Sürekli Korkuyorum Ne Yapmalıyım!
Yazar Fahrettin Özçelebi • Psikolog • 17 Haziran 2020 • Yorumlar:
Özellikle panik bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk, depresyon ve fobiler gibi rahatsızlıklar yaşayan danışanlarımızdan sıklıkla duyduğum; Hocam keşke korku duygum olmasa, hiç kaygılanmasam, üzüntü denilen bir duygu yaşamasam, sürekli korkuyorum ne yapmalıyım! herşeyden korkan insan ne yapmalı? Çok mutsuzum ve yalnızım! Kaygım nasıl geçer? gibi cümleler ve sorular bu yazıyı kaleme almama yardımcı oldu diyebilirim..
Yazıya başlarken bir soru ile başlamak istiyorum. Hiç temel beş duyu organınızla; göremediğinizi, tat alamadığınızı, kokuları fark edemediğinizi, sesleri duyamadığınızı veya dokunduğunuz nesneyi hissedemediğinizi düşündünüz mü?
Bu durumu gözümüzün önüne getirdiğimizde hayatımızın neredeyse imkansız hale geldiğini hemen hemen hepimiz fark ederiz. Beş duyu organımız fiziksel hayatımızı nasıl kolaylaştırıyorsa, duygularımızı da ruhsal hayatımızı koruyan ve yönlendiren hatta hayatta kalmamızı sağlayan elementler olarak niteleyebiliriz. Duygularımızdan yoksun olduğumuz bir yaşam sürecini hayal ettiğimizde gerek psikolojik olarak, gerekse sosyal açıdan ciddi zorluklar ve sorunlar yaşardık. Bunu açıklayabilmek için biraz hayal gücünüzü zorlamnızı rica edeceğim.
Mesela bilim insanları tarafından istediğimiz herhangi bir duyguyu ortadan tamamen kaldırabileceğimiz, çok gelişmiş bir araç icat edilmiş olsun. Bu aracı kullandığımızda örneğin korku duygumuzdan tamamen sıyrıldığımızı ve artık ne olursa olsun hiç korku duymaz hale geldiğimizi varsayalım.
-Böyle bir icat karşısında sizce hayatımız nasıl olurdu acaba?
-Aileniz, eşiniz, çocuklarınız ya da dostlarınızla olan ilişkilerimiz nasıl devam ederdi?
-Veya hiç korku duygusuna sahip olmayan ve yüksek bir binanın tepesinde çalışmak zorunda olan insanlar o yükseklikte nasıl çalışmaya devam ederlerdi?
– Yüzme bilmeyen dostunuz deniz tatilinizde korkudan yoksun olarak ne yapardı?
-Trafiğin yoğun olduğu bir caddede karşıya nasıl geçerdik?
-Motorlu taşıtlarımızı nasıl kullanırdık?
Korku duygusu, danışanlarımızın genel olarak en çok rahatsız olduklarını belirttikleri olumsuz duyguların başında geliyor. Ancak bu duygunun yaşamımızdan tamamen çıkması veya yok olması hayatla bağdaşan bir durum değildir. Aksine hayatımızı gerçekten tehdit eden bir durum oluştuğunda bizi hayatta tutacak en kıymetli dostumuz korku duygumuzdur. Günümüzde insanoğlu her ne kadar teknolojik aletlerle hayatını daha kolay hale getirse de, sağlık alanındaki gelişmelerle hayatta kalma süresini uzatmayı başarsa da, koyduğu yasalarla yaşamı daha güvenli bir hale getirse de korku duygumuzdan yoksun olduğumuzda muhtemelen kısa bir süre içinde yaşamımız sonlanacaktır.
Bu konu ile ilgili bir örnek vermek gerekirse, trafik kazalarındaki istatistiklerine bakabiliriz. 1970’lerin ortalarında Amerikadaki istatistiki bilgilere göre ölümle sonuçlanan trafik kazalarının %60’ında en önemli etken alkoldür. Özellikle 16-20 yaş arasındaki gençlerin yarısından fazlasının ölüm nedeni de alkol ile ilgilidir.
Peki böyle bir istatistiğe neden olan şey nedir?
Alkol kullanan insanların beyinlerinin belirli alanları etkilenir.Özellikle de etkilenen alanların başında duygusal alan vardır. Beyindeki duygusal alanın etkilenmesi sonucunda ise alkol kişinin gevşemesine, kaygısının azalmasına, neşelenmesine ve bunlarla birlikte davranışsal açıdan kontrolü kaybetmesine neden olur. Küçük dozlarda alınan alkol kişinin kaygı duygusunu her ne kadar tamamen yok etmese de alınan dozun artması kişinin kaygı duygusunu benzer düzeylerde azaltır. Kişinin duyusal algılaması devam eder ancak korku duygusundaki düşüş ortaya çıkabilecek sonuçları düşünmeden davranış sergilemesine neden olur ve bu da trajik bir şekilde sonuçlanan trafik kazalarının oluşmasına neden olabilir.
Hayal gücümüzü bırakmadan bu kez de aynı mantıkla üzüntü ya da mutsuzluk duygusunu ele alalım. Hayatında hiç üzüntü ya da mutsuzluk duygusu tatmamış birini düşünelim. Böyle bir insanın yaşamı acaba nasıl olurdu?
Üzüntü ya da mutsuzluk duygusu, mesela çok sevdiğimiz bir yakınımız bizi terk ettiğinde veya ölümüyle sonuçlanan bir kayıp yaşadığımızda hissettiğimiz bir duygudur. Düşünsenize bu duyguyu hiç yaşamayan birinin sosyal çevresinde ve ilişkilerinde neler yaşayacağını? Hayatında nelerden yoksun kaldığının farkına varamaz hatta belki de bunu hiç umursamazdı. Hatta muhtemeldir sahip olduklarının kıymetini bilemez ve bunları korumaya çalışmaz ve giderek fakirleşir, yalnızlaşırdı.
Bununla birlikte tam aksine olumlu kabul ettiğimiz duygulardan birisi olan mutluluk duygusunu hiç yaşamıyor olsaydık bu da ortaya negatif bir tablo çıkmasına neden olurdu ancak yaşamla örtüşmeyen bir tablo oluşmazdı. Büyük ihtimalle kişi kötü bir yaşam sürerdi ancak mutluluk duygusundan yoksun kalmanın sonuçları mutsuzluk duygusunu kaybetmek kadar yıkıcı olmazdı.
Kronik biçimde mutluluk duygusundan yoksun yaşama durumunun hayatla uyuşmayan bir tablo olduğunu da biliyoruz: Bu tip olgular “distimi” ismi verilen bir psikiyatrik rahatsızlık olarak tanımlanmıştır. Birçok kişi yaşamını bu şekilde sürdürebilmektedir. Mutsuzluk duygusunu hissetmemek, mutluluk duygusunu hissetmeme durumuna göre daha ciddi kayıplar yaratabileceği fikri size tuhaf gibi görünebilir ancak bu durumu gözünüzde canlandırmaya çalışırsanız, belki bana hak verirsiniz.
Negatif duygu olarak değerlendirilen bir başka duygumuzu “suçluluk ve pişmanlık” duygusunu düşünelim. insanlar suçluluk duygusu hissetmese yaşam nasıl olurdu?
Bu konuda size “antisosyal kişilik bozukluğu”ndan bahsetmek istiyorum. Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin suçluluk duygusu taşımaması, bu kişilik yapısının en bilinen özelliğidir. Bu bozukluğa sahip olan kişiler, yaptıkları onca eziyet ve çektirdikleri onca acıya rağmen nerdeyse hiçbir bir pişmanlık veya suçluluk emaresi göstermez ve hissetmezler. Bu bozukluk neticesinde ise işledikleri korkunç suçlar nedeniyle genelde güvenlik güçleriyle ve yasalarla sorun yaşamaktadırlar. Dolayısıyla suçluluk ve pişmanlık duygusu hissetmiyor oluşumuz büyük ihtimalle bizim sürekli suç işlediğimiz bir hayatın içinde var olmamızı sağlayacaktır.
Öfke duygusu da korku, üzüntü ve suçluluk duyguları kadar yoğun bir biçimde olmasa da insanları bazen rahatsız eden duygulardan biridir.. Peki ama öfke duygusunu hiç hissetmesek hayatımız nasıl olurdu?
Ne olduğunda öfkelendiğinizi anımsamaya çalışırsanız, hayatınızda nasıl bir rolü olduğunu daha kolay anlamlandırabilirsiniz: Öfke genelde hakkımızın gasp edildiği zamanlarda, istemediğimiz bir davranış kasten yahut bilerek sergilendiğinde hissettiğimiz bir duygudur. Öfkesini karşısındaki insanlara pek yansıtmayan veya bu duyguyu hissetmeyen insanları hayal edin.Genelde bu tarz insanlara ağzı var dili yok deriz. Peki böyle davranmak sağlıklı mı? Böyle davranmanın sonucu bizi nereye götürür?
Büyük olasılıkla insanlar bizi yok saymaya ve kurduğumuz ilişkilerde canları nasıl isterse öyle davranmaya başlarlardı. Kısacası akıllarına eseni yapmaya başlarlardı.
Fark ettiğiniz üzere aslında tüm hislerimizin hayatımızda çok önemli işlevleri vardır ve hiçbir duygu kendiliğinden negatif bir neticeye neden olmaz. Aksine, duygularımızı hissetmiyor oluşumuz veya onlardan yoksun oluşumuz olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Vücudumuzda bulunan tüm uzuvlarımıza tamamen nasıl ki ihtiyaç duyoyoruz ve hepsinin birer görevi, işlevi var, duygularımızı da ruhsal yapımızı oluşturan birer uzuv gibi düşünebiliriz. Hem olumlu hem olumsuz bütün duygularımız gereklidir ve hayatımızda çok önemli birer işleve sahiptir. Hatta olumsuz duygularımızın olumlu duygulara göre nispeten daha gerekli ve yaşamsal olduğunu belirtmek gerekir.
Özetlemek gerekirse, duygularımız, bizim işaret sisteminizin en önemli parçasıdır. Üzerinde durmamız gereken şey ise duygularımızı fark etmek, anlamak, neye işaret ettiğini görmek ve ona göre davranmaya çalışmaktır. Duygularımızı yok saymak değil.
Üzerinde duracağımız bir başka nokta ise yaşadığımız olay ile hissettiğimiz duygumuz arasında nasıl bir bağlantı olduğu ve ne kadar örtüştüğü? Yaşadığımız olaya gösterdiğimiz tepki ve hissettiğimiz duygu çok uçlarda ise profesyonel bir destek almak yararlı olabilir.