MİDE FITIĞI VE GASTROÖZEFAGIAL REFLÜ HASTALIĞI
Yazar Mahmut Duran • Genel Cerrah • 13 Mart 2017 • Yorumlar:
Normalde sindirim sistemindeki gıdaların hareket yönü ağızdan yemek borusuna, mideye ve
sonrasında barsaklara doğrudur. Reflü, mide içeriğinin herhangi bir zorlama olmaksızın geriye doğru,
yani yemek borusuna kaçmasıdır.
Belirtileri nelerdir?
Midenizden göğse doğru yükselen yanma, ekşime
Ağzınıza acı-ekşi su, yedikleriniz geliyorsa,
Ses kısıklığı, farenjit, larenjit varsa,
öksürük – tedaviye dirençli astım sorununuz varsa.
Reflünün mide fıtığının sebebleri nelerdir?
Hastalığın oluşumunda pek çok sebep bulunabilir. Bazen mide ile yemek borusu arasında kapak
görevi yapan kaslar herhangi bir neden olmaksızın gevşeyip açılabilir. Sonrasında da mide içeriğinin
yemek borusuna kaçmasına bağlı olarak şikayetler meydana gelir. Reflüye sebep olan daha başka pek
çok faktör vardır. Hangi nedenden olursa olsun, buradaki temel sorun, mide asitinin yanlış bir ortama
doğru geçişi ve oradaki hücreleri tahrip etmesinden ibarettir. Sanıldığı gibi midedeki asit miktarı
yüksek seviyelerde değildir. Asit miktarı normaldir, ama bulunduğu yer yanlıştır.
Hangi sıklıkta görülür?
Yapılan çalışmalarda hastalığın ülkemizdeki görülme sıklığı Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa
ülkeleriyle aynı bulunmuştur. Erişkinlerin %20’sini ilgilendiren bir hastalık ile karşı karşıya olduğumuz
göz önünde bulundurulmalıdır. Aslında reflü yeni bir hastalık değildir. Bir taraftan son yıllarda kitle
iletişim araçlarının yoğun ilgisi ile daha fazla duyulur olmuştur. Diğer taraftan da bu dönemde hem
tanı hem de tedavide önemli gelişmeler yaşanmıştır. Geçmişte gastrit teşhisi almış pek çok hastanın
aslında reflü hastası olduğu sonradan anlaşılmıştır.
Reflü hastalığında şikayetler nelerdir ?
Tipik şikayetler göğüs kemiğinin arkasında hissedilen yanma hissi ve ağza acı ekşi su gelmesidir. Bazı
hastalarda ise alışılmışın dışında farklı yakınmalar söz konusudur. Biz bunlara atipik şikayetler diyoruz.
Hastalarda kalp kriziyle bile karıştırılabilen göğüs ağrısına, boğaz, akciğer ve diş sorunlarına (ses
kısıklığı, sık sık boğaz temizleme hissi, ses tellerinde polip, öksürük, astım benzeri yakınmalar)
rastlanılabilmektedir.
Hastalık değişik formlarda ortaya çıkabilmektedir. Çoğunlukla “non eroziv” dediğimiz şekli ile
karşılaşmaktayız. Bu sık görülen tipte, yoğun şikayetlere rağmen endoskopik incelemelerde yemek
borusunda gözle görülür bir hasar tespit edilememektedir. Böyle bir durumda endoskopi dışındaki
tanı metotlarına başvurmamız söz konusudur.
“Eroziv” tipte ise yemek borusunda gözle görülür düzeyde yaralar (ülserler) meydana gelmektedir. Bu
durumun derhal tedavi edilmesi gereklidir. Aksi takdirde daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınabilir.
“Barrett” gelişmiş bir üçüncü tip reflü hastalığında ise, yemek borusunda asite maruz kalmış
hücrelerin şekil değiştirmiş oldukları görülür. Hücrelerin kendi özgün şekillerini terk edip farklı bir hal
almaları (yani Barrett gelişimi), istenmeyen bir durumdur ve yemek borusunda kanser gelişimi
açısından riskin arttığını işaret edebilmektedir.
Tanı:Tanıda en önemli noktalardan biri hastanın şikayetlerinin hekim tarafından ayrıntılı olarak ele
alınmasıdır. Zira reflüyle karışabilen farklı hastalıklar olduğu gibi, hastada reflünün yanında ikinci bir
sindirim sistemi sorunu da olabilmektedir. Bundan sonraki aşamalarda endoskopik inceleme şarttır
tanı endoskopi ile konur, gerekirse ayrıca pH-metri, BRAVO kapsül pH-metri, impedans, manometri
gibi özelleşmiş tetkiklerden biri veya bir kaçı uygulanarak tanı konulabilir.
Reflü hastalığının tedavisi nedir ?
Reflü hastalığının tedavisinde sosyal tedbirlerden başlayan ve cerrahi girişime kadar değişen farklı
seçenekler söz konusudur.
· Sosyal tedbirler: Yatak başının yükseltilmesi, reflüjenik olduğu bilinen yiyecek ve içeceklerden uzak
durulması (portakal suyu, pizza, kolalı içecekler vb.), çok sıkı giysilerin tercih edilmemesi gibi mevcut
pek çok sosyal tedbir, genellikle hafif düzeyde reflüsü olan hastalarda etkili olabilmektedir.
· İkinci seçenek ilaç tedavisidir. Kısaca PPI (proton pompa inhibitörleri) diye bilinen ilaçlar asit
salgılanmasını güçlü bir şekilde azaltarak şikayetlerin ortadan kaybolmasına neden olurlar. Ancak ilaç
tedavisi çoğu zaman sürekli bir kullanım gerektirmektedir. İlacın bırakılması yakınmaların yeniden
ortaya çıkarak hastalığın nüks etmesine neden olur. Bunun nedeni ilaçların sadece kullanıldığı
günlerde asit salgısını baskılayabilmesinden kaynaklanmaktadır. Yani, ilaç tedavisi kesin bir tedavi
yöntemi olmayıp, sadece kullanıldığı günlerde hastanın yakınmalarını ortadan kaldıran bir tedavi
türüdür.
· Endoskopik tedaviler olarak bilinen girişim modelleri ise gerek Avrupa, gerekse de Amerika
kıtasında kendisine sağlam bir yer edinememiştir. Çünkü tedavideki etkinlikleri henüz yeterince
tatmin edici düzeye ulaşamamıştır.
· Reflü tedavisindeki kesin tedavi laparoskopik reflü ameliyatıdır. Elbette arzulanan bu girişimin
laparoskopik yöntemle, yani kapalı cerrahi ile yapılmasıdır. Laparoskopik cerrahi ile midenin üst
bölümü, yemek borusunun alt ucuna çepeçevre sarılarak dikilmekte, böylelikle reflünün önüne
geçilmektedir. Yaklaşık 45-60 dakika süren operasyonun bir gün sonrasında hastalar taburcu
olabilmektedir. Reflü ameliyatından sonra hastaların ilaç kullanma gereksinimleri ortadan kalkarken,
1-1.5 ay kadar uyulması gereken bir diyet dönemi vardır. Ameliyat olan hastaların diyet dönemini
tamamlamalarının ardından ameliyat öncesi dönemde sakındıkları gıdaları ve içecekleri de
tüketebilmeleri mümkündür.
Laparoskopik Cerrahi Girişimler :
Genel anestezi altında yapılır.
Karın duvarı üzerinde 4 adet girişim yeri kullanılır.
1 numaralı girişim noktasından kamera, 2, 3, 4 ve 5 numaralı girişim yerlerinden diğer cerrahi aletler
kullanılmaktadır.
Eğer mide fıtığı da varsa (yani midenin bir bölümü göğüs kafesinin içinde bulunuyorsa), öncelikle fıtık
tamiri yapılarak işleme başlanır.
Bazı durumlarda (örneğin mide fıtığı çok büyükse) sentetik bir yama ile fıtık onarımının desteklenmesi
gerekebilir.
Daha sonra reflüyü tedavi etmek üzere midenin esnek yapıdaki üst bölümü, yemek borusunun alt
kısmına ok yönünde çepeçevre sarılır. Böylelikle kapak vazifesi gören bir alan oluşturulur ve sarılan
bölüm çepeçevre birbirine dikilerek işleme son verilir.
Laparoskopik Cerrahi ve Sonrası :
Operasyon süresi ortalama 45 - 60 dakikadır.
Hastalar operasyonu takip eden gün taburcu olurlar.
3 – 5 gün içinde normal aktivitelerine ve işlerine dönebilirler.
2 – 3 hafta devam eden bir diyet dönemi vardır.
Ameliyata bağlı gaz ve şişkinlik şikayetleri olabilir.
Ameliyat sonrası dönemde hastalara çok yüksek ağırlıkları kaldırmaması önerilir.
Laparoskopik cerrahinin konforu ve başarısı, hastaların cerrahi tedaviyi kabul etme oranlarını
arttırmıştır.
Hasta memnuniyeti %95’ler seviyesindedir.