Ailelerle Çalışırken
Yazar Serhat Özmen • 28 Mayıs 2024 • Yorumlar:
Aristoteles için aile, insanın doğal bir ihtiyacı olan güvenlik, sevgi ve toplumsal dayanışmanın temelini oluşturuyordu.
Buradan yola çıkarak öncelikli olarak aile içerisindeki bağlanma şekillerini ele almamız gerekecektir. Ailenin duygulanımı, duygu ifade şekilleri; topluma katılım şekli, toplumsal alana dahiliyeti, toplumsallığın aileye girişi , başka ailelerle ilişkiye geçmek, başka ailelerle temas, kök ailelerle ilişkilerinin detaylı boyutları demektir.
Doğada hiçbir canlının bonsai, kumar, bitcoin gibi alışkanlıkları ve bağımlılıkları yoktur. Aile bu minvalde; sevgi-bağ, bağımlılık ilişkisi içinde de çaprazlanır. Bireyi korumaya çalışır.
Rousseau, aileyi doğal bir toplumsal sözleşme olarak görür. Ona göre aile, bireylerin topluma entegre olmasını sağlayan bir yapıdır ve çocukların, erdemleri ve sosyal değerleri öğrendikleri ilk yerdir.
Ailenin içindeki sözleşme nedir? Anlaşma nedir? Aile içindeki ortak kurallar nedir, bu kuralları kim belirliyor? İlk tanışmadan itibaren insanlar; isteme, nişan, nikah, düğün vb. bunların tamamı toplumla, toplumca yapılan bir anlaşmadır. Halka açık bir konuşmayı, halka duyurmayı davul ve zurnalar üstlenir. Sessiz düğünler pek hoş karşılanmaz.
Freud, aileyi psikolojik gelişimin temelini oluşturan bir kurum olarak görür. Ona göre, çocukların kişilik gelişimi ve cinsel kimliklerinin oluşumu, aile içindeki ilişkilerden büyük ölçüde etkilenir.Ölümünden sonra Freud’u her yönüyle analiz eden ünlü Fransız Psikanalist Lacan tüm psikoseksüel kavramlarının öteki ile hemhal olduğunun altını çizer. Oral dönem başta olmak üzere, her döneminde bir öteki isteği olan bebek, her aşamada anne; baba, babanın yasası, annenin yokluğu, cinsel yasaklar ile karşılaşıp insancıl bir noktaya doğru gider. İnsan bu anlamda birikerek oluşan ve katman katman aile içinde gelişen bir varlıktır. İnsan; mizaçtan, güdüden ve dürtüden ileri giderek kültür ile tanışıp psikolojik organizasyonlar oluşturmuştur. Freud'a göre, aile ilişkileri ve çocukluk deneyimleri, bireylerin kişilik gelişimini etkiler. Aile içi ilişkilerin ve dinamiklerin anlaşılması, bireylerin ruh sağlığını etkileyen önemli bir faktördür. Freud’un izinden bakılırsa yegane yer olan bilinçaltı, anne ve baba olmak üzere diğer aile üyeleriyle doludur.
Sosyolojinin kurucusu olarak Durkheim, aileyi toplumsal dayanışmanın ve sosyal düzenin korunmasında önemli bir rol oynayan bir kurum olarak görür. Aile, bireylerin topluma entegre olmasını ve toplumsal normları öğrenmesini sağlar. Toplumun ana damarlarına ulaşmanın, yerleşmenin ve yer edinmenin bir yolu olarak toplumsallık için bir araç olarak karşımıza çıkar.
Engels, aileyi kapitalist toplumun bir ürünü olarak ele alır. Ona göre, kapitalist sistem altında aile, özel mülkiyetin korunması ve mirasın aktarılması için bir araç olarak kullanılır. İdari ve iktisadi birliğin en önemli yansıması, evden birinin muhakkak çalışmasıdır. Ayrıca mutfak, barınmak, giderler de bu ev ekonomisi için önemlidir.
Mirasın taşıyıcıları olarak, sonraki kuşak, önceki kuşağı temsil etmek zorunda hisseder. Miras anlayışı toplumda çok değişkenlik gösterir. Bu aileler arası ilişkilerde oldukça önemli yer tutar.
Beauvoir, aileyi kadınların ezilmesinin ve toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirilmesinin bir aracı olarak eleştirir. Ona göre aile, patriyarkal toplumun ve kadınların ikincil bir konumda kalmasının bir aracıdır. Aile içindeki ilişkilerdeki erk gücü, erkek egemenliği çoğu zaman baskının kaynağını işaret eder.
Foucault, aile içindeki normlar ve kuralların bireylerin özgürlüğünü ve kimliklerini sınırladığını savunur. Ona göre bireyin kırpıldığı yerdir. Bu açıdan aile kavramına kuşkuyla bakılır.
Butler, queer teori ve cinsiyet çalışmalarıyla tanınan bir düşünürdür. Ona göre, aile kurumu cinsiyet normlarının ve kimliklerinin oluşumunda merkezi bir rol oynar. Butler, aile içindeki heteronormatif yapıların cinsiyet çeşitliliğini ve özgürlüğünü engellediğini savunur. Queer teori, cinsiyet ve cinsellikle ilgili geleneksel kategorilere ve tanımlara meydan okurken, farklı kimliklerin ve deneyimlerin çeşitliliğini kutlar. Queer teorisyenler, cinsiyet ve cinsellikle ilgili olanın sabit, doğal veya evrensel olmadığını savunur ve bunun yerine bu kavramların zamanla ve toplumsal olarak nasıl değiştiğini ve çeşitlendiğini vurgularlar. Bu teori, bireylerin cinsiyet ve cinsellikle ilgili olarak kendi kimliklerini ve deneyimlerini inşa etme özgürlüğünü destekler ve çeşitliliği kutlar.
Uzman Psikolog Serhat Özmen