YAS ÇEŞİTLERİ VE TERAPİLERİ

Yazar Zeynep PınarPsikiyatrist • 12 Ağustos 2016 • Yorumlar:

Yas Çeşitleri

Kayıplar, yaşamın doğal bir parçasıdır. Birey kaybın ardından biyopsikososyal bir değişim içine girer ve bu değişim Freud (1917) tarafından yas olarak tanımlanmıştır. Yas, kayıp yaşantısına verilen yeniden yapılanma tepkisi olarak tarif edilebilir. Bu tepkiyle, bireyin kaybedilenle olan ilişkisine yatırdığı enerjisi, kayıp dışındaki yaşama aktarılır. O halde yas tepkisi yaşanması gereken ağrılı bir vazgeçiştir. Freud (1917), bu doğal tepkiye müdahale etmemek gerektiğini öne sürmüştür. Lindermann (1944) ise yasa ruhsal ve bedensel belirtileri olan, kesin, sınırlı bir sendrom olarak yaklaşmıştır ve bu sürece ait beş patognomatik özellik tanımlamıştır.

1- Bedensel sıkıntılar
2- Ölene ait şeylerle uğraş
3- Suçluluk
4- Düşmanca tepkiler
5-Sürüp giden davranış örüntülerinin değiştirilmesi.

Engel (1961) ise, yasın hastalık olup olmadığını sorgularken aslında bu sürecin beklenilenin dışında gelişmesinin bir bozukluğa yol açabileceğini ileri sürmüştür. Engel, yas sürecini üç bolüme ayırmıştır:

1- Şok ve inkâr
2- Kayıp yaşantısının süreç içinde giderek kabul edilmesi
3- Yeniden yapılanma

Bowlby ve Parkes (1970) bu sürece ait dört dönem tarif etmiştir:
1- Anı bir öfke patlamasıyla kesintiye uğrayan genel bir tepkisizlik hali (saatler-günler)
2-Ölenle ilgili arama-araştırma hali (aylarca süren)
3- Dezorganizasyon ve ümitsizlik yaşantısı
4- Yeniden yapılanma ve yasın tamamlanması

Her ne kadar, araştırmacılar birbirine benzer süreç modelleri tanımlasa da, yas sürecinde bireysel farklılıklar vardır. Bu farklılık biyopsikososyal faktörlerle belirlenir. Kişinin baş etme yetenekleri, kişilik yapısı, yaşam deneyimleri, sosyal destek sistemleri, kişilerarası ilişkileri, ölen kişinin bireyin hayatındaki yeri ve anlamı; bu sürecin doğasını, gidişatını ve işlevselliğini belirler.
Yas sürecinde bireysel faktörler kadar kültürel faktörler de önemlidir. Bizim toplumumuzda ölümün arkasından birtakım dini ve kültürel ritüellerle kayıp yaşantısı yakınlar arasında paylaşılır. Kaybın olduğu günden başlayarak 7., 40., 52. günlerde paylaşılarak yaşanılan ritüeller süreç için kolaylaştırıcı faktörlerdir. Ortalama 6 ay-1 yıl arası yaslı kişinin desteklenmesi, sorunlarının paylaşılması söz konusudur. Ama bir taraftan da yıldönümleri gibi günler de bireyi bir kez daha zorlar. Diğer kültürlerde de buna benzer onarıcı ve destekleyici tutum ve inançlar yaşanmaktadır. Genel olarak yas sürecinde birey birkaç hafta içinde iş yaşamına dönebilir, birkaç ay içinde sosyal rolleri ile denge kurmaya ve yaklaşık 6 ay-1 yıl içinde de yeni ve sağlıklı ilişkilerle hayatına yeni bir yön vermeye başlayabilir.

Patolojik Yas Kavramına Yaklaşım
Yas süreci, birey, enerjisini kayıp dışındaki yaşama yeterli olarak aktardığında tamamlanır. Bu yas sürecinin işlevselliğine işaret eder. Ancak süreç işlevselliğini kaybederse ya da beklenilenin dışında gelişirse patolojik yastan bahsedilir. Patolojik yas, komplike yas, anormal yas, atipik yas, çözülmemiş yas terimleriyle bugüne kadar birçok ifadenin kullanıldığı bu durum Lindemann (1944) tarafından şu şekilde sınıflandırılmıştır:

1) Gecikmiş yas tepkisi: Bireyin tepkisinin gecikmesi, beklenilen zamandan sonra ortaya çıkmasıdır. Anormal davranışlar içermez.

2) Çarpıtılmış yas tepkisi: Kişinin beklenenden fazla aktivite göstermesi, ölenin şikayetlerini taklit etmesi, psikosomatik durumların ortaya çıkması (ulseratif kolit, romatoid artrit gibi), kişiler arası ilişkilerde bozulma olması, belirli kişilere beklenilenin dışında düşmanca tutum sergilemesi, kabul edilemeyen öfke ve düşmanca duygularla baş edebilmek için robot gibi davranması, sosyal ilişkilerinde yetersizlik gözlenmesi, ekonomik ve sosyal alanda kendine zarar verici davranışlar sergilemesi, intihar riski yüksek olan ajite depresyon tablosunun ortaya çıkması gibi durumları kapsar.

Daha sonra patolojik yasla ilgili olarak üç ayrı tip belirlenmiştir:
1- Kronik yas tepkisi
2- Hipertrofik yas tepkisi
3- Uzamış yas tepkisi



Travmatik Yas Kavramına Yaklaşım

Horovvitz (1997), patolojik yasın bir tür strese yanıt sendromu olduğunu ileri sürmüştür. Patolojik yasta ortaya çıkan inkar, kızgınlık, şok, kaçınma, tepkisizlik, bir geleceğinin olmadığı hissi, güvenliğinin parçalandığı hissi semptomlarının, travma sonrası stres bozukluğu semptomları ile benzerliğine dikkati çekmiştir. Bundan dolayı Horovvitz ve Prigerson (1997), patolojik yas için travmatik yas teriminin kullanılmasını önermişlerdir. Buradaki travma kelimesi, ayrılık yaşantısının travmatize edici potansiyeline de işaret eder. Böylece travmatik yas teriminin, patolojik yastaki hem travmatik yaşantı semptomlarını hem de ayrılık yaşantısının ortaya çıkardığı semptomları tanımlayabileceğini ilen sürmüşlerdir. Diğer taraftan Raphael ve Martinek (1997), travmatik yas teriminin; ölümün deprem, fiziksel saldırı gibi travma sonrası stres bozukluğu tanı kriterlerinde tanımlanan travmatik yaşantılarla olması durumunda ortaya çıkan patolojik yas için kullanılmasını önermişlerdir.

1997’de oy birliği ile oluşturulup 350 vakada özgüllüğü ve duyarlılığı saptanarak tekrar şekillendirilen tanı kriterleri şunlardır (Prigerson):

– Birey kendisi için önemli bir yakınını kaybetmiştir
– En azından aşağıdaki belirtilerden üçü zaman zaman ortaya çıkar
Ölenle ilgili istenmeyen tekrarlayıcı düşünceler
Ölen kişiyi istemek
Ölen kişiyi aramak ölümle ortaya çıkan yalnızlık
– Aşağıdaki belirtilerden en az dört tanesi çoğu zaman ortaya çıkar
Gelecekte hiçbir şeyden sonuç alamayacağım hissi ya da genel bir amaçsızlık halı
Öznel olarak uyuşukluk, tepkisizlik hissi ya da emosyonel yanıt yokluğu
Ölüm gerçeğini kavramada zorlanma (inanmama)
Hayatın anlamsız ve boş olduğu hissi
Kendine ait bir parçasının olduğu hissi
Var olan inandığı dünyanın parçalanması (güvenlik kaybı, kontrol kaybı hissi)
Ölen kişiye ait semptomların devam ettirilmesi ya da ölen kişiyle ilişkili zarar verici davranış sergileme
Artmış uyarılmışlık hali, tilkilerinde kırıcı olma ya da ölümle ilgili aşırı öfke duyma
-Semptomların en azından iki aydır var olması gerekir (Horovvitz’e (1997) göre ise 14 aylık bir süre gerekmektedir).
-Var olan tablo, bireyin sosyal ve mesleki yaşamında ve diğer önemli alanlarda belirgin olarak fonksiyon kaybına yol açar.

Travmatik yas ve travma sonrası stres bozukluğunun ayrı birer klinik tablo olduğunu ileri süren araştırmacılar, her iki durumun birlikte bulunabilirliği olasılığının yüksek olduğunu, klinik ayırıcı tanının hastaya yaklaşımı değiştirebileceğini, ve yine her ikisinin de birer travmatik strese yanıt tipi olarak travmatik spektrum bozukluklarına yaklaşımda yeni bir kapı açabileceğini de öne sürmüşlerdir. Sonuç olarak bu yeni yaklaşım, patolojik yas vakalarının erken saptanıp, ayırt edilmesini, böylece daha erken ve özgün tedavi olmalarını ve bu tablonun sıklığını, risk faktörlerini, prognozunu, nörobiyolojisini ve korunma yollarını araştırmayı kolaylaştırabilir



Kayıp, Yas, Patolojik Yas

Yas, yaşam boyu geri döndürülemeyen, derinden etkileyen bir kayıp karşısında verilebilecek en doğal tepkidir. Sevilen birinin kaybı durumunda normal ve yaşanması gereken bir dönemdir. Ölüm yaşam döngüsünde kayıp yaşantısı olarak bireyde değişime, yeniden yapılanmaya yol açar. Bu tepkiyle bireyin kaybedilene yatırdığı enerjisi yeniden yaşama aktarılır Doğal yas tepkisi gerekli ve yaşanması gereken bir süreçtir. Bu süreçte: Şok Öfke ve İnkar, Tanrıyla pazarlık , Depresyon, Kabul ile yeniden yapılanma ve yasın tamamlanması yaşanır. Kaybedilen kişinin bireyin hayatındaki anlamı, kaybın şekli, beklenip beklenmediği ,kişinin bireysel özellikleri, baş etme becerileri, deneyimleri, yakınlarıyla ilişkileri, yas sürecini etkiler . Ayrıca kültürel faktörler de önemlidir. Örneğin birçok kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de süreci kolaylaştırmaya destek veren ritüelistik davranışlar vardır. Ölünün arkasından toplanılır, ağıtlar yakılır, dualar edilir, her gelenle duygular tekrar tekrar paylaşılır. Yas evine yemekler getirilir ve kayıp yaşayan aile yakınları yalnız bırakılmaz. Ortalama 6 ay-1 yıl yaslı kişi yakınları tarafından desteklenir. Bunlar onarıcı, süreci kolaylaştıran faktörlerdir. Ancak kişinin acısını görmezden gelmeye çalışmak, yaşanması gereken kederi yaşatmamaya çalışmak doğru değildir. Kişi yasını yaşamalı, keder hissetmeli ve ağlamalı, içinde tutmamalıdır. ”Ağlama, ağlarsan hasta olursun, öbürlerini üzersin, belli etme, ölenle ölünmez, ağlayınca geri mi gelecek” gibi söylemler kayıp yaşayan kişinin yas sürecine engel olan hatalı yaklaşımlardır. Kaybedilen kişinin resimlerini kaldırmak, kayıpla ilgili konuşmamak gibi tutumlar da yas sürecinin sağlıklı yaşanmasını engeller. Çoğunlukla yaslı birey birkaç hafta içinde iş yaşamına dönmek zorundadır. Doğal yas tutma süreciyle kişinin yaklaşık 6 ay-1 yıl içinde sağlıklı ilişkilerle yaşamına yeniden yön vermeye başlaması beklenir. Yas süreci, birey enerjisini yaşama yeterince aktardığında tamamlanır Özlem ve güzel anların zihinde canlanması doğaldır. Kaybedilen kişi kayıptan 3-6 ay sonra sürekli acı, aşırı üzüntü, çökkünlük gibi duygularla hatırlanmaya , değişmeden devam ediyorsa, duygularda değişim ve kabullenme olmuyorsa, travmatik etki bıraktığı ortaya çıkar. Bu uzayan süreçler yasın patolojik hale gelmekte olduğunu düşündürmeli ve müdahale edilmelidir. Patolojik Yasta; yas tepkisinde gecikme , ölenin şikayetlerini taklit etme, psikosomatik belirtiler , düşmanca tutum ya da öfke ve düşmanca duygularla donmuş gibi davranma, sosyal ilişkilerde bozulmalar, kendine zarar verici davranışlar, İntihar riski, ağır depresyon ortaya çıkabilir. Patolojik yasta ortaya çıkan şok, inkar, kızgınlık , kaçınma tepkisizlik, bir geleceğinin olmadığı hissi, güvenliğinin parçalandığı hissi semptomlarının, Travma Sonrası Stres Bozukluğu semptomları ile benzerliği görülmüş ve patolojik yas için travmatik yas teriminin kullanılmasını önerilmiş. Kişi uzun süredir hayattan keyif alamıyor, ölen kişi ölmemiş gibi davranıyor, yaşam kalitesini, standartlarını kaybediyor, kişinin öldüğünü kabullenmiyorsa kesinlikle bir uzman yardımı almalıdır. Patolojik yas yaşamsal sorunlar ve yaşam kalitesinde belirgin gerilemeye neden olduğu için doğru tanınmalı ve tedavisi sağlanmalıdır. Psikoterapilerle yas reaksiyonunun tamamlanmasına destek olmalı, yerine göre ilaç tedavisi ile de destek verilmelidir. Yas ve depresyon birçok yönden benzerlik gösterir. Ancak yas normal bir süreçtir ve bir hastalık değildir. Yas sürecindeki kişi depresyon belirtileri gösterse de, destekle çökkünlük belirtilerinde azalma gözlenir. Belirtiler yavaş yavaş azalır ve ortadan kalkar. Depresyonda ise zamanla duygularda değişiklik görülmez. Yasta sevilen kişinin kaybı var ve bu olay sonucunda beklenen bir kötü hissetme durumu vardır. Depresyonda ise kaybedilen kişi ile ilgili depresif duygular geçmediği gibi kötü hissetme hali yaşamın birçok yönüne yansır. Çocukların yas tepkisi, erişkinlerden farklıdır. Çoğunlukla, hiçbir şey olmamış gibi tepkisizlikle aşırır tepkisel davranma şeklinde gidip gelmeler olur. Erişkinler, çocukların sonradan verdikleri tepkileri anlayamayabilir, yanlış anlam verebilirler ve çatışmalar ortaya çıkabilir.. Ebeveynle çocuğun yas süreçlerinin farklı dönemlerde yaşanması sıklıkla yaşanır. Sağ kalan ebeveyn yasını tamamladıktan sonra çocuğun gecikebilen yasını yaşayabilmesi için sabırlı olmalı, çocuğun yasının tamamlanmasına yardımcı olmalıdır. Bu dönemde çocuğun diğer ebeveyni ve yakınlarına büyük sorumluluk düşer. Çocuğuyla şiddetli çatışmalar baş gösterdiyse gecikmeden destek alarak zaten travmatize olmuş çocuğun ikinci kez travma yaşamasını engellemelidir. Bazı çocuklar, ebeveynlerinin kaybını telafi etmek için ölen ebeveynin rollerini üstlenebilirler. Böyle bir durum, çocuğun yaşından erken sağlıksız bir olgunlaşma sürecine girmesine neden olabilir. Aileler bu durumu teşvik etmekten kaçınmalıdır. Çocuğun ölen eşin davranışlarını taklit etmesi bazen yaşayan ebeveynin hoşuna gider ve bu hoşnutluğunu çeşitli yollarla ileterek pekişmesine yol açabilir. Bazen de ebeveyn, çocuktan ölen eşin yaptığı işleri üstlenmesini ister. Bu durum da, çocuk için gelişimini engelleyen zararlı bir etki yapacak, sahte bir iyilik görüntüsüne neden olacaktır. Ölüm dışındaki bazı önemli kayıplar da duygusal anlamı nedeniyle yas reaksiyonu gelişmesine neden olur. Yas reaksiyonu bu durumlarda da gerekli ve normaldir. Eş veya Sevgiliden Ayrılma, İş kaybı, Servet Kaybı (İflas) ve Göç, Muhit Değiştirme durumlarında kaybedilenlerin kabulü için bir yas süreci gerekir. Bu durumlarda yine yas patolojik hale gelmişse uzman yardımı ve tedavi gerekir. Eş ya da sevgiliden ayrılmak aynı bir yakının kaybı gibidir. Bu defa kayıp ölüm yoluyla değil ayrılıkla yaşanmıştır. Yine bir yas reaksiyonu görülür.. Öncelikle olaylara inanamaz, şok ve şaşkınlık, ardından öfke ve pazarlık evresi gelir. Öfke döneminde onun sevmediği yanlarını büyütür. Sonra gelen pazarlık aşamasında “Keşke şöyle yapsaydım ya da yapmasaydım?” gibi hesaplaşmalar yapılır. Kaybın iyice fark edilmesi ile çökkün, depresif duygulanım yaşanır. Sonunda, kabullenme ve yeniden hayata dönüş olur. Kişi, eski anıları hatırladığında burukluk hisseder, ancak yaşamına devam eder. Güçlü duygu yatırımı yapılmış bir ilişkiden ayrılmada yas tutulması önemlidir. Ancak bu süreç uzar , duygusal aşamalardan birinde takılma olursa ayrılığın travmatik etkisi oluşmuş demektir ve psikolojik sorunlar ortaya çıkar. Bazen kişi ayrılık acısına dayanmak için hemen yeni bir ilişkiye başlar. Bu yas sürecini engeller , olumsuz duygu yükünün birikimi çoğunlukla başka psikolojik sıkıntılar şeklinde açığa çıkar. ‘Onsuz yapamam, ölürüm, dayanamam, asla başkasını sevemem’ cümleleri kişinin ayrılmaya ve reddedilmeye dayanma kapasitesinin az olması, aşırı duyarlılık, kırılganlık gibi etkenlerle psikolojik sorun gelişme ihtimalinin yüksek olduğunu ortaya koyar . Ayrıca ayrılığın travmatik etkisinin boyutu, ilişkinin yapısı, süresi, sonlanma şekli, terk edilmek, başka biri nedeniyle terk edilmek, ayrılık nedenlerinin konuşulmaması ya da ikna edici sebepler ortaya konmaması gibi durumlar yaşanan yas sürecini etkiler. Takıntılı aşk olarak bilinen bağlanma biçimi ayrılık sonrası oluşan psikolojik rahatsızlıkların en yoğun yaşanmasına neden olur. Depresyon, anksiyete bozukluğu ve alkol ve madde kötüye kullanımı sık rastlanır. Bireysel veya grup terapileri ile psikoterapide; erken dönem ayrılık travmaları ve ilişki sürecinde ve ayrılık döneminde yaşanmış olan travmatik deneyimler çalışılır. Psikolojik zorlanmalar giderek azalır, kişi hayatını ayrılık acısından bağımsız yaşamaya ve kendini yeni bir ilişkiye hazır hissetmeye başlar. EMDR, diğer bir çok psikolojik travma yaşantısında olduğu gibi ayrılık sorunlarının tedavisinde de oldukça etkili ve hızlı bir yöntemdir. İş kaybı hayattaki ilk üç stresten biridir. Kişinin uzun süredir üzerinde yatırım yaptığı bir şeyi kaybetmesidir. Kişinin sevdiği bir kişiyi kaybettiğinde hissettiği duyguya benzemektedir. Yine bir yas süreci yaşanır. İşini kaybeden veya kaybetmeye riski yaşayan kişi, bir çok yoğun olumsuz duygu yaşayabilir .İş kaybı, çoğu zaman geçmişte yaşanan travmatik deneyimleri tetikleyebilir. Terapide, erken travmatik deneyimler çalışılır. ” yetersizim, başarısızım” şeklindeki olumsuz düşüncelerinin yarattığı duyguların belirlenmesi, düşüncelerin, duyguların yeniden yapılandırılması hedeflenir.




Yas; insanın kayıplara verdiği doğal ve evrensel bir yanıttır. Yas denilince aklımıza sevdiğimiz bir kişinin ölümü sonrası yaşadıklarımız gelse de, yas değer verilen her türlü nesnenin kaybıyla ilgili olabilir.
Yas dilimizde tek kelime gibi görünse de aslında bir çok süreci ve durumu içinde barındırır. Bunu, ingilizcede kullanılan kelimelere baktığımızda daha net görebiliriz. Örneğin;
Kayıp (İng: Bereavement) : Ölüm sonucu kayıp yaşama durumu
Matem (İng: Mourning) : Kayıp sonrası, kültürel ve sosyal geleneklerin de içinde bulunduğu uyum sağlama süreci
Yas: (ing: Grief) : Herhangi bir kayba verilen duygusal tepki
Beklenen yas (İng: Anticipatory grief): Beklenen kayıptan önce yaşanan üzüntü.
PATOLOJIK (HASTALIKLI), KOMPLIKE VEYA UZAMIŞ YAS
Kayba verilen, ruhsal ve/veya fiziksel sağlık sorunlarının da eşlik ettiği, anormal duygusal tepki dir. Patolojik yası anlamak için normal yası da anlamak gerekir. Genel olarak normal yas tepkisi şu şekilde gözlenir;
1) Şok ve inkar : Kaybın hemen arkasından yaşanan şok ve hissizlik dönemidir. Bu dönemde inkar ve inanmama gözlenir.
2) Kızgınlık ve isyan : Bu dönemde kaybeden kişiye özlem kızgınlıkla kendini gösterir, kişi her yerde kaybettiğini arar.
3) Pazarlık : Bu dönemde kişi Tanrı ile pazarlık etme girişimlerinde bulunur. Bu aşamada temel düşünce “başıma gelenleri kabul edeceğim ancak bazı şartlarım var” şeklindedir. Artık kayıp kabul edilmeye kayıp sornası hayatın koşulları gözden geçirilmeye başlanmıştır.
4) Depresyon : Kişi kendini büyük bir boşlukta gibi hissedebilir. Ruh halinde düzensizlikler, yalnızlık duygusu, sosyal çevreden uzaklaşma görülebilir. Bununla birlikte ağlama ,iştah bozuklukları , kayıptan önceki gibi iş yapamama görülebilir. Bu belirtiler bireysel farklılıklarla kişiden kişiye göre değişebilir.
5) Kabullenme: Kişi yaşanılan kaybı kabullenir ve eski yaşamına geri döner.
Yas tutma süreci; yaşanılarak tamamlanması gereken normal bir süreçtir. Normal yas sürecini yaşayamayan kişilerde ikincil ruhsal ve bedensel sorunlar gelişebilir. Kaybın sosyal olarak inkarı, ölen kişinin son hastalığına ait bedensel şikayetlerin ortaya çıkması ve bu nedenlerle psikiyatri dışı hekimlere başvuru, sosyal çevre ilişkilerinde bozukluk veya gerileme, duygusal olarak donuk tepkiler verme, sosyal olarak uzaklaşma, iş yaşamı ve sosyal hayatıyla ilgili kararsızlık veya yanlış kararlar, ölenin eşyalarının saklanması, sık sık mezara gitme, ölenle ilgili konular konuşulurken ağlama ve 6 ay süre ile bu sıkıntıların devam etmesi “patolojik (normal olmayan /hastalıklı) yas” ı düşündürür.
NORMAL YAS İLE PATOLOJİK YAS NASIL AYRILIR?
Genel olarak bakıldığında, normal yastan patolojik yası ayıran durum, kişinin beklenenden uzun süre yas yaşaması ve bu yas tepkilerinin, içinde yaşanılan kültürde normal karşılanmayacak derecede olmasıdır. Patolojik yas; aşırı suçluluk hissi ve kendini suçlama, değersizlik hissi, yaşamın gereklerini uzun süre sürdürememe, ve hatta intihar düşüncelerinin de varlığıdır. Bunlar normal bir yas sürecinin bulguları değildir ve genellikle tedavi gerektirirler.
Patolojik yas; süresi ve kişinin gündelik yaşam işlevselliğine etkisinden çok ölenle ilgili aşırı uğraşın yoğunluğu ile bağlantılıdır. Sürekli, rahatsız edici aşırı uğraşın, eşlik eden yoğun üzüntüyle bir yılı aşkın sürmesi tedavi gerektirir. (Süre konusunda araştırmacılar arasında bir fikir birliği yoktur.)
Normal yas süreci, kişi enerjisini kayıp dışındaki yaşama yeterli olarak aktardığında tamamlanır. Bu, yas sürecinin işlevselliğine işaret eder ancak süreç işlevselliğini kaybederse ya da beklenenin dışında gelişirse patolojik yastan bahsedilir.
Patolojik yas, kayba verilen aşırı tepkinin belirtileri ile kategorize edilebilir yani kişinin nasıl tepki verdiğine göre yasın tipi de değişebilir. Patolojik yası olan çoğu insan normal yas tepkileri ile ilerler fakat bu tepkiler çok daha uzun ve derindir. Bu nedenle, şimdilerde uzmanlar “Uzamış yas bozukluğu” diye bir tanı kategorisi geliştirilmeye çalışmaktadırlar. Şimdilik patolojik yas tanımı; kayba karşı duyulan özlemin yoğunluğu, ölümü kabul etmede güçlük, ölümden beri kimseye güvenememe, aşırı acı çekme, günlük hayatına devam edememe, ölüyle ilgili tekrar eden rüya ve kabuslar, duygusal olarak hiçbir şey hissedememe ve kimseye bağlanamama, hayatın anlamsızlığını düşünme, geleceğin boş olduğunu hissetme, kaybı hatırlatan her şeyden kaçma, kendinin daha az farkında olma ve bu belirtilerin 6 aydan uzun sürmesi, gibi belirtilerle tanımlanmaktadır.
PATOLOJİK YAS TİPLERİ
Karışık yas: Kişinin yaşadığı kaybın ardından en az 6 ay geçmesine rağmen kayıp yaşayan bireyin, yaşam alanlarındaki işlevselliğinin giderek bozulması sonucu oluşan bir sorun olarak nitelendirilmektedir. Karışık yas kendini, Kronik yas, gecikmiş yas, abartılmış yas, maskelenmiş yas ya da patolojik yas gibi çeşitli biçimlerde göstermektedir. Bireyin yas tepkileri uzun süredir devam etmekte ve kayıp sonrası oluşan acı derinleşerek artmaktadır.
Engellenmiş yas: Yasa verilen tepkinin normalden az veya hiç olmaması durumudur. Genellikle hatırlatıcı her şeyden kaçınma ile görülmektedir. Bu yas tipi yaşlılarda ve çocuklarda daha çok görülmektedir. Çevresel etkenlerin dışında; Kişinin çocuklukta ebeveynle kurduğu bağın kaçıngan bir stilde olması nedenler arasında görülebilir.
Uzamış yas: Yas tepkilerinin kayıptan uzun bir süre sonra görülmeye başlanmasıdır. Kayıptan sonra uzun bir süre kişide duygusal olarak donukluk hakimdir.
Hipertrofik/aşırı büyüyen yas: Yaşanan acı, çok büyük duygusal bir acıdır ve bu nedenle ne kadar süre yaşanabileceğini söylemek güçtür. Genellikle 3-4 ay sonra yoğunlukta azalma görülebilir. Erken dönemde yaşanan aşırı yoğunluktaki yasın sonrasında yoğun strese, hatta ağır (majör) depresyona neden olabileceği düşünülmektedir.
Kronik yas: En sık görülen çeşittir. Tekrar tekrar özlem ve üzüntü duygularını yaşayan kişi ölen kişiyi kafasında yüceltmekten kendini alamaz, yine ne kadar sürünce kronik denilebileceği konusunda görüş birliği yoktur.
Travmatik yas/Komplike yas: Travma: Bireyin kişiliği ve ruhsal yapısı üzerinde şu veya bu ölçüde kalıcı etki bırakan olağan dışı felaket niteliğinde bir yaşantının anılarından kaynaklanan rahatsızlık durumu olarak tanımlanır. Böyle olayların (travmatik olay) yol açtığı hastalık durumuna da Travma sonrası stres bozukluğu denir. Travmatik yas ise; Zamansız ve beklenmedik bir anda ve özellikle şiddet ya da korkunç bir olay sonucu meydana gelen ölümlerin ardından bireyde oluşan tepkiler ve bu tepkilere bağlı olarak, bireyin yaşam alanlarındaki işlevselliğinin önemli derecede olumsuz etkilenmesi olarak tanımlanır. Travma ve kaybın, birey üzerinde yarattığı ikili etki, birey için temel bir psikolojik yük olmakta ve bireyin değerlerini, beklentilerini, dünyayı algılama biçimini ciddi oranda zorlayarak yas tepkilerinin bitirilme süresini uzatmaktadır. Ayrıca, travmatik yas yaşayan bireylerde, yaşadıkları travmaya bağlı olarak travma sonrası stres bozukluğu gelişebilmektedir.
Patolojik yasta ortaya çıkan inkar, kızgınlık, şok, kaçınma tepkisizlik, bir geleceğinin olmadığı hissi, güvenliğinin parçalandığı hislerinin travma sonrası stres bozukluğu belirtilerine benzemesinden dolayı şimdilerde travmatik yas tanımı kullanılması önerilmektedir. Buradaki travma kelimesi, ayrılık yaşantısının kişiyi travmatize edici(travmayı tekrar yaşatıcı) özelliğine de işaret eder. Böylece travmatik yas teriminin, patolojik yastaki hem travmatik yaşantı belirtilerini hem de ayrılık yaşantısının ortaya çıkardığı belirtileri tanımlayabileceği düşünülmektedir.
YAS SÜRECİ VE KAYBA YÖNELİK UYUMU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1- Ölen kişinin kimliği
2- Ölen kişi ile ilişkinin doğası
3- Ölüm biçimi
4- Geçmiş kayıpların varlığı
5- Kişilik özellikleri
6- Sosyal destek
7- Yas sürecinde oluşan sıkıntılar
PATOLOJİK YASTA TEDAVİ YÖNTEMLERİ
YAS TERAPİSİ:
Danışanın kayıpla ilgili çözülmemiş duygularını çözmek ve yası tamamlama sürecinde, kişinin sıkıntılarıyla başa çıkma becerilerini arttırmak ve normal hayata dönmesini sağlamak amaclarını taşır. Komplike yas belirtilerini azaltmak bu sayede mümkün olur. Komplike yas ağır yaşanan ve işlevsiz davranışların göründüğü ve matemi yaşayıp tamamlama sürecine gitmeyi engelleyen bir durumdur. Bugün normal ve anormal yas ile uzamış ve komplike yas arasında bir devamlılık bulunmaktadır. Patoloji tepki, süresi ve bazı davranışların yokluğu ile ayrılır. Yas terapisinde kişinin yasını anlamlandırması ve ayrılma çatışmasını çözmesi sağlanır. Çatışma çözülmeye çalışılırken, kişinin daha önceden yaşadığı ve kaçtığı duygularda gündeme alınır. Bunu başarmak için terapist sosyal destek de sağlamalıdır. Yas çalışmasında özellikle kişinin yas tutmasına izin verilir ve buna ortam sağlanır buna yönelik çevre düzenlemesi yapılır.
Kullanılan teknikler: Davranış düzenlemesi ve bilişsel yeniden yapılandırma gibi bilişsel davranışçı metodlar kullanılır. Bu yöntemlerle kişinin gerçeğe uygun olmayan “izin verme” inançları (kişi ölüye bir türlü izin veremez) yerine işlevsel inançlar koyulmaya çalışılır. Yas terapisinde kayıpla ilgili anılar, tamamlanmamış görev değerlendirmeleri yapılırken anılar tarafından izin verilmeyen duyguları yaşamada eksiklik ile başa çıkma, ölenden sonra bağlı olunan objeyi araştırma ve etkisiz hale getirme (bazı danışanlar, kayıptan geriye kalan objelerden bazılarını ilişkiyi koruma amacıyla saklarlar), kaybın sonu hakkında bilgilendirme, yas hakkındaki fantezilerle başa çıkma ve sonuç olarak danışanın “hoşça kal” demesini, kişinin ölenle vedalaşması sağlanmaya çalışılır.
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ:
Biliş: Zihinsel olarak bilme anlamını taşır. Bilişsel terapi de bu bağlamda kişinin düşünceleri ile uğraşır. Bilissel davranışçı terapi; işlevsel olmayan yani günlük hayatta işe yaramayan düşüncelerimizin, duygu ve davranışlarımızı etkilediğini söyler. Bu işlevsiz düşüncelere de “çarpıtılmış düşünceler” adını verir. Terapide bu düşünceler ve inançlarımızı yani temeldeki, kendimiz, dünya ve diğerleri hakkındaki görüşlerimiz değiştirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılır. Bu bakış açısıyla; kayıp kişinin kontrolünde olmayan, kaybedilenle ilgili inançlarını, duygularını ve davranışlarını değiştiremeyeceği bir olaydır. Yas ise sadece duygusal değil aynı zamanda bilişsel ve davranışsal bir adaptasyon sürecidir. Ölüm gibi bir olayda duygular, sadece düşüncelerden çok daha ön planda görünür. Bu nedenle diğer yaklaşımlar duyguyu ve duyguyu yaşamayı ön plana alırken bilişsel terapi kişinin duyguları, davranışları, kişinin kendi hakkında, dünya hakkında ve gelecek hakkında düşüncelerinin değerlendirmesi arasındaki bağa dikkati çeker. Ölüm bireyde bu çok temel olan dünya ve diğerleri hakkındaki noktayı yaralar. Bilişsel yaklaşıma göre patolojik yas, aşırı duygusal tepkiyle birlikte, bu çarpıtılmış düşüncelerden şekillenir. Örneğin: yas tutan kişi çarpıtılmış düşüncesiyle, ölümün ardından “bana bunu nasıl yaptı”, “onun hayatını kurtaramadığım için suçlu ve değersizim diye düşünebilir veya ölümü değersizliğinin onaylanması olarak görebilir.” diye düşünebilir.
Kullanılan teknikler: Travma sonrası stres tedavisinde kullanılan tekniklerden yararlanmanın yanı sıra özel olarak, rahatsız eden duygu ve davranışa yol açan düşünce şeklinin değiştirilmesi olarak adlandırılan bilişsel yeniden yapılandırma, otomatik/çarpık düşünce ve temel inanç değiştirme, yaklaşımın ana hedefidir. Yas yaşayan kişide sık görülen bir diğer işlevsiz düşünce biçimi: “Eğer hayatım alıştığım gibi yolunda olmayacaksa, mutlu olamam ve kendi başıma yeterli olamam”. Yas la çalışırken kişilere bundan sonra hayatının aynı olmayacağını fakat bunun gibi zor olaylarla geçmişte baş ettiklerini ve şimdi de baş edebilecekleri hatırlatılmalıdır bu nedenle başa çıkmak için kullandıkları yolları tekrar ve yeterli düzeyde kullanmaları için yardım edilmelidir. Kaybın anlamı ve kayba yapılan atıflar tartışılarak, onu bırakmak ile kaybı unutmak arasındaki ayrım yapılarak, normal hayat düzeni içine kayıpla ilgili aktiviteleri (mezara gitme, albümlere bakma) bütünleştirerek, işlevsiz anıları, değerli anılarla yer değiştirerek uyum sağlayıcı bir başa çıkma sağlanabilir.


Yas tutan bireylere yaklaşım
Normal yas sürecindeki bireylerin bir uzmandan yardım almaları genellikle gerekli değildir. Çoğunlukla sosyal desteğin yeterli olması bu sürecin yaşanmasını kolaylaştırır. Patolojik yas belirtileri varlığında ise, yasın sağlıklı olarak tamamlanabilmesi için yardım almak zorunludur. Yas tedavisi, kaybın sonrasında ayrılıkla ilgili yaşanan çatışmaları çözümlemeyi ve yas sürecine uyuma ilişkin temel görevlerin tamamlanmasını amaçlar. Yas tedavisi genellikle bireysel görüşmeler ile yürütülür. Terapi zaman sınırlı olup, genellikle haftada bir görüşme şeklinde, 8-10 görüşmede sonlandırılır27. Yastaki bireye yaklaşımda temel ilkeler aşağıda sunulmuştur:
Geride kalan kişinin kaybın gerçek olduğunu anlaması sağlanmalıdır.
Bireyin duygularını tanıması ve bunları ifade etmesi kolaylaştırılmalıdır.
Kaybedilen kişiye yönelik uygun bir anı formasyonu oluşturması sağlanmalıdır.
Kaybedilen kişi olmaksızın hayatını devam ettirmesini desteklenmelidir.
Yas sürecinin gelecek yaşam planlarını ve etkinliklerini olumsuz şekilde etkilemesi önlenmelidir.
Özellikle kayıptan sonraki ilk yıl boyunca kritik zamanlarda geride kalanlara sürekli destek sağlamalıdır.
Çocuklara kaybın ardından gündelik hayatındaki değişimlerin ne olacağı açık bir dille anlatılması gereklidir. Geride kalan ebeveyn ve diğer aile yakınlarının bu yaşam değişimlerine ilişkin çocuğun kaygılarını azaltmalıdır. Normal yas sürecinde çocukların suçluluk duygularına kapılması olağandır. Bu nedenle, bu ölümün onun davranışlarından bağımsız olduğu ve sorumlu olmadığı özellikle vurgulanmalıdır. Geride kalanların kaybın ardından gelişen kendi duygularını paylaşması çok önemlidir. Böylelikle, çocuğun yas tepkilerini anlamlandırması kolaylaşır. Sevilen birinin kaybı sonrasında çocukların yoğun duygular ile baş edebilmesi güçtür. Çocuk ve ergenlerde gelişim dönemleri ile uyumlu yas tepkileri gelişir. Kimi yatak ıslatma, parmak emme vb. regresif belirtiler sergilerken, kimi de öfke patlamaları ve riski davranışlar gösterebilir. Ayrıca, çocukların ölüm kavramını anlamaları bilişsel gelişim düzeyine göre değişmektedir. Yas süresince çocukların soruları yanıtlanırken bu özelliklerine dikkat etmek gerekir. Hatalı algıları veya duruma uygun olmayan yorumları doğru biçimde düzeltilmelidir

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)