Ağrı ve Depresyon
Yazar Kader Keskinbora • Algoloji Doktoru • 15 Mayıs 2017 • Yorumlar:
Ağrı, doktora başvurunun en sık nedenlerinden biri. Adeta bir alarm görevi olan akut ağrı, kişiyi hasardan ve hastalıktan haberdar eder, tıbbi yardım almaya zorlayarak iyileşme sürecine katkıda bulunur, hatta erken teşhis sağlar. Organizmada hiçbir görevi olmayan kronik ağrı ise organik bir lezyon olsun veya olmasın doku-sinir biyolojisini değiştirmekte, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olarak ve iş yapabilirliği engelleyerek yaşam kalitesini düşürmekte, yaşam kalitesini düşürmektedir. Kronik ağrının tedavisi hekimi de zorlamakta ve özellikle organize olmayan tedavi çabaları hastane kullanımını artırarak sosyo- ekonomik yük getirmektedir. Kronik ağrıların, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olup kişinin yaşam kalitesini düşürmesinin diğer boyutunu da Algoloji Uzmanı Doç. Dr. Kader Keskinbora şöyle açıklıyor: “Uzun süreli kronik ağrılar, hem yaşlı hem de genç hastaları kısır döngü içinde depresyona sokabilir. Hem depresyon ağrıya hem de ağrı depresyona yol açabilmektedir. Bu nedenle herhangi bir yerinizde 2 aydan uzun süren kronik ağrınız varsa depresyon kısır döngüsü içine girmemek için bir ağrı uzmanı tarafından değerlendirilmeniz önemlidir”.
- Herkes Bel ve Baş Ağrısından Şikayetçi!
Ağrı kliniklerine başvuran hastaların yüzde 40’ı kanser ağrısından, yüzde 60’ı ise kronik kanser dışı ağrıdan yakınmaktadırlar. Kronik kanser dışı ağrıdan yakınanların büyük bir çoğunluğu ise bel ağrısı ve baş ağrısıdır. Bel ağrılarının en sık nedenleri arasında bel fıtığı ve kireçlenme gelmektedir. Bel fıtığı nedeniyle belden başlayan ve bacağa vuran ağrı şikayeti olan hastalar beyin cerrahı tarafından değerlendirildiğinde eğer bel cerrahisi önerilmiyorsa ağrı uzmanınına yönlendirilirler. Bel fıtığına bağlı sıkışan sinir üzerine uyguladığımız radyofrekans akım tedavisi ile hastalar en az 2 yıl boyunca ağrısız kalarak günlük yaşam kalitelerini arttırabilmektedirler.
- Migren Pili’yle Baş Ağrılarına Elveda
Baş ağrıları ise gerilim tipinden migren ağrısına kadar geniş yelpazede yer alır. Çeşitli ağrı kesici ilaç tedavilerinden girişimsel ağrı tedavisi denilen iğne tedavilerine kadar hastalar baş ağrılarından kurtulabilmektedir. Toplumda çok sık karşılaşılan migren tedavisinde ise yeni bir tedavi yöntemi olan “ağrı pili” uygulaması FDA onayı alarak başağrısı tedavi kılavuzlarına girmiştir. Başın ense kısmında migren ağrısında sorumlu sinir üzerine bir elektrod yerleştirilir ve bu elektrodun ucu yine cilt altına yerleştirilen pil yani jeneratöre bağlanır. Türkiye’ de de uygulamaya başladığımız bu tedavi yöntemi ile hastalar yaşamları boyunca bu pille baş ağrılarını kendi kontrollerinde azaltabilmektedir.
- Stres Varsa Ağrı Şiddetleniyor
Kronik ağrı yani uzun süreli inatçı ağrı, herhangi bir hastalığa bağlı olsun veya olmasın, fiziksel ve duygusal bozukluğa neden olarak yaşam kalitesini düşürmekte, iş yapabilirliği engelleyerek fonksiyonu bozmaktadır. Bu nedenle hem yaşlı hem de genç ağrılı hastada bu inatçı ağrının yarattığı kısır döngü ile depresyon görülebilmektedir. Ayrıca hassas yapılı ve strese maruz kişilerde de vücudun ağrıyı azaltan sistemi de zayıfladığından bu hastalar hafif ağrı yakınmasını daha şiddetli hissedilebilmektedirler. Duygusal açıdan kendimizi iyi hissettiğimizde baş ağrımız olduğunda adeta geçiştirmeye çalışırken, gergin ve üzüntülü olduğumuzda ise aynı baş ağrısının dayanılmaz hissedilmesi bu durumu açıklayan iyi bir örnektir. Yani hem depresyon ağrıya hem de ağrı depresyona yol açabilmektedir.
- Kronik inatçı ağrılar nedensiz olabilir mi?
İlk medeniyetlerde bir büyü, bela, şeytan, kötü ruh olarak yorumlanan kronik ağrının neden ve nasıl oluştuğu, sinir fizyolojisindeki son 20-30 yıldaki ilerlemelerle gizemi biraz olsun aralanmasına rağmen günümüze değin halen tam anlamıyla anlaşılmış değildir. Sadece kronik ağrının oluşması değil, ağrı hassasiyeti, ağrıya yatkınlık, etkili olduğunu bildiğimiz bazı tedavilerin etki mekanizmaları ve tedavilere verilen cevabın herkeste farklı olması gibi temel katogorilerde de anlayamadıklarımız bulunmaktadır. Bu belirsizlik bugün için artık biraz olsun çözülerek “genetik yatkınlığın” kronik ağrıda önemli pay sahibi olduğu bilinmektedir. Ayrıca duyu sistemindeki patolojik değişimlerin bağışıklık sistemi tarafından düzenlendiği ve bu iki sistem arasında karşılıklı etkileşmenin olduğu bilinmektedir. Ağrı oluşumunda genetik yatkınlık ve bağışıklık sistemi gibi şifreler çözülmesine rağmen, ağrılı kişinin beyninde ne olup bittiği hakkında bilgimiz sınırlıdır. Son yıllarda ağrı alanında yapılan tüm çalışmalar ağrı oluşumunda beynin rolü üzerine yoğunlaşmıştır. Çivili tahtanın üzerinde yürüyebilen Hintli insanların ağrılarını beyinleri ile kontrol ettiği gerçeğini de akılda tutmak gerekecektir.