Sebepsiz Yakınmalar; Hastalıklarla Açıklanamayan Ağrılar
Yazar Yunus Emre Öksüz • Psikolog • 4 Ekim 2021 • Yorumlar:
Herhangi bir bedensel hastalıkla açıklanmayan ancak fiziksel yakınmaların görüldüğü durumlar için kullanılan somatizasyon terimi günümüzde birçok ruh sağlığı uzmanının gündemine oturmuş bir konu olarak karşılaşılmaktadır.
Somatizasyona yönelik çalışmalar 20.yüz yıldan evvel başlamış ve günümüzde alanyazında üzerine görüşler sunulan, çalışmalar yapılan bir husus olarak sürmektedir.
Bedensel hastalıklarla açıklanmayan ağrılar, rahatsızlıklar ve yakınmalar çeşitli bilim çevrelerince ve özellikle ruh sağlığı uzmanlarınca depresif bozukluklar ile ilişkilendirilmiş ve bu ilişkiye yönelik birçok çalışma yapılmasının zemini hazırlamıştır (Kesebir, 2004).
Depresyon ve somatizasyon ile ilgili ilişki ise yapılan çalışmaların sonunda üç ayrı görüş ortaya çıkmıştır.
İlk görüş somatizasyonun, yani herhangi bir hastalıkla açıklanamayan yakınmaların, depresyonun bir eş değeri olarak değerlendiren görüştür (Clarke DM, 2000)
Depresyonun bir eş değeri olarak ileri sürülen görüşe karşın yapılan pek çok araştırmanın sonucunda elde edilen verilere göre somatizasyon bozukluğu yahut ağrı bozukluğu olarak tanımlanan tablonun tam olarak bir depresyonun eş değeri olduğuna dair net bir kanıta ulaşılamamıştır. Ancak 1970’li yılların sonlarına doğru alanyazında öne çıkan yazarlarca “maskeli depresyon” olarak adlandırılan bir kavramdan hareketle ikinci bir görüş ile karşılaşılmaktadır (Köroğlu, 1998). Bu görüşe göre somatizasyon olarak tanımlanan sürecin depresyon ve anksiyete özgü bir form olduğu dile getirilir.
Maskeli depresyon kavramı olarak bahsedilen kavram ise ağrı ve belirli somatik -bedensel- şikayetlerle öne çıkan depresyon tablosuna yönelik dile getirilen bir kavram olarak literatürde kendine yer bulmuştur.
Söz konusu ikinci görüşle beraber üçüncü bir görüş daha literatürde kendine yer bulmaktadır. Depresyon ve somatizasyon ile ilgili dile getirilen üçüncü görüş ise somatizasyonun depresyonun bir belirtisi olduğuna yönelik atıf yapan ve somatik belirtilerin depresyonun göstergeleri arasında yer alması gerektiğini vurgulayan bir görüştür. Bu görüşle beraber Hastalıkların Uluslarası Sınıflandırması olarak bilinen ICD-10’da depresyonun belirtileri arasında somatik belirtiler yer aldıysa da daha sonra bu belirtiler ek maddeler olarak kendine yer bulmuştur (World Health Organisation, 1992).
Amerikan psikiyatri birliği tarafından yazılan ve ruh sağlığı uzmanlarının el kitabı olarak bilinen DSM-IV’te ise somatik belirtiler başlı başına bir belirti olarak yer almamış ancak söz konusu olabilecek ek belirtiler olarak kendine yer bulmuştur.
Son yıllarda depresyon ve bedensel yakınmalarla ilgili olarak yapılan çalışmalarda depresif bozukluklarda seyreden somatik süreçlerle ilgili pozitif yönde bulgular elde edilmiştir (Köroğlu, 1998). Çalışmalar depresyonu olan bireylerin depresyonu olmayan bireylerle kıyaslandığında daha fazla bedensel yakınma dile getirdiği gözlenmiştir.
Tüm bu bilgiler, bedensel yakınmalarda fizyolojik tetkiklerin yanında psikolojik tetkiklerin yapılmasının da önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Fizyolojik bir bulguya rastlanmamasına rağmen devam eden bedensel yakınmalarda ve ağrı ile ilgili şikayetlerde ruh sağlığı uzmanları tarafından da değerlendirme yapılmasının önemi yapılan çalışmalarla kuvvetlenmiştir.