Teselli Etmeye Çalışırken Bu Sözleri Söylemeyin!
Yazar Aslı Özsoy Yücesan • 19 Aralık 2024 • Yorumlar:
Uzman Klinik Psikolog Aslı Özsoy Yücesan, bağ kurulan, çok sevilen, hayatta büyük anlamlar ifade eden ya da değere sahip olan bir yakını kaybetmenin yaşattığı travmatik durumun içinden çıkabilmek için yas tutmanın gerekli bir süreç olduğunu söyledi. Yas sürecinin genelde 6 ay kadar olduğunu, ancak kişiye göre bir veya bir buçuk yıla kadar çıkabildiğini belirten Psikolog Yücesan, “Bu süreçte fırsat varsa güven duyduğunuz veya huzur bulduğumuz yakınlarımıza sarılmak, kaybın arkasından konuşmak iyi gelebilir” diye konuştu.
“SESSİZCE YANINDA DURABİLİRSİNİZ”
Yücesan, toplumda ölüm haberinin zaman zaman saklandığını, ancak ölüm haberinde aslında yaklaşımın nasıl olması gerektiğine dair, “Bazen ölüm haberinin şokuyla ağlayan, feryat eden kişileri teskin etmeye çalışırken iyi niyetli de olsa o anda kabullenemeyeceği ya da tepki duyacağı sözler söylenmemeli. O kişi ağlıyorsa ağlamasına ya da feryat etmesine izin verilmeli. Kişinin yaşadığı acıyla verdiği tepkileri ifade edebilmesi çok önemli ve bu durum dışardan gelen etkilerle kesintiye uğramamalı. En doğru yaklaşım onun yanında sessiz kalarak ‘ben yanındayım’ duygusunu hissettirmek, gerekirse sarılarak bu duygu güçlendirilebilir” dedi.
“TESELLİ ETMEYE ÇALIŞIRKEN ACILARI KIYASLAMAYIN”
Yas tutan kişinin yakınları tarafından teselli edilmesinin anlaşılır olduğuna değinen Yücesan, “Bazen yakınını kaybetmiş kişiye söylenen teselli cümleleri iyi gelse de bazen de anlamsız ve saçma gelebilir. Teselli cümleleri arasından en yanlış olanı ise diğer kişinin kendi hayatından veya acısından örnek vermesidir. Çünkü herkesin kaybettiği kişi ile yakınlığı, ilişkisi, bağı ve onun yokluğu ile imtihanı kişiye özgüdür. Acılar kıyaslanmamalıdır" ifadelerini kullandı.
Psikolog Yücesan, sağlıklı yaşanmayan yas sürecinin kişiye nasıl zarar verebileceğini de anlattı. Duygu aktarımları olmadığında duyguların bedene yansıyabileceğine işaret eden Yücesan, “Bu kişiler bedensel hastalıklara yakalanabilirler. Bu süreci ertelemek veya bastırmak kişiyi farklı bağımlılıklara sürükleyebilir. Olumsuz duygu durumları artarsa depresyon gibi bazı ruhsal sorunların yaşanması söz konusu olabilir” dedi.
Yas sürecinin kişisel özelliklere bağlı olsa da cinsiyetin etki ettiği davranış farklılıkları olduğunu dile getiren Psikolog Yücesan, bu farklılıkları “Kadınlar dokunma, sarılma gibi sevdikleri kişilerle temas etmeye, kaybın arkasından konuşmaya, eşyalarını saklamaya, anıları çokça yad etmeye, ağıt yakmak gibi dışa vuruma eğilim gösterirken, erkekler bu tip duygu aktarımlarından uzak duruyor, duyguları yansıtamadan daha donuk, durağan bir süreç geçirebiliyorlar. Problem çözme odağında kalarak durumu hemen normalleştirmeye çalışıyorlar” sözleriyle anlattı.
Bu aşamaların aşılmasıyla sürecin tamamlandığını ifade eden Psikolog Yücesan, kişinin kendi başına “kabulleniş” evresine geçemediği, daha çok depresif durumda kaldığı veya ‘artık toparlanmam lazım ama nasıl?’ diye soru sormaya başladığı durumlarda aslında terapiye ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Bu durumda psikologlardan “kayıp ve yas terapileri” alınabileceğini belirten Psikolog Yücesan, “Yas terapisindeki amaç yastaki kişiyi rahatlığa kavuşturmaktan çok; duygularına odaklanan, anılarla olan bağlantıların bizi nasıl etkilediğini fark ettiren, yüzleşmelerin sağlandığı seanslar gerçekleştirilerek 'kabul' ediş ve hayatını sürdürebilme yolları göstermektir” diye konuştu.
Terapinin neler sağladığını anlatan Psikolog Yücesan, “Yas terapisi düşüncelerimizi daha sağlıklı kılar, başka kayıplara karşı tahammülümüzü artırır, başkalarının kayıplarında veya cenaze törenlerinde daha sağduyulu davranmamıza yol açar, kişinin yeni şeylere merakı gelişir, anıları canlı tutup kaybettiği kişiyi daha iyi hatırlayabilir” dedi.
Yas sürecinin genellikle 5 evresi olduğunu anlatan ve bu evreleri sıralayan Psikolog Yücesan, “Kişiler, çok değer verdiği kişinin ölüm haberini duyduğunda ilk tepkileri; kabul etmemek, büyük şaşkınlık, şok, ret ve inkar oluyor. Ancak inkar azaldıkça gerek kendini gerekse başkalarını suçlama ve sorgulamalarda artış yaşanıyor. Sonrasında vaat etme duygusu oluşuyor. Ardından yalnızlıktan korku, ölüm düşünceleri, halsizlik, iştahsızlık, bedensel tepkiler, çaresizlik, anlamsızlık, boşluk, karanlıktan korku ve benzeri tepkiler göstererek depresif davranma durumu oluşuyor. Bu duygusal çalkalanmanın son evresinde ise kabul etme geliyor. Ölümü, sevdiği kişinin bir daha gelmeyeceğini kabul etme, aslında hayatın devam ettiğinin idrak ettiği noktayı oluşturuyor. Bu 5 evreden sonra durumu kabullenmiş, normalleştirmiş olarak hayatlarına devam ediyorlar” dedi.