Yeme Bozuklukları
Yazar Leyla Kaya • Psikolog • 24 Mayıs 2021 • Yorumlar:
Yeme bozuklukları, kişinin beden ağırlığıyla aşırı uğraştığı ve kilo vermeye ilişkin takıntılı düşünceler geliştirdiği, bu nedenle de yeme davranışında belirgin değişiklikler gösterdiği rahatsızlıklardır. Bu tanı kategorisine üç temel rahatsızlık girer: Anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu.
Anoreksiya nervoza, kişinin beden ağırlığını ya da biçimini algılaması ile ilgili bir bozukluktur. Kişi aşırı derecede zayıf olmasına rağmen, aynaya baktığında tüm bedenini veya bedeninin kalça, basen gibi belirli bir bölgesini olduğundan daha kilolu algılar. Kilo almakla ilgili yoğun korkular yaşar ve çok düşük beden ağırlığına neden olacak şekilde besin kısıtlamasına gider.
Bulimiya nervozada belirgin belirti, tekrarlayan tıkınırcasına yeme dönemlerinin ve bunu takiben, kusma veya aşırı egzersiz gibi telafi edici davranışlarının olmasıdır. Bu kişiler için bedenlerinin nasıl göründüğü ve kiloları; benlik saygılarını ve özgüvenlerini etkileyen en önemli unsurdur.
Tıkınırcasına yeme bozukluğunda, tıkınırcasına yeme dönemleri vardır. Bu dönemler kısa bir süreyi kapsayabileceği gibi gün boyunca da sürebilmektedir. Kişi aç olmamasına karşın çok fazla miktarda besini çok hızlı bir şekilde tüketebilmekte; bu durumdan utandığı için genelde yalnız yemeyi tercih etmekte ve bu nöbetlerden sonra kendisini suçlu ya da depresif hissetmektedir. Yeme bozukluğunun bu türünde, herhangi bir telafi edici davranış yer almamaktadır.
Yeme bozukluklarının arka planına bakıldığında; genellikle zayıflığın değerli görüldüğü, bir başarı gibi yansıtıldığı toplumlarda daha fazla görüldüğü göz çarpmaktadır. Bunun dışında özellikle ergenlik döneminde, akran baskısına maruz kalma, bedeninden dolayı aşağılanma, utandırılma gibi durumlar da zayıflık isteği için tetikleyici olabilmektedir. Yeme bozuklukları kadınlarda erkeklere göre 10 kat daha fazla görülmekte ve ergenlik döneminde veya hemen öncesinde başlamaktadır. Hastaların rahatsızlık gelişim öykülerine bakıldığında ise genellikle hızlı kilo vermek amacıyla başvurulan sağlıksız ve sıkı diyetlere rastlanmaktadır. Yeme bozukluklarının nedeni ile genetik arasında doğrudan ilişki olduğu gösterilememiştir. Ancak geçmişinde yeme bozukluğu olan bir ebeveyn ile büyüyen bir çocuğun, ebeveynin kilo ve kalori konusundaki devam eden takıntılı düşüncelerini model alabilmesi söz konusu olabilmektedir.
Yeme bozukluklarının tedavisinde öncelikle verilecek karar, hastaların ayaktan mı yoksa yatarak mı tedavi edileceğine ilişkindir. Özellikle belirgin kilo kaybı, hastalar için hayati tehlike arz etmektedir. Yeme bozukluklarının tedavisinde, bir psikiyatrist, psikoterapist, bir dahiliye uzmanı ve diyetisyenden oluşacak bir ekip yer almalıdır. Tedavisi mümkün olan bu hastalık, tedavi edilmediği taktirde kendiliğinden iyileşme olasılığı oldukça düşük olacaktır.
Yeme bozukluklarının psikolojik tedavisinde öne çıkan en önemli terapi yaklaşımı, Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımıdır. Hastaların özellikle kilo alma konusundaki korkuları, kilolu ve zayıf olmaya ilişkin düşünceleri, benlik saygıları ve beden algıları hakkındaki inanışları üzerinde doğrudan çalışma imkanı veren bu terapi yaklaşımı; yeme bozukluğunun gelişiminde ve sürmesinde etkili olan ‘işlevsel olmayan düşünce ve inanışları’nı ele almaktadır.