Sınav Kaygımı "Bilişsel Terapi Yöntemleri" ile Nasıl Yenebilirim?
Yazar Dolunay Zümrüt Çetin • Psikolog • 26 Mart 2018 • Yorumlar:
Sınav kaygısı, öğrenilen bilgilerin sınav esnasında etkili bir biçimde kullanılmasını engelleyen, dolayısıyla başarının düşmesine neden olan bir kaygıdır. Sınav anında hissedilebileceği gibi haftalar, hatta aylar öncesinde de hissedilebilir.
Peki, bu kaygı kendini nasıl gösteriyor? Ve sınav kaygısı yaşadığımızın işaretleri neler?
Sınavı düşündüğünüz anda elleriniz titriyor, kalp atışlarınız hızlanıyor, nefes alış veriş sıklığınız artıyorsa kaygılarınız devrede demektir. Ya da o an yaptığınız herhangi bir şeye odaklanmakta problem yaşıyor, sınav anında okuduğunuz soruyu anlamakta zorlanıyorsanız veya da bir konuya çalışırken dikkatinizi toplamakta güçlük çekiyorsanız, siz de sınav kaygı kaygısı yaşıyor olabilirsiniz.
Hepimiz kaygı doğuracak durumla ya da olayla karşılaştığımızda doğal olarak kaygımızı azaltmaya yönelik davranışlarda bulunuruz. Yani o duygudan kaçarız ya da o duyguyla savaşırız. Söz konusu kişinin eğitim hayatını ve daha sonraki hayatını etkileyen sınavlar olunca kişinin kaygılanmaması beklenemez. Bunun yanında eğer çok yüksek kaygı ve heyecan hissedince istediğimiz performansı gösterme şansımız da düşüyor.
İyi de hiç kaygılanmamamız mı gerekiyor? Elbette hayır! Hatta kaygı işe yarayan bir duygudur. Bizi harekete geçirir, sınav konularına çalışıp yüksek notlar almamızı sağlar. Eğer hiç kaygı hissetmiyorsak endişelenmiyorsak, harekete geçmek çok da olası değildir. Kaygılanınca harekete geçme isteği duyarız ve harekete geçeriz. Yani kaygılanmak sağlıklıdır. O halde ne olduğunda kaygı duygusu bizim için problem haline geliyor?
Kaygı performansımızı aşağı çekmeye başladığında, yani kaygıdan dolayı çok iyi hazırlandığımız bir sınavdan düşük puan aldığımızda diyebiliriz. Çalışmaya ara verip kendimiz rahatlatmaya yönelik yaptığımız etkinliklerde eğer kaygı peşimizi bırakmıyorsa aklınız yine çalışacağınız konularda kalıyorsa burada da yine kaygı artık bizim için bir yardımcı bir eleman değil, bizi tökezleten bir duygu konumuna geçiyor demektir. Başka bir örnek vermek gerekirse, yüksek kaygı hissedip sınav yerini terk etme. Kişi bu davranışı rahatlamak için yapar fakat onun için işlevsel yani yararlı değildir. Kaygı duygusunun yaptığı bir hareket vardır. Kaygı önce yavaşa yavaş yükselişe geçer pik yapar ve daha sonrasında eğer yaptığınız her neyse devam eder ve ortamı terk etmezseniz düşüşe geçer.
Hepimiz bir olay karşısında bir duygu geliştiririz, bu duygular da bizi çok doğal olarak bir takım davranışlara sevk eder. Bu süreç tüm insanlar için aynı şekilde işler. Yani yaşadığımız olay/olayla ilgili duygularımız ve olay anında sergilediğimiz davranışlarımız biz farkında olmasak bile bir zincir halindedir, birbiriyle bağlantılıdır.
Örneğin bir sınava girdiniz diyelim, bu yaşanılan bir olaydır, bu olayı yaşarken duygu olarak kaygı ve huzursuzluk hissettiğinizi fark edebilirsiniz, bu kaygı ve huzursuzluk duyguları rahatsız edicidir, kimse kaygılı ve huzursuz hissetmek istemez dolayısıyla bu duygulardan kurtulmak için kendimizi rahatlatmak için su içebiliriz soruları tekrarlayarak okuyabiliriz, derin nefes alabiliriz bunlar da sergilediğimiz bir davranışlardır, yani bir olay karşısında bir duygu geliştirir ve daha sonrasında da bu duyguyla bağlantılı olarak bir vücut tepkisi ve davranış geliştiririz.
Ya kötü not alırsam şeklinde düşüncesi olan birinin o an mutlu hissetmesi mümkün olabilir mi sizce? Bu düşünce çok doğal olarak bizi kaygıya götürecektir ve kaygı duygusu da kendiliğinden fizyolojik olarak otomatikman kalp atışları nefes alma sıklığını artıracaktır buna bağlı olarak soruları okurken güçlük çekeriz, hatırlama problemleri yaşarız ve bu tabloda yüksek puan alma şansınız hayal olur. Bir nevi zincirleme kaza oluyor diyebiliriz.
Kaygının hiç olmaması sınav maratonu yoluna çıkmamızı engeller, çok yüksek kaygı ise bizi frenler.
Özetle kaygılarımız, ne dostumuz ne de düşmanımız. Kaygıyı akıllıca yönetebildiğimiz sürece aşamayacağımız engel yoktur!