Sıkılmak Güzeldir

Yazar Pınar Soysev TürenPsikolog • 11 Eylül 2020 • Yorumlar:

Günümüz dünyasında, aileler çocuklarını bilişsel ve motor gelişimlerini desteklemek amacıyla pek çok spor ve sanat aktivitelerine yönlendiriyorlar. Acaba bu aktiviteler gerçekten amacına hizmet ediyor mu? Mevcut eğitim sistemi içersinde, çocuklar anaokul seviyesinden başlayarak sabah 09.00 akşam 16.00 arası okullarda kendilerini yoğun bir akademik bilgi bonbardımanı içinde buluyorlar. Bu süre zarfında; yeni öğrenmeye çalıştıkları diller, ikinci diller, okuma / yazma çalışmaları, matematik, bilişim ve daha pek çok ders için, dikkat ve algı açısından kendilerini açık tutmaya uğraşıyorlar ki bu takdir edersiniz ki hiç de kolay bir süreç değil.

Öyle ki kimi ebeveynler bu durumu kendi okudukları zamanlarla kıyaslayarak “bizim zamanımızda bu kadar zor değildi” kalıp cümlesini çokça kullanır oldular.

Peki ama çocukların okuldan arta kalan zamanlarında gerçekten neler yapmak istediğine aslında kim karar veriyor?

Çocukların kendisi mi, anne babaları mı, öğretmenlerinin ve ya arkadaşlarının yönlendirmesi mi?

Eğer cevap çocuğun kendisi ise problem yok. Çocuk okul haricinde bedensel ve düşünsel anlamda rahatlama yaşayabileceği ek bir sosyal aktivite ile, severek ve isteyerek uğraşıyorsa, bunun yararlarını saymakla bitiremeyiz.

 

Ancak cevap diğer kişiler ise; en başta da ailenin yavrusunun okul haricinde sosyal bir varlık olarak çeşitli klüplerde boy göstermesi ihtiyacı ise; burada bir sorunumuz var demektir.

Çünkü bu noktada amacımızın dışına fazlasıyla taşarak aslında rahatlatmak istediğimiz kişi, çocuğumuz değil kendimiz oluyoruz. Öyle ki bazı aileler çocuklarının her dakikasını önceden organize ederek haftanın neredeyse her gününü bir dolu aktivite ile dolduruyorlar. Peki ama bu doğru mu? Burada gerçekten kazanan biri var mı? Bu durum sadece çocukları zorlamakla kalmıyor, yanısıra aileler de koştura koştura çocuğu sağdan sola bir sürü trafik, park vs. stresi çekerek klüplere ulaştırmaya çalışıyorlar.

 

Günün sonunda yorgun, stresli bedenler ve beyinlerle eve ulaşmış; pelteleşmiş ruhlarla kanepeye çöken, telefon veya televizyona gömülen insanları görüyoruz. Bu durum içimizde nasıl bir tatmin yaratıyor diye düşünmeye ihtiyacımız var. Biz kimiz, aslında ne istiyoruz, çocuğumuzu tanıyor muyuz?

 

Kendi içimize dönüp baktığımızda, bizim geçmişte yapamadığımız şeyleri çocuğumuzun yapacağı düşüncesi mi aslında bizi tatmin ediyor? Yoksa tamamen belirli bir güruh içinde yaşadığımız için, karşımızda yer alan toplumun üzerimizde yarattığı sosyal kaygı mı? Falancanın oğlu bilmem ne tenis kulübüne gidiyor bizimki de gitmeli. Filancanın kızı seramik atölyesinde muhteşem eserler üretiyor bizimkini de mutlaka yazdırmalıyız mı?

 

Halbuki, insanın deneyimsel varoluşunun tamamı oyun oynama temeli üzerine inşa edilir. Çocuklar da serbest oyun oynarken yaratıcılaşırlar. Yoklukta beyin çalışmaya başlar, çıkış arar, hayal gücünü çalıştırır, yeni yöntemler dener, problem çözer.

 

Günün 10 saatini uykuda, 9 saatini okulda ve ulaşımda geçiren bir çocuğun, geriye 5 saati kalacaktır. Bu kalan 5 saatin 1/1.5 saatini beslenme ve genel ihtiyaçlarına ayıracağını düşünürsek, kalan 1/1.5 saatinde de derslerine odaklanacaktır. Bu durumda çocuklarımızın elinde en iyi ihtimalle 2 saatlik bir dinlenme ve eğlenme süresi kalmış oluyor. Peki ama bu sürede de ajandası dolu olursa, siz ailecek ne zaman etkileşime geçip, çocuğunuzla aranızda samimi ve ilgili bir bağ yaratabilirsiniz?

 

Modern çağın en acı gerçeklerinden biri, bu hızlı ve sorgusuz sistem içinde olmaya durmaksızın itelenmemizdir.

 

O nedenledir ki, en iyi standartlarda yaşayan ve okuyan çocuklarımızın pek çoğu davranış bozuklukları içinde psikolojik rehberliğe bu denli ihtiyaç duydukları bir dönemdeler.

 

Bırakın biraz sıkılsınlar ve anı yaşasınlar.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)