Yaşamaktan Keyif Almak
Yazar Olga Gökbulut • Psikiyatrist • 25 Şubat 2020 • Yorumlar:
Aslında başlık ulaşması zor bir hedef gibi duruyor önümüzde. Bu zor olma hali insanın içinde kolay bir yol duyma isteği doğuyor. Sonuçta hepimizin amacı kısacık ömrümüzde keyifli anılar yaşamış olmak. Nasıl olursa yaşamın bütününe keyif alıcı gözle bakabiliriz? Gizemli sorunun cevabını arıyoruz.
Ne alırsam, ne yaparsam, ne yersem, nereye gidersem hatta nasıl düşünürsem keyif alırım üstüne akıl yoranların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Akıl yoranlardan her biri farklı bir yol sunuyor. Yine de bu konudaki açlık tam olarak giderilemiyor. Okuduğumuz bir kitapta yememiz gerekeni öğreniyoruz. Ya da bir başkasında doğru düşünme tarzını öğreniyoruz. Hayatımıza uygulamaya çabalıyoruz. Ezbere yaptığımız bu mekanik hareketler de keyif vermiyor. Çünkü cevabı arayan her insanın kendi yaşamını gözden geçirmesi gerekiyor. Birine uyan çözüm diğerinde iğreti duruyor.
Yine de yaşamaktan keyif almak için sizlere küçük bir sır verebilirim.
İnsan sosyal bir canlıdır. Tek başına olan insanların sağlık sorunları erken yaşta çıkar. Sosyal ilişkileri güçlü olan insanın ömrü de uzar. Ne kadar çok insan tanıdığımızın bir önemi yoktur. Ne kadar çok insan ile güvene dayalı bir ilişki içinde olduğumuzun bir önemi vardır. Yapılan bilimsel çalışmalar kaliteli ilişkilere sahip olmanın kaliteli zaman geçirmeyi sağladığını göstermiştir.
Kendimizi görebileceğimiz dost bir ortamda olmak keyif vericidir. Ne yaparsanız yapın dostlarınızın sizi yargılamayacaklarını bilirsiniz. Ön yargılarınızı kenara koyup bir insanı tanımak keyif verir. Ortaklaştığınız yönlerinizi keşfetme keyif verici bir yolculuktur. Kendi değer yargılarınızı görmek ve sahip çıkmak keyif verir. Bunları paylaşmak doyum sağlar. Etrafınızda güvenebileceğiniz, kendinizi açıklık ile ifade edebileceğiniz, sır saklamadığınız, sizi olduğunuz her haliniz ile kabul eden, hatalarınızda dostça uyaran ama sizi asla bırakmayan canlar olmasını sağlamalısınız.
Günümüz yaşam koşullarının aşırı bireyselliği desteklemesi kendi kültürümüzden gelen komşuluk ilişkisini bozmuştur. Oysa komşuluk ilişkisi içinde dayanışma duygusu mevcuttur. Bir mahalle olarak bir birini tanıyan ve temas kuran insan grubu duygusal zorluklar ile kolayca baş edebilir. İnsan psikolojisi üstüne yapılan araştırmalar, tanımasak dahi zorda olan bir insanı gördüğümüzde yardım etme isteği içinde beynimizin uyarıldığını göstermiştir. Çoğunluğumuzun iç güdüsünde diğerine yardım etme ihtiyacı mevcuttur. Yardım etme hali beynimizi besleyen mutluluk hormonlarının salgılanmasını başlatır. Böylece yardım etme eylemi komşumuza ve kendi beynimize iyi gelir. Fakat günümüzün teknolojik kültürü bireyler arasına mesafeler getirmiştir. Sosyal ilişkiler yüzeyel sohbetlere kaymıştır. Sonucu olarak dedikodu gerçek yakınlığın önüne geçmeye başlamıştır.
Psikodrama yöntemi ile çalışılan grup terapilerinde yorum yapmadan, önyargıları kenara koyarak, birbirine benzeyen yaşamının ortaklığı ile oluşan duyguların paylaşımı birbirini farklı bir açıdan tanıma imkanı sağlar. Grup üyeleri arasında gerçek bir yakınlık hissi doğurur. Birbiri ile dayanışma güven duygusunu oluşturur. Grup üyeleri arasında dostluk ilişkisi kurulmaya başlar.