Yaşam ve Gerçekler
Yazar Gülçin Işık • Diyetisyen • 18 Mart 2018 • Yorumlar:
Günümüzde birçok verinin hemen her yerde gözümüzün önüne konulduğunu görüyoruz. Bazı verilerin doğruluğunu ya da yanlışlığını kontrol etmek şöyle dursun daha okumayı bitirmeden bir yenisinin eklenmesi ve bu rüzgârlar içinde doğrunun nerde olduğunun anlaşılmaya çalışılması gerçekten zor.
Bütün bunları bilerek anlatmayı boynuma bir borç bildiğim bilimsel içerikleri ve dayanağı olan verilerle insan vücudu ve savunma sistemi ile ilgili, temel de bağırsak ve yiyecek alımıyla ilgili teorimizin kökeni insanlık çağı kadar eskiye dayanmaktadır.
Oluşumundan akıllı insan oluncaya kadar(Homo Sapiens) geçen sürede, aslında bu yolculuk; insan ve yaşamına ilişkin birçok soruya cevap olabilecek değişiklikleri de içinde barındıran bir yolculuktur. Daha ayakları üzerine kalkmadan insanı yapısını ve görünüşünü tanımlayacak olursak başlangıçta av ve avcı ayrımı önümüze gelir ki; insan bir av gibi etraftan gelecek tehlikeleri yakalamak amaçlı ne yanda gözleri olan ne de çıtırtıları daha iyi duyabilmeye çalışan bir ceylan misali kulakları hareket ede bir av değildir. Gözleri avına dönük, kesici, sivri saplayıcı dişleri olan avcı görünümlü haliyle tam bir avcı görüntüsüne sahiptir. Daha ayrıntılarıyla inceleyecek olursak, geviş getiren (ot oburlarda) hayvanlarda bulunan ek iki çiğneyici diş bulunmaz. Mideye doğru inerken de karşımıza etoburlarınki gibi tek odalı bir mide ve ortalama 12-14 metrelik etobur bağırsak uzunluğu gelir ki bu özellikleriyle sadece sindirim sistemine bakarak insan mı yoksa etobur bir hayvan mı anlamak oldukça farklı bilgi ve donanım gerektirmektedir.
Bunlar biriktikçe fark edilen üzerine gidilmek yerine uzun süreli olarak tarım ve tarım ürünleriyle beslenmemiz tesadüf ya da rastgele bir tercihten çok öte beslenme ihtiyacı karşılanmasının ve büyük kitlelerin beslenmesinin çaresizce tek yolu olarak görüldüğü için böyledir. İmparatorluklar çağı ve topluluk yaşamına geçen insanoğlu yerleşik hayatı göçer hayata tercih ettiğinden beri olduğu yerde doyabilmeyi yaşamını devam ettirebilmek için beslenmeyi garanti etmek istemiştir. Bu nedenle de tarım ürünlerine olan talep ve ihtiyacı artmış, kolay ve daha maliyetsiz olması bu eğilimi sürekli beslemiştir.
Bu beslenme tarzı başlangıçta kısmi sorunlar oluşturmuş ancak istisnai problemlerin kaideyi değiştirir aşamaya gelmemesi nedeniyle, problem olarak bile görülmemiş, ancak insan yaşamı ve ömrü bundan pek parlak etkilenmemiştir. Elde oluşan dokümanlar kısıtlı olmasına rağmen neandertal denilen atalarımızın fosillerinde kemik kalınlıklarında yapılan incelemeler sağlık açısından – bizim gibi vitaminler, diş macunu ve fırçaları, gıda katkıları kullanmıyor olmalarına rağmen- bizden açık farkla önde gibi görünüyor olmaları tesadüf değildir.
Günümüzde ise bunlara bir de rafine edilmiş, sentetik üretilmiş, olması gereken doğal yerinden çok daha farklı bir nesne içine eklenmiş şekilde bulunan birçok gıda ile karşılaşma bu durumu daha zor anlaşılır bir duruma itmiş, bir sürü kavramın bilgi kirliliği içine saplanmamıza neden olmuştur.
Bütün bunlar göz önüne alındığında yapılan müteakip bilimsel çalışmalar ışığında analiz edilen en son verilere göre beslenme biçiminde kalıcı değişiklikler yapılmış ve bu düzenlemeyle ilaç tedavisi kullanılmadan çözüm planlaması yapılmıştır. İnsanların bireysel beslenme düzenlenmesi amaçlı vücutlarında ve bağırsaklarında antikor oluşturan yiyeceklerin kesilmesi esasına dayanan alerji testleri kullanılmaya başlanmıştır. Hastalarda diyet ve egzersiz düzenlemeleri bunlarla da sınırlı kalmamış ve barsak analizlerinde inflamasyon (iltihap) başlatan yiyeceklerin tamamen çıkarılması yoluna gidilerek kılavuzlar hazırlanıp insan hayatına hizmet edenlerin ve insanların kullanımına sunulmuştur.
Tarafımızca dünyada ilk defa tedavi protokolünde diyet öncesi ve sonrası vitamin kontrolleri karşılaştırılmış olup hastaların diyetlerinin bireysel düzenlenmesinde sonra vitamin eksikliklerinin önceki hallerine göre düzeldiği görülmüştür.