Acı Çekmek = Psikolojik Bozukluk, Denklemi Yanlış
Yazar Hasan Basri İzgi • Psikiyatrist • 18 Mart 2018 • Yorumlar:
Psikologa giden insanlardan bazıları “aslında belli bir neden yok” diyerek, bazıları ise sağlam gerekçelerine tutunarak gelir. Neden, her ne olursa olsun, terapinin ana ekseni, dış koşulları değiştirmek değildir. Koşullar ile ilgili yapılabilecekler, çevreyi düzenleme, problem çözme becerisi elbette bu alanın içindedir ancak asıl değişim ve gelişim çevrenin ve acı verici kaynakların yapılandırılması ile değil kişinin iç kaynaklarının yapılandırılması ile gerçekleştirilir. “Depremde göçük altında kaldım terapist buna ne yapabilir?”, “Annemi kaybettim, konuşarak ne değişecek ki?”, “Eşim aldattı, psikolog ancak dinleyebilir, yaşamadan bilemez” gibi yaklaşımlar sorunun tam olarak ne olduğunu belirleyememekten ve terapinin neye hizmet edeceğini bilememekten gelir.
Elbette çoğu çok zaman psikolojimizi etkileyecek sağlam gerekçelerimiz olabilir. Psikolog, ne annenizi geri getirebilir, ne de sizi depremden önceye götürebilir. ancak acınızın psikolojik rahatsızlığa döndüğü dönemece müdahale edebilir. Acı=psikolojik bozukluk değildir. Eğer haklı ve uygun dozdaki üzüntünüzün süresi uzadı, dozu arttı, işlevinizi bozdu ve etkisi kendilik değeri gibi başka alanlara da yayıldıysa anne kaybı veya depremin acısından öteye uzanan ve terapiyi ilgilendiren bir şeyler tetiklenmiş demektir. Terapi, duruma uygun acınızı bir kenarda bırakır, fazlasını atar, kalanı ile barışık olup onu da bir gelişime dönüştürmenizi amaçlar. Acılarımızın iki uçlu etkisi vardır. Acıyı algılama ve onunla ilişki kurma biçimimiz, bizim onun ilerleten mi, yoksa gerileten ucunda mı olup olmayacağımızı belirler. Hastalık da dahil, her deneyim birer hayat malzemesidir ve onu nasıl kullanacağımızı bildiğimizde güzel binalar inşa edilebilir.
Sonuç olarak psikolog, dinleyerek veya konuşarak çözen kurtarıcı; hastalık, acı çekmekle aynı anlama gelen durum; hasta, terapi sürecinde hiçbir etkisi ve payı olmayan kişi; iyilik hali, bütün hüzünlerden kurtulma ve kaygılanmama garantisi; mutluluk ise bize altın tepside sunulabilecek ve her daim aktif olması gereken bir duygu değildir. Belki de bütün bu inançlarımız tam da hastalığımıza neden olanlar ile ortak bir kökte birleşmektedir. Belki de günlük hayatımızda da başımıza iş açan, “ötekilerin kurtaracı ya da düşman”, “mutluluğun dışarıdan sunulan” “acının kabul edilemeyen” bir şey olduğuna dair inançlarımızda saklıdır.