Aileler, Öğretmenler ve Dil ve Konuşma Terapistlerinin Çocuklardaki Dil ve Konuşma Bozukluklarına Yönelik Tutumları
Yazar İnci Doğan • Dil Ve Konuşma Terapisti • 14 Haziran 2019 • Yorumlar:
Çocuklardaki iletişim sorunları aile bildirimleri, öğretmen raporları ve dil ve konuşma terapistleri (DKT) tarafından yapılan değerlendirmeler ile saptanmaktadır. Dil ve konuşma bozukluklarının önlenmesi ve terapisinde işbirliği içinde bulunmaları gereken bu üçlü grubun konuya ilişkin görüş ve tutumları alanyazında önemli bulunmaktadır.
Örneğin, dil ve konuşma terapistleri (DKT) anne babalarla sınırları belli bir işbirliğinden daha katılımcı bir işbirliğine geçiş yapmışlardır. Küçük çocuklara uygulanan müdahale yaklaşımlarında tercih edilen geleneksel ‘terapist merkezli modelde uzman kendini odağa alıp hizmet alanlara daha yönlendirici ve kontrollü bir hizmet planlaması uygularken, son zamanlarda benimsenen ‘aile merkezli model’de müdahalenin felsefesi çocuğun ailesi ve terapisti arasında olumlu bir ilişki biçimlendirmek şeklinde olmuştur.
Terapistler anne babaları terapiye katmakla kalmayıp onlara karar mekanizmasında rol alma olanağı da tanımaktadırlar.
Alanyazında, ailelerin, çocuklarının sağlığını ve gelişimini izleme sürecine katılımı giderek daha çok önerilmekte ve sorunların erken tanılanması ve kendi rollerinin belirlenmesi konusunda görüşlerinin alınmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.
Dil ve konuşma sorunlu çocuklara yönelik değerlendirme ve terapi hizmetlerinde kullanılan ölçümlerin yerini giderek aileden alınan bilgilere bıraktığı da görülmektedir. Terapi sürecinde aileye tanınan sorumluluk artışına karşın, ailelerin bu sürece katılımlarıyla ilgili görüşlerini belirlemeye yönelik araştırmalarda çok sayıda ailenin tarama, değerlendirme ve terapiye katılım için yüksek motivasyona sahip olduğu ama pek çoğunun da bu rolü yerine getiremedikleri belirtilmiştir. Katılımda sınırlı kalsalar bile, ailelerin çocuklarının dil ve konuşma terapilerine katılması ve terapilerin kalitesi hakkındaki yorumları oldukça olumludur; ek olarak, her ailenin çocuğu için daha fazla terapi seansı istediği belirtilmektedir. Sınıf öğretmenlerine de dil ve konuşma bozukluklarına müdahale programlarında konuşma terapistlerine eşlik etme rolünün önerilmesi son yıllarda önem kazanan bir konu olmuştur. Çalışmalar, öğretmenlerin dil ve konuşma bozukluğu olan çocukları konunun uzmanı ile birlikte tanılaması ve terapi önermesinin önemini vurgular niteliktedir. Özellikle kaynaştırma sınıflarında, çoğu dil ve konuşma terapistinin, geleneksel biçimde, çocukla sınıf dışında yalnız çalışmasının öğretmenlerin sürece katılmada ve çocukların iletişim sorunları ile ilgili gereksinimlerini karşılamada çok az sorumluluk almalarına yol açtığını belirtmektedir. Öğretmenler öğrencilerin okuldaki akademik, sosyal ve davranışsal durumlarına göre terapiye alınmaları konusunda birincil olarak danışılan kişilerdir; bu da öğretmenin çocuğun sorununa ne derece olumlu bakış açısı geliştirdiğine bağlıdır. Çocuğun durumu hakkında yapılabilecek yanlış tanılamalara yol açan engellerden en önemlisi öğretmenler ve dil ve konuşma terapistleri arasındaki olası tutum farklılıklarıdır. Dil çocukların eğitim yılları boyunca okuryazarlığın gelişiminde çok temeldir. Tüm çocuklar için, özellikle sözlü dil, iletişimsel, akademik, sosyal ve duygusal gelişimleri için zorunlu olup, okuma ve yazma becerilerinin gelişimini destekler. Okul öncesinde dil ve konuşma yetilerinde bir bozukluk/yetersizlik yaşayan ve/veya değişen nedenlerle daha önceden sorunları tanılamadan okula başlamış çocukların okuma ve yazmada zorluk yaşayabilme riski bulunmaktadır.