Sinema Terapi Nedir?
1895 yılında Lumiere kardeşler tarafından yapılan 40-50 saniyelik filmler ile hayatımıza giren sinema süreç içinde çok yol katetti ve hayatımızın bir parçası , insanlar için bir eğlenme ve rahatlama şekli oldu. Bazen gerçek yaşamdan bazen ise fantezi dünyasından kesitler sunan sinema görsel ve işitsel zenginliği ile insan üzerinde derin etkiler ve duygusal değişimler yaratabilmektedir. Bazı eleştirmenler tarafından antikahramanlar ve olumsuz davranış örnekleri de içerdiği için saldırgan davranışların ortaya çıkmasına katkıda bulunabileceği yönünde eleştirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında sinemanın seyircisi tarafından model alınması sonucu insan davranışları üzerinde değişim yapabilme yeteneği olumlu davranışları pekiştirme ve iyileşme üzerinde de etkili olabilir.
Sinema ve psikiyatrinin en önemli ortak noktası her ikisinin de uğraşının insan olmasıdır, her ikisi de insanların düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının üzerine odak yapmaktadır. Sinema ve psikiyatrinin içiçeliğini Schneider “Psikiyatri varolmasaydı sinema mutlaka onu icat etmek zorunda kalırdı” diyerek vurgulamıştır.
Sinema psikoterapi sürecinde içgörü kazanılmasında bir metafor olarak terapistin elini güçlendirir. Kişinin gerçek hayat kesitine güvenli bir mesafeden bakmasına olanak sağlaması ile danışan tarafından daha kolay tolere edilebilmesi de danışan açısından avantaj sağlar.
Sinematerapi 3 aşamada ilerler.
1 Özdeşleşme aşaması: Danışanın filmdeki karakterler ile arasındaki benzerlikleri görmesini sağlayarak ve kendi düşünce, duygu, davranışlarını araştırmaya başlamasına yol açar.
2. Katarsis aşaması: Filmdeki karakterlerin gözlenmesi ve kendisi ile aradaki bağlantıların hissedilmesi sonucu daha önce bastırdığı duyguların açığa çıkması, boşaltılması sonucu arınmaya aracılık eder.
3. içgörü aşaması: Karakterin problemlerine ve çözüm yollarına tanıklık ederek kendi yaşamındaki problemlere farkındalık kazanması ve yeni çözüm yolları üretebilme kapasitesinin artmasını sağlar.
Sinematerapinin etkisini araştıran çalışmalardan elde edilen verilere göre depresyon, alkol madde bağımlılığı, obsesif kompulsif bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi hastalıkların yanı sıra yas süreci, ilişki problemleri, tecavüz taciz gibi tarvmatik durumlara, evlat edinme edinilme gibi uyum süreci zorluklarında kullanılabileceği görülmüştür.