Tehlike bazen çok yakınınızdadır!
Yazar Niyazi Umut Özdemir • Ürolog • 30 Kasım 2017 • Yorumlar:
Bazıları erkeklikleri ile övünmeyi ve yaşadığı çapkınlık maceralarını da arkadaş çevresinde bire bin katarak anlatmayı pek bir sever. Çoğunluğu genç olan bu erkekler performans odaklı seks yapmayı fazlasıyla alışkanlık haline getirmişlerdir. Oysa onları çok büyük bir tehlike beklemektedir. Yutmaya hazırlanan bir kara delik hızla kendilerine yaklaşmaktadır ve onlar bunun farkında bile değildirler. Gençliklerinde çok hızlı yaşayıp, belli bir yaştan sonra aniden çöken, kendine öz güvenini kaybetmiş ve erken yaşlanmış erkek "yarı" canlılarına eminim ki herkes hayatında en az bir kez şahit olmuştur. Sadece gençlikte hızlı yaşamanın bir bedeli midir bu? Geçmişte fazla yapılan seks, bir erkeği bu kadar yıpratabilir mi? Sorun aslında nereden kaynaklanmaktadır. Bu kadar “iyi” giderken ne olmuş olabilir? Yoksa büyü mü yapılmıştır? Bu makalede size bu işin gerçek yüzünü aktarmaya çalışacağım.
Her genç erkeğin biraz bilgisizlikten, biraz da yanlış öğrenmekten kaynaklanan seks imgesi ve penisine dair geliştirdiği mitolojik bir dünyası vardır. Buna göre penis denilen cinsel organ;
1- Her istenildiğinde hemen sertleşecek.
2- Demir gibi sert olacak.
3- İlişki süresince hiç inmeyecek
4- Kadını tatmin edene kadar boşalmayacak
5- İsterse ikinciye de çok kısa sürede hazır hale gelecek..
İşte bu mitolojik dünyanın abartılı bir biçimde yaşanması başlı başına bir sorundur. Kişi performans ve hedef odaklı seks yapmayı kendince bir marifet sayar. Genç yaşlarda bir çok erkek bunu rahatlıkla başarabilir de. Fakat burada hissetmek yoktur, zamandan kopuş yoktur ve en önemlisi orgazm yoktur. Erkek bedenen boşalmasına boşalır ancak ruhun da boşaldığı o orgazmı hiç bir zaman yaşamamıştır. Buna karşın kişi kendini eril olarak çok çok güçlü hissetmektedir.
Ama asıl sorun şu ki sahip olduğumuz her değer, her güç onu kaybetme korkusunu da beraberinde getirir. Zamanla mitlerin provake ettiği şehvetin yerini kaçınılmaz olarak yavaş yavaş bu kaybetme korkuları almaya başlar. Korku o kadar güçlü bir duygudur ki karşısında hiç bir eşdeğer ağırlıktaki duygunun onunla başetmesine imkan ihtimal dahi yoktur. Ve beyin çalışmaya başlar;
1- ya sertleşemezsem
2- ya tam ilişki sırasında iniverirse
3- ya girer girmez hemen boşalırsam
Artık erkekte şehvet sönmeye başlamış ve korkunun egemenliği onun yerini almıştır. Bunun sonucunda ise erkek yatakta kendi bedenini seyreden bir izleyici konumuna düşer. Bir türlü o ana odaklanamaz. Yatağın başucunda, yataktakileri seyreden bir yabancıdır artık. Kısmen büyük bir sorun da yoktur, çünkü kişi hala "seks" yapabilmektedir. Ta ki bir an ya da bir zaman gelene kadar... Bazen tamamen rastlantısal gelişen, basit bir olumsuz deneyim çok büyük bir çığın oluşumunu da tetikleyebilir. Aslında o küçük detay dağın zirvesinden kopan bir taş parçacığıdır. Fakat bir çığın başlamasına sebep olmuştur. Artık bu çığ durdurulamaz, büyür büyür ve erkek o çığın altında kalıverir. Olumsuz düşünceler kademe kademe kişiyi tümden esir almıştır;
1- Son kez seks yaptığımda sertleşememiştim acaba yine sertleşme sorunu yaşar mıyım?
2- Son bir kaç seferdir biraz sertleşme sorunu yaşıyorum; devamı gelecek mi?
3- Artık ben ya hiç sertleşemiyorum ya da ilişki sırasında hemen iniveriyor.
4- Bende sanırım bir sorun var, iktidarsızlık başlıyor
5- Takviye ilaç aldım yine başaramadım ben artık kesin iktidarsızım..
Ve kaçınılmaz son ; orta yaşlarında ilaçlı ya da ilaçsız ciddi bir sertleşme sorunu baş gösteren bir ERKEK. Elindeki "servetin" gidişini an ve an seyreden ve hiç birşey yapamayan bu erkek için bundan sonrasını tahmin etmek güç değildir elbette. Büyük bir yıkım ve depresyon...
Bir kez "iktidarsızım" yaftasını kendine yapıştıran o erkek artık ürolog ürolog gezinmeye başlar. Testler yapılır ona hiçbir şeyinin olmadığı, sorunun "sadece psikolojik" olduğu söylenir. Dert etmemesini, rahat olması gerektiği telkininde bulunulur ve de performans ilaçları reçete edilir. İlaçlar işe yaramadığı gibi ilaca bağımlı kalma hissi de kişinin iç çatışmalarını daha da bir körükler. Anlaşılmayan da işte bu noktadır. Kişi sadece penisini kaybetmemiştir. Asıl kaybettiği şey ise buz dağının altında saklıdır. Erkek tüm eril doğasına olan inancını yitirmiştir. Dolayısı ile ilaçlar ve olayı küçümseyen "kafana takma" tarzı telkinler hiç bir işe yaramaz.
Peki bu erkeği hayata döndürmek ve eril doğasını yeniden ona kazandırmak için ne yapmak gerekir. Yapılacak şey bellidir. Sistemi tümden resetlemek ve daha sağlıklı bir biçimde yeni baştan programlamak. Bunu da ancak cinsel terapi konusunda yetkin ve deneyimli bir doktor veya psikolog başarabilir. Böylesi bir tehditten uzak durmanın yolu ise penis vajina birleşmesine (koitus) aşırı gereksiz bir anlam yüklemeden, hedef skor peşinde koşmadan sadece anı hissederek ve sadece zevke odaklanarak cinselliği yaşamaktır. Çünkü cinsellik çok büyük bir dünyadır ve penisin vajinaya girmesinden ibaret asla değildir. Bunu böyle düşünür ve yaşanarsanız ömrünüzün sonuna kadar aktif ve güzel bir cinsel yaşamınız olabilir. Değilse yukarıda dile getirdiğim kehanetin sizin için de gerçekleşmesi sadece bir an meselesidir.