Sorumluluk Alma /Mağduriyetten Kurtulma
Yazar Aylin Aydemir • Psikolog • 15 Haziran 2020 • Yorumlar:
Eğer ilk bölümdeki önerileri uygulamaya başladı iseniz muhtemelen hayatınızın sorumluluğunu da almaya başlamışsınız demektir. Evimizle başlayan bu süreç hayatımızın her alanına yayılmaya başlar farkında olmadan aslında hiç hatamız olmayan konulardan nasıl da sorumlu olduğunuzun farkına varmaya başlayarak kendi hayatınızın dizginlerini elinize almaya başlayabilirsiniz.
Tüm hayatımız mağduriyet hisseyle kuşatılmıştır. Sürekli olarak hiç hatamız olmayan durumlar dolayısı ile mağduriyet yaşarız. Gerek gazete televizyon haberleri gerek ilişki içerisinde olduğumuz insanlar işimiz ailemiz hava koşulları politika ve bunun gibi sayabileceğim belki yüzlerce sebep için şikâyet eder dururuz. Kendi mağduriyet duygumuzu anlamak ve tanımak istiyorsak eğer bunlardan biri için bile şikâyet ediyorsanız mağdur psikolojisi içerisindesiniz demektir. Yani ülkenin ekonomik durumu kötü bu yüzden işsizim, parasızım, mutsuzum cümleleriniz varsa bilinki mağduriyet psikolojisindesinizdir.
Danışan görüşmelerinde, sıklıkla kullandıkları cümle yapıları üzerine düşünürüm. Problemlerinden söz ederken yaşadıkları tüm problemler için mutlak bir sorumlu veya bahane bulmaktaki ustalıkları beni her zaman hayrete düşürmüştür. Bunu ne kadar yaygın bir düşünme inanç şekli olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Hepimiz zaman zaman mağduriyet tuzağına düşeriz çoğu zamanda bilinçli bir şekilde bu tuzağa atlarız. Mağdursanız siz sorumlu değilsinizdir. Başkalarının değiştirmesi gereken şeyler vardır sizin değil. Mağdur kutusunda olmak sizi ilk celsede rahatlatabilir ama bütüne baktığınızda hayatınızı mağduriyet kutusunda geçirdiğinizi görmek hoşunuza gitmeyebilir.
Bir arkadaşınızla dertleşirken yada bir sorununuz üzerinde düşünürken düşüncelerinizi ve kurduğunuz cümleleri bir saniye durup izleyin değiştirmeye düzeltmeye çalışmadan sadece dışarıdan bir gözlemci gibi izleyin eleştirmeden, yargılamadan, üzerine belki de hiç düşünmeden sadece sessiz bir gözlemci olarak kendinizi uzaktan dinleyin neler söylüyorsunuz günlük olaylar için kimleri suçluyorsanız? Evet, tüm bunların ötesinde hatalı olduğunuzu söylemesem de yaşadığınız her şeyden sorumlusunuz.
Son zamanlarda sıklıkla duymaya alıştığımız evrensel yasalar, herşeyin ama herşeyin birbiri ile bağlantılı olduğunu söyler siz yaşamsınız herşey sizde başlar ve sizde biter. Başkaları ile yaşadığınız sorunların sizde yarattığı etkiden sorumlusunuz. Problemlerinizin, siz hatalı olmasanız bile sadece olaya tanık olan dahi olsanız üzerinizdeki toksit etkilerinden arınmak ve hayatınızın kontrolünü ele almak için yaşadığımız olaylar ile ilgili bilinçli sorumluluk alabilme becerisini geliştirmek oldukça önemlidir.
Evrende hiçbir düşünce, olgu süreç kendi başına bulunmaz mutlaka her fikir karşıtı ya da benzeri ile birlikte doğar. Her davranışınız her düşünceniz beraberinde olumlu yada olumsuzunu da getirir. Sürekli problemlerinden yakınan bir kadın düşünün aynı zamanda çevresinden sürekli ilgi ve destek almakta ve sosyalleşmektedir. Temelde olumlu gibi görünen bir süreç beraberinde olumsuzlukları da getirecektir. Öyle ise size korkunç gibi görünen hayat problemlerinin birde kazanım tarafı olduğu bir gerçektir. Çocuklar bunu çok iyi bilirler ve hatta bu bilgiyi stratejik şekilde kullanılırlar. Anne baba ilişkisi kötü olan bir çocuğun problematik davranışlar geliştirmesi ya da cinsel soğukluk yaşayan bir çiftin çocukları ile aynı yatağı paylaşmasından şikayet etmesi gibi. Birincil gibi görünen problemler aslında ikincildir ve diğer problemin üzerini örtmektedir. Problemlerinizden elde ettiğiniz kazanımlar vardır ve sırf bu kazanımlardan vazgeçmemek için belki bilinçli beklide bilinçsiz bir şekilde problemlerinizi çözmeyi erteler durursunuz.
Bu ikincil kazanım tuzaklarını fark ettiğinizde sorunlarınızı yorumlamanızda değişmeye başlar. Kendinizle yakınlığınız artar ve özgüveniniz gelişir. Arkasına gizlendiğiniz maske deşifre olmuştur ve artık o maskeyi her taktığınız da size rahatsızlık vermeye başlar. Farkındalığınız yükseldikçe rahatsızlığınız fazlalaşır. Bunlar değişen ve yenilenen hayatınızın doğum sancılarıdır. Değişmeyen tek şey ölümdür. Siz ise yeni hayatınızla yepyeni bir yaşam yaratıyorsunuz.
Değişimin sancılı bir süreç olduğu bilinen bir şey, genellikle beraberinde hüzünlü durumları da getirir. Değişim aynı zamanda eski de olanın sonu bitişi ve ölümüdür, acı vericidir.yaşadığınız süreci her ne olursa olsun Son yada kayıp olarak düşünmektense değişim dönüşüm diye düşünmek süreci çok daha rahat atlatmanızı sağlayacaktır.
Hayatınızda bir temizlenme değişim yenilenme başlattığınızda bir hüzün dalgasının sizi sarmalaması kadar doğal bir şey olamaz. Aslında bu depresif durumu bir parça sağlıklı bile bulduğumu söylemek istiyorum. Derin bir depresyondan söz etmiyorum söz ettiğim sadece geçmişle eskide kalanla yaptığınız bir halleşme süreci. Üzülmek kadar insanı dönüştüren bir duygu daha bilmiyorum. Mutluluk, aşk kaygı, korku hepsi de çok güçlü duygular olsa da yaşamımızda herhalde en çok üzüntü bizi değiştirir. Hüzün geldiğinde hepsini içinde barındır sanki, pişmanlığı, sevgiyi, korkuyu, kaygıyı öyle güçlü bir duygudur ki tüm benliğimizi uzun süre esir edebilir. Hüzün insanı sessizleştirir, sakinleştirir sanki herşeyin ardın da kalandır hüzün her şeyden sonra gelendir. Kişinin sessiz bir hüznü yaşaması kadar olgunlaştıran bir duygu daha olamaz. Kendini dinlersin çünkü, kendi sessizliğinde kendi serüvenini görürsün… Ölüm döşeğindeki insanların tüm hayatlarının gözlerinin önünden geçtiği söylenir hüzünlü olmakda ölmek gibidir biraz tüm hayatınızı gözden geçirme safhası … hayatın içinde ölüm zamanları… çoğu zaman bir kayıptır insanın hüzünlendiren, sevilen birinin ölmesi, bir sevgilinin kaybı, bir işin kaybı birşeylerin sonuna gelinmiştir yok olacaktır o durum bitecektir. Yeni bir döneme başlamadan önce insan ruhunun acılarını dindirmesi, hatalarından ders çıkarması, farkındalığını arttırması, dinlenmesi için ruhun ihtiyacı olan zamandır hüzünlü zamanlar. Biraz gözyaşı ile içinizdeki zehri akıtırken pişmanlıklar ile kendinizle hatalarınızla yüzleşirsiniz içinizi yakan acılar zamanla hafiflemeye alınan dersler ile fırsata dönüşmeye ve yeniden şekil vereceğiniz hayatınız için zemin hazırlanmaya başlar. Küllerinden yeniden doğmak diye çok sevdiğim bir söz var hüzünden kaçan değil hüzünün içinden geçebilen insanlar gerçekten doyum sağlayan bir hayat yaşarlar .
Çoğu insan hüzünden kaçar berbat giden evliliklerini sırf kayıp yaşamamak uğruna devam ettirirler, hiç sevmedikleri o işe yeniden iş bulamama korkusu ile devam ederler mesela. Meseleyi yeterince cesur olmamakla bağdaştırırlar cesaret aslında hiçbir şeyden korkmamak değildir aksine delli gibi ölesiye korktuğun şeye rağmen sınırı geçmektir. Korkmamak diye bir şey yok korku çok doğal insani bir duygu buradaki asıl mesele korkuya rağmen kararlar alabilmektir. Babam herhalde en hayatımda gördüğüm en gözü kara insanlardan biridir. Ama bir sorunla karşılaştığında ki en temel korkuları sağlıkla ilgili olanlardır genellikle tüm korkusuna rağmen onun içinden sonuna kadar geçer ve sonuç ne kadar kötü olursa olsun umudunu bir saniye bile kaybetmeden yapabileceğinin en iyisini yapar. Onun bu yaşam enerjisi ve en stresli ve korkulan süreçleri en etkili şekilde yönetebilmesindeki tılsım aslında kendi içindeki deli gibi korkuya rağmen hareket edebilme gücündedir. Cesaret korkuya rağmen haraket edebilme gücüdür. Babam hayat endişelerine rağmen cesur bir adamdır ve herkes onu böyle tanıdı.
Hayatınızla ilgili sorumluluk almaya başladığınızda mağduriyetten kurtulduğunuzda zaman zaman bir parça depresif ve güçsüz hissetseniz bile bu doğru yolda olduğunuzun bir göstergesidir. Zihniniz ve ruhunuz ihtiyacınız olan ihtiyacınız olan süreyi ve değişiminiz için gerekli motivasyonu sağlamak için sizin adınıza iş başında. Siz hiç farkında olmasanız bile…