Affedebilmek
Yazar Dilara Açıkgöz • 27 Ocak 2023 • Yorumlar:
Affetmek başkalarını, kendini, hayatını...
Söylemesi kolay ama gerçekleştirmesi bir o kadar zor olan bir kavram. İçimizde yanıp duran bir ateş gibi yaşadıklarımız, bize yapılanlar, haksızlıklar...
Aklımızın bir kenarında duruyorlar. “Bir gün zamanı gelse de intikamını alsam.” diye bekliyoruz. Bir aslanın avını sessiz ve sabırlı bekleyişi gibi.
Belki doğrusunu belki de biz en çok zarar veren şeyi yapıyoruz. Muamma...
Sadece şunu biliyoruz ki her yeni güne uyandığımızda orda var olan, enerjimizin bir miktarını ayırmak zorunda kaldığımız, kafamızda bizi meşgul eden bir olay/bir kişi var... Aslında bizden, bizim ruhumuzdan yiyen bir şey.
Peki böyle bakabildiğimizde o kişiye mi zarar veriyoruz yoksa en büyük zararı kendimize mi veriyoruz?
Şöyle bir kendimizi, o anki ruh halimizi dışarıdan bir yerlerden görebilsek zararın nerde olduğunu açıkça anlayabilirmişiz gibi.
İçimizde bir huzursuzluk, bir arayış...
Şu zor hayatta kafamızı meşgul edecek bir konu daha bize ne kadar fayda sağlayabilir ki?
Peki, Affetmek Bu Kadar Kolay Mı? Herkes, Her şey Affedilmeli Mi?
Ünlü eser Simyacı’nın yazarı Paul Coelho der ki; “Affet ama asla unutma yoksa tekrar yaralanırsın. Affetmek bakış açını değiştirir, unutmak ise aldığın dersi kaybettirir.”
Aslında tam olarak da söylemeye çalıştığımız durum bu. Kırgın olduğunuz, sizde kötü hisler uyandıran tüm insanlar aslında sizi bileklerinizden zincirleyip yerin altına çeken güçler gibidir.
Enerjinizi yavaş yavaş sömüren, elinizden birşey gelmese de kafanızın bir köşesinde kalmaya devam eden...
Affetmek en çok da sizi özgürleştirir, o ayaklarınızda sıkı sıkı duran zincirleri kırmanızı sağlar. Yükselmeniz için büyük bir adım olur.
Dünyayı, hayatı farklı bir bakış açısından görmeyi sağlar. Aslında gözümüzün önünde duran ve belki hayatımızda yeni bir döneme girmemizi sağlayacak o ihtimalleri görmemizi sağlar.
Affetmek kendinize verebileceğiniz en güzel hediyedir. Zihninizi özgürleştirmenizdir. Artık pusuda yatıp beklemenize gerek kalmamıştır. Ve artık enerjinizi daha verimli kullanabilir hale gelmişsinizdir.
Peki ya unutmak?
Kastımız asla unutmak, yok saymak değildir. Unutmak, yaşanmamış gibi davranmak tekrar tekrar aynı hataya düşmenizi ve oluşturduğunuz o çukur içinden çıkamamanıza sebep olur.
Affetmek, unutmak değildir.
Unutmak da affetmek demek değil.
Affetmek, yaşanan her ne ise acısıyla tatlısıyla kabul etmeyi beraberinde getirir. Anılar yerinde duruyordur ama eskisi kadar acıtmıyordur. Akla geldiğinde belki bir “Ah!” çektirip yoluna devam ediyordur.
Unutmak ise sanki böyle bir şey hayatınızda hiç yaşanmadı demek gibidir. Hiç yaşanmamış gibi davranmaktır. Kaçmaktır. Acılardan, kötü duygulardan sıyrılmaktır. Hatırlamamayı dileriz böyle zamanlarda. “Bir şey olsun ve ben bu yaşadıklarımı unutayım.” deriz. “Yok mu bir ilacı?” diyerek doktor doktor gezeriz. “Gözümü kapatıp açayım ve tüm bunlar bitmiş olsun.” İsteriz. Çünkü hatırlıyor olmak can acıtır.
“Peki, nereye kadar kaçabiliriz ki?”
“Nefesimiz nereye kadar taşıyabilir bu yükleri?”
“Bir yerde yorulup durmak istemez miyiz?”
İşte bu durduğumuz, yorulduğumuz anlarda başlar tehlike en çok. Ne olur, nasıl olursa yine aynı hatanın içinde buluruz kendimizi. O çukur yine içine çekmiştir bizi. “Herkes bana istediği gibi davransın, ben de onları affedeyim. Öyle şey olur mu?” dediğinizi duyar gibiyiz.
Peki ya affetmeyince ne olacak? Her sabah aynı acı aynı öfkeyle uyanmak, hiçbir şeyden zevk almamak yaşamı ne kadar anlamlı kılacak?
Aslında affetmemek nefret duyduğumuz kişi ya da kişilere değil kendimize yaptığımız bir haksızlık. Bir musluğun damla damla akıtıp koca bir havuzu doldurup taşırması gibi ruh ve beden sağlığımızı günden güne olumsuz etkileyen bir şey. Tansiyon, şeker, migren, sebebi belli olmayan kronik ağrılar... Resmen kendimize karşı açtığımız bir savaş! Karşı tarafı bilemeyiz ama sizin olduğunuz tarafın aldığı hasarları çok iyi bildiğinizi biliyoruz.
Affedebilmenin sizi tüm yüklerinizden arındırdığını ve zincirlerinizi kırıp özgürleştiğinizi düşünün. Gönlünüz ferah bir ömür, “Ah!” ile geçen bir ömürden daha çok şey ifade ediyor olmalı. Hadi gelin. O’nun için değil, kendiniz için “Affedin...”