Türkçe Konuş Anlamıyorum Çok Gücüme Gidiyor! Dili Anlaşılır Kılmak
Yazar M. Abdullah Yılmaz • Psikolog • 1 Kasım 2016 • Yorumlar:
“Ben sorarım ilm-i hikmetten, sen dersin çalmadım kilimi mektepten…”
Hani filmler seyretmişizdir, tiyatrolar izlemişizdir, bizzat kendimiz şahit olmuşuzdur, yanlış anlama
sahnelerine… Türk tiyatrosunda ve sinemasında bir zamanlar en çok kullanılan senaryolardan
birine konu olmuştur bu yanlış anlaşılmak. Bir dönemin filmlerinden yanlış anlaşılmaları çıkarın,
geriye pek bir şey kalmaz. Çünkü hayatın o kadar içindedir ki “Ha, sen beni yanlış anladın!”, hatta
biraz da uzatırız: “Haaaa, sen beni yanlış anladııııın!” Hatta bazen konuşmamızın başına çok
aptalca bir ifade koymaktan vazgeçemeyiz: “Yanlış anlamazsan sana bir şey söyleyeceğim.” Yani
karşımızdakine sen bir salaksın kardeşim lütfen beni yanlış anlama deriz. Karşımızdaki bir salaksa
da salak değilse de bu olaya alınacaktır ve dinlerken söylenenlerin altında bir gizli mesaj var mı
yok mu buna konsantre olmuşken gerçekten anlayamayacaktır. Anlasa da anlamasa da “Ben salak
mıyım?” diyecektir.
Üzerinde duracağımız konu, herkesin çok şey bildiği(!) ama kimin ne kadar bildiğini bilmediği bir
konu. Yazan biri için en tehlikeli kulvarlardan birinde olduğumun farkındayım. Dikkatliyim. Okurken
-alınmayın ama(!)- yazının altında buzağı aramaya çalışırsanız da yapacağım bir şey yok. [Yazarın
notu: şimdi dili anlaşılır kılmaktan bahsediyorsunuz ama ne yapıyorsunuz? Köşeli parantezler,.. Parantez
içinde ünlem işaretleri (sözün tam tersi anlama geldiğini bildirir)… Sözü iki kısa çizgi arasına almalar(cümle
içinde cümlenin biçimiyle ilgisi olmayan ama anlamıyla ilgili bir sözü iki kısa çizgi ya da iki virgül arasına
alırız.)… Hem kardeşim deyimi bilmiyorsan öğren, “yazının altında buzağı aramak” diye bir şey yoktur,
“Öküz altında buzağı aranır… gibi başladıysanız yazıya lütfen bu yazı size göre değil. Lütfen bırakın, başka
bir şey yapın. Bu yazıyı okumakla boşa geçirecek vaktiniz yok sizin.]
Şimdi bir fıkra anlatacağım ama, ya buna bayan okurlarımız alınırsa? Ya da Fıkrada adı geçen
kişi… Acaba bu fıkrayı boş yere mi anlattığımı düşünürsünüz, hadi eğitici bir yanı yoksa bu
anlatacağım fıkranın? Hadi mevzuya “….cuk” diye oturmazsa… Hadi hiç kimse gülmezse… Neyse
hadi anlatayım bari, ama bakın biliyorsanız anlatmayayım, tamam mı?, Neyse fıkra zaten bu
gidişle sadece benim güleceğim, okuyanlarınsa ebleh ebleh bakacağı bir garabete dönmeden şu
fıkrayı anlatayım. Düşünün ki bir fıkra anlatılacak ve bunlar yaşanıyor. Ne yaparsınız arkadaşlar?
Neyse ki ben bu fıkraya böyle başlamıyorum.
Bu örneklemenin ardından bir fıkra gider mi bilmem ama…
“Karı koca evde problemler yaşamaktaydı ve birbirlerine konuşmama cezası uygulamaktaydılar. Aniden
adam ertesi gün karısının kendisini sabah 5:00 da iş için bir uçuşu olduğundan uyandırması gerektiğini
hatırladı. Sessizliği ilk bozan ve kaybeden kendisi olmamak için, bir kağıdın üzerine Lütfen beni sabah
2
5:00’te uyandır yazdı ve notu karısının bulabileceği bir yere bıraktı. Ertesi sabah, adam uyandı ancak saatin
9:00 olduğunu ve uçuşu kaçırdığını fark etti. Çok kızdı, tam karısının onu neden uyandırmadığını soracakken
yatağın yanında bir parça kâğıt buldu. Kağıtta 'Saat 5:00 uyan!' yazmaktaydı”
BÜTÜN BU İLETİŞİM KOPUKLUKLARINDAN KURTULMAK MI İSTİYORSUNUZ?
Hiçbir insan dünyayı bir diğer insanla aynı şekilde göremez, her insan için algılama farklıdır. Ortak
paydalarımız olmasaydı zaten ciddi bir iletişim sorunuyla karşı karşıya kalmazdık. Çünkü iletişim
diye bir şey yoksa iletişim sorunu diye de bir şey yoktur. Her insanın kendine özgü bir yaşam
modeli vardır. Yaşam modeli karşılaştıklarımıza anlam yüklememizi sağlayan şeydir. Neyin
gerçekten önemli olduğunu, neyin dikkate alınması gerektiğini ya da neyin göz ardı edilmesi
gerektiğini insanların yaptıklarının nedenini bizim için hangi seçeneklerin en iyi olduğunu söyleyen
YAŞAM MODELİMİZdir.
Hayatı doğrudan deneyimlemek mümkün değildir, onun bize ait öznel yansımasını deneyimleriz.
Gördüklerimiz, duyduklarımız ve hissettiklerimizi, düşünce ya da yorumlara dönüştürürüz. Hayata
ilişkin düşüncemiz bizim gerçekliğimizdir.
İnsanların birbirlerini anlamalarına engel üç durumdan söz edebiliriz:
1. İnsanların sizin modelinizi anlamalarını engellemek
2. Yaşam modelinizi sınırlı tutmak
3. Yaşam modelinizi çarpıtmak
Bazı insanlar kapalı bir kutudur, gizleyecekleri çok şey vardır. Kendilerine göre söylememeleri
gereken şeyler, söyleyecekleri şeylerden fazladır, bir aşk yaşamışlardır, dünyada onların aşkından
daha büyük aşk yoktur. Onun için anlatamazlar. Hangi kelimeler o yüce duyguyu anlatmaya yeter
ki?… Bu nedenle onları anlamanıza engel olurlar. Karşınızdakini kırmadan, hassas ve anlamanızı
kolaylaştırıcı sorular sorarak bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz. Çünkü, anlaşıldıklarında her
şeyin basitleşeceğini düşünen insanlar (çoğu zaman da zaten gerçekten basittir sorunlar)
anlatmaya başladıklarında bilin ki sizin anlamanızı engellemek, anlattıklarını sınırlandırmak veya
çarpıtmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Aslında böyle insanları anlamak çok da zor değildir.
Anlamanız gerektiğini düşündüğünüz noktalarda anlam kapalılığını giderici sorular sorun. Soruları
sorarken anlattığı şeyi basitleştirdiğinizi ya da basitleştirebileceğine inandığı sorulardan kaçının.
Doğruluk, dürüstlük, iletişimde politik olmamak adına o kadar ciddi hatalar yapılır ki. Siz bunlardan
kaçının.
Anlamamızı zorlaştıran dört önemli dil örüntüsünden bahsedebiliriz:
1. Söylenmeyenler
2. Belirsiz zamirler
3. Belirsiz fiiller
4. Soyutlaştırmalar
İletişim kurarken, söylenmediğini düşündüğünüz konuyu sorabilirsiniz: Diyelim ki kafası karıştığını
söyleyen birine; hangi konuda kafası karıştığını ya da kiminle ilgili olarak kafası karıştığını
sorabiliriz.
Konuşan kişi etliye sütlüye dokunmamak adına belgisiz zamirlere yüklenecektir. İletişim esnasında
anlatmak istediği çok şey vardır ama sizin yanlış anlayacağınızı düşünüyordur ya da alınacağınızı,
rahatsız olacağınızı, sözünü ettiği olumsuzluğun sizin çevrenizden biri ile ilgili olması durumunda
da bu zamirleri belirsiz tutacaktır. Bu durum karşısında yapacağımız şey aslında hiç de zor değildir.
Ama bu haksızlık, diyen biri için, haksızlığın ne olduğunu, kimle ilgili olduğunu sorduğumuzda
sorunu çözeriz.
İletişim esnasında kullanılan fiillerdeki belirsizlikler de dilin anlaşılmasına engel olacaktır. “Geçen
sene büyüdüm.” diyen biri, için nasıl büyüdüğü, uzunluk kısalık bakımından mı, cüsse bakımından
3
mı, sorunların üstesinden gelme bakımından mı büyüdüğü gibisinden birçok belirsizlikler çıkar
karşımıza. Biz bunlardan herhangi birini algılar ve hangi alanda büyüdüğü konusunda yanılabiliriz.
Yanılmak istemiyorsak sorarız. Hangi alanda büyüdün, büyümekten kastettiğin nedir, diye.
Soyutlaştırmalar da bazen iletişimi zorlaştırır.
Sizin anlamanızı zorlaştıracak kişi iki türlü soyutlaştırma yapacaktır: Birincisi belirsiz isimler
kullanarak ikincisi de eylemleri isme dönüştürerek. Eşiniz size “Heyecan bitti.” diyorsa belirsiz isim
kullanarak bir soyutlaştırma yapıyordur. Siz ona: “Eskiden seni heyecanlandıran ve şimdi olmayan
şey ne?” diye bir soru sorarak sorunu somutlaştırmış olursunuz. “Bugün benim için reddedilmelerle
doluydu.” diyen biri de reddetmek eylemini isim (mastar kalıbıyla) yaparak soyutlaştırma yapıyorsa
siz ona: “Gün boyunca ne şekilde reddedildin?” diye sorun. Alacağınız cevaplar çok işe
yarayacaktır.
Bazen “aşırılıklar” bazen “dayatılan sınırlar”, bazen de “dayatılan değerler” yaşantımızı
zorlayacaktır. “Daima acı içindeyim.” diyen eşiniz aşırılık içindedir, bu cümledeki anlamı aşırılıktan
çıkarmaya yönelik sorular sorabilirsiniz. “Patronum ne derse yapmak zorundayım.” diyen bir
arkadaşınız ise kendini dayatılan bir sınırın içine itmiştir. Patronunun dediklerini yapmazsan ne
olur, diye sorabilirsiniz. Politikacıların ahmak olduğunu söyleyen bir dostunuz ise dayattığı bir
değerin kurbanıdır. Ahmak olmayan politikacı olup olmadığını ya da politikacıların ahmak olduğu
sonucuna nasıl vardığını sorarak yardımcı olabilirsiniz.
Hepimiz yaşam modelimizdeki çarpıklıkları sorgulamalıyız:
1. Bazen neden - sonuç hataları yapabiliriz.
2. Bazen karşımızdakinin aklını okuyabileceğimizi düşünebiliriz.
3. Varsayımlarımız ise bizim vazgeçilmezlerimizdir.
Bu söylediğimiz üç noktayı da göz önünde bulundurarak dili anlaşılır kılabiliriz.
Dili anlaşılır kılmak istiyorsak, yaşam modelimizdeki çarpıklıkları sorgulamalıyız. Bazen neden -
sonuç hataları yapabileceğimizi göz ardı etmemeliyiz. Karşımızdakinin aklını okuyabileceğimiz
ukalalığından vazgeçmeliyiz. Varsayımlarımızın bazen bizi yanıltabileceğini unutmamalıyız.