Obezite ve Kadın
Yazar Hatice Turan • Psikiyatrist • 12 Haziran 2019 • Yorumlar:
‘’Obesite’’ sözcüğü Latince ‘’obdere’’ (oburca yemek) sözcüğünden türeyen bir isim olup, ‘’çok yemek yiyen, herşeyi yiyen’’ anlamına gelen “obesus” sözcüğünden türemiştir. Tarih öncesi dönemlere baktığımızda Venüs, Kibele, Artemis gibi farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılan tanrıça figürlerinin ortak özelliği; obez olmaları, üreme ve beslenme organlarının abartılı biçimde büyük olmasıdır. Bu haliyle kadının doğurma ve besleme gücüne dikkat çekildiği düşünülmektedir. Eski toplumlarda bir kadının ya da hayvanın hamileliği veya şişmanlığı, yeryüzünün bahardan önceki gebeliği gibi kutsal kabul edilir, kadının sağlıklı ve doğurgan olması şişmanlıkla ilişkilendirilirdi. Günümüzde ise sağlıklı olmak zayıf olmakla ilişkilendirilmekle birlikte kadınlar için sağlıklı olmak daha çok moda dergilerindeki kadın modeli haline gelmiştir. DSÖ verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde şişman ve yaklaşık 1,6 milyar fazla kilolu birey bulunmakta ve 2015 yılında bu rakamın sırasıyla 700 milyon ve 2,3 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bizi pek çok ek hastalıkla karşı karşıya bırakan obezite, bir ruh sağlığı sorunu olarak nerede durmaktadır? Obezite, ruh sağlığı bozuklukları açısından bir neden midir yoksa sonuç mu? Kilo vermek için pek çok tedavi stratejisinin geliştirilmesine rağmen şişman birey sayısındaki artış devam etmektedir. Kilo kaybında başarı sağlansa bile kilonun korunması sağlanamamaktadır. Bu nedenle günümüzde şişmanlık tedavisinde psikoterapiler bir seçenek olarak karşımıza çıkmakta, birincil ve tek olarak kilonun artıp azalmasına değil, yeme düzeni, sosyalleşme, benlik saygısı ve beden hoşnutluğu gibi bilişsel alanlar, kaygılı ya da depresif düşünceler, bağımlılık, kompulsif yeme, tıkınırcasına yeme gibi davranışlar üzerine odaklanmaktadır. Obezitenin sonuçlarının metabolik tedavilerdeki başarı ile şişmanlığı önlemek için yapılan davranışsal tedavilerin başarısızlığı arasındaki tutarsızlık, bu durumun sadece metabolik bir bozukluk değil aynı zamanda bir beyin hastalığı olduğuna da dikkat çekmektedir. Güncel araştırmalarda, şişmanlık ile ilgili damgalanmanın çocukluk döneminde başladığı ve bu kişilerin yetişkinlik döneminde depresyon, kaygı, düşük benlik saygısı, beden hoşnutsuzluğu, özkıyım düşüncesi, kilo kontrol uygulamalarına uyum sağlayamama, tıkınırcasına yeme ve fiziksel aktiviteye karşı direnç geliştirdikleri saptanmıştır. Bu durum kişinin hem bedensel hem de ruhsal sağlığını olumsuz olarak etkilemekte ve yaşam kalitesini bozmaktadır. Ek olarak obezite tanısı alan kişilerde ruhsal bozukluk sıklığı artmaktadır. Yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde, obezitenin ruh sağlığıyla doğrudan etkileşiminin olduğu açıktır. Günümüzde yaygınlığı giderek artan, ölümcül sonuçları olan obezitenin tedavisinde etkin sonuçlar elde edebilmek için psikiyatrik tedavi stratejilerini de içeren multidisipliner bir yol seçilmesi gerekmektedir.
Dünyada ve ülkemizde obezitenin özellikle ruh sağlığı açısından ortaya çıkan olumsuz sonuçlarının, ırk, eğitim durumu, sosyoekonomik düzey fark etmeksizin kadınlarda yaygınlığının belirgin olarak erkeklerden fazla olduğu görülmektedir. Gebelik, emzirme ve çocuk sahibi olma ile obezite sıklığı arasında doğru orantılı bir ilişkide mevcuttur. Ne yazık ki şişmanlıkla ilgili söylemler kadın sağlığıyla pek ilgilenmez. Obezite erkekler için önemli bir sağlık sorunu olarak tartışılırken kadınlar için daha ön planda estetik bir sorun olarak tartışılır. Erkeklere obezitenin komplikasyonlarından korunmak için zayıflaması gerektiği söylenirken, kadınlara -çoğu zaman- daha güzel, daha mutlu, daha çekici, daha başarılı olması adına zayıflaması gerektiği söylenir. Güzellik ve iyilik kavramı bireyin ağırlığı ve vücudunun şeklinin ideal olarak nitelendirilmiş forma uyması ile ilişkilendirilmektedir. İdeal olarak nitelendirilen bu forma uyma isteğinin sonucu olarak birçok kişi diyetler, egzersizler uygulamakta ve tüm dünyada yazılı - görsel basın tarafından ince olmak özendirilmekte, beslenme alışkanlıkları değişmekte, yeme davranışlarında bozukluklar giderek artmaktadır. Biyolojik etkenler ve kadına dayatılan cinsiyet rolünün neden olduğu psikososyal etkenler, obezite ve obeziteye bağlı ortaya çıkan bedensel ve ruhsal sorunlarla karşılaşma konusunda ne yazık ki kadınları, erkeklerden daha riskli bir durumda bırakmaktadır. Bütün bunlardan dolayı obezite, önemli bir kadın sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.