek, televizyon izlememek, magazin dergileri okumamak sağlıklı seçenekler arasında değil. İlk olarak güzellik kavramının tek bir kalıp içinde olmadığını kendimize anlatmamız gerekiyor. Dünya farklılıklar içinde güzel, içinde her rengin olduğu ve renklerin karışıp rengarenk bir bütünü oluşturduğu bir yer. Bunun yanı sıra, herkes kendine özgü ve biriciktir. İkinci olarak kendinizi kimseye beğendirmek zorunda olmadığınızı hatırlayın. Önemli olan, sizin kendinizi sevmeniz ve beğenmeniz. Vücudunuzda elbette sevmediğiniz yerler olabilir. Fakat o sevmediğiniz yerler aslında sizi siz yapan şeyler, kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve şefkat gösterin. Mükemmeliyet kavramının gerçekçi olmadığını da sık sık kendinize hatırlatmayı unutmayın.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Mine Didem Arulat Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)