Olgunlaşmamış Bir Yol : ''Küsmek''
Yazar Berna Ermiş • Psikiyatrist • 20 Kasım 2018 • Yorumlar:
Sanırım ilk reddedilişimi o anda yaşadım. Kimi zaman yemeğimi yemedim annem bana küstü, kimi zaman onun istediği gibi giyinmedim, kimi zamansa derslerim yeterince iyi değildi. Yani annemin bana küsmesi için hep bir sebep vardı. O zamanlara dair hatırladığım, yılın altı ayı onunla aynı evin içinde konuşmadığımız… Bense çocuk aklımla kendimi suçlarken, dünyaya ve kendime olan güvenimi nasıl kaybettiğimi fark edemedim. Halbuki oyun oynuyorduk arkadaşlarımla ve bazen küsüyorduk, uzun sürmüyordu. Mutlaka oyun devam ediyordu. Ancak annemle oyunlarım sürekli yarım, babam bu konuda seyirci çünkü annem ona da küsüyor ve bu döngü böyle sürüp gidiyordu. Liseye gitmeye başladığımda usta bir “küsen” olmuştum. Küsen ve neden küstüğünü bilemeyen…
Atasözü bile var: “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış”. Küsmek toplumumuzda yaygın gördüğümüz bir davranış biçimi. Karı koca arasındaki küsme, anne ya da babanın çocuğuna küsmesi, arkadaşa küsmek, öğrencinin öğretmenine küsmesi, hatta hastanın doktoruna küsmesi… Peki iletişim kurmak yerine neden küsmeyi seçiyoruz, küsme davranışı neye hizmet ediyor, kimlere küsüyoruz? İnsanın herkese, her zaman küsebileceğini biliyoruz ancak bir insanın başka bir insana küsebilmesi için onunla birtakım yaşanmışlıklarının olması, bunlara anlamlar yüklüyor ve bu anlamlar nedeni ile bazı beklentilerinin karşılanmıyor olması gerekiyor. Bireyler bunu iletişim yolu olarak kullanmaya çalışınca sorunlar doğuyor. Çünkü insanlar arasındaki etkileşimde iletişim kurarken sağlıklı ve olgun yolların yerine olgunlaşmamış bir yöntem olan küsme davranışı kullanılınca tam aksine iletişimsizlik ortaya çıkıyor. Birey küserek karşısındakine birtakım mesajlar vermeye çalışıp daha da ileriye giderek onu cezalandırmaya çalışıyor. Biliyoruz ki küsmek karşıyı cezalandırmak demektir. Kırgınlık ve öfke ifade edilemeyip içe yöneltildiğinde böyle bir davranış kalıbı ortaya çıkıyor. Aslında küsen kişi karşısındaki kişiye karşı nasıl da çaresiz olduğunu ifade eder. Öyle ki tüm yöntemler devreden çıkmış ve geriye çare olarak küsmek kalmıştır. Birey bu davranışının kendisine ve karşıya verdiği zarardan bihaber, karşıdan beklediklerine ulaşmaya çalışır hatta barışmak için birtakım şartlar öne sürebilir: “Şöyle yaparsan barışırım” gibi… Yetişkin birey küsmeyi çocukluğunda öğreniyor. Ebeveynin davranışları ile çocuğuna rol model olduğunu biliyoruz. Eğer ki küsmeyi çocuğuna öğretirse çocuk yaşamını bu yolla idare edebileceğini düşünüyor. Dahası çocuğa küsmek, onda suçluluk, çaresizlik, kaygı ve hatta depresif belirtilere sebep oluyor. Küsmek çocuğu çaresiz bırakıyor ve koşullu seviliyorum fikrini öğretiyor. Yani annemin beni sevmesi için ….. olmalyım, yapmalıyım gibi fikirler aşılıyor. Sevilmiyorum ve değersizim inançlarını alan çocuk eğer yeterli desteğe doğru zamanda sahip olamazsa bu inançların da etkisi ile yaşamına devam edecek ve ilerleyen yaşlarında kendini ne zaman değersiz ve sevilmez hissetse küsmeyi çözüm yolu olarak kullanmaya çalışacaktır. Sonuç ise: “İletişimsizlik” … Burada anlamamız gereken ana nokta kendi özümüze dönüp neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamaktır. Belli ki küsmek bizde bir şeylere hizmet ediyor. Duygusal ihtiyaçlarımızı küserek elde edemeyeceğimizi unutmayalım. Yaşadıklarımız karşısındaki beklentilerimizi değerlendirip, bunların ne kadar gerçekçi olduğuna odaklanalım. Asıl ihtiyacımız olanın ne olduğunu anlamaya çalışalım. Küsmek iletişimsizlik getirir. Çocukların ara ara küstüklerini ama sonra küsme sebeplerini unutup yeniden iletişim kurduklarını hatırlayın. Olgun olmayan bu yöntemle çocuklarınıza küserek onları asıl ihtiyaçlarından mahrum bırakmayın…