Anadolu’da Kadının Dilinden…

Yazar Belgin TuranAile Danışmanı • 25 Ekim 2021 • Yorumlar:

Program yapımcısı ve sunucusu sevgili Tülay Gerçek’le “Kadına dair herşey” programında beraberiz. Samimi ve son derece akıcı dakikalar su gibi akıyor. Bu sefer Güneydoğu Anadolu kadını üzerine konuşuyoruz, bir Urfalı olarak.

Sohbetimize; Güney Doğu Anadolu Kadınlarının genel özelliklerini, geçmişle bu gün arasındaki farklılıkları anlatarak, başlayalım mı?

Güneydoğu denilince aklımıza karakaşlı, kara gözlü, ceylan bakışlı güzeller geliyor. Tabi bunun istisnaları da var. Kadın olmak dünyanın her yerinde farklı görüntülerle karşımıza çıkar neresi olursa olsun fark etmez.
Hala kadınlığını yaşayamayanlar olduğu gibi yerinin konumunun bile ne olduğunu bilmeyen kadınlar kadınlarımız var.
Öyle kadınlar var ki, kadınlığını en zor şekilde yaşıyorlar onlarda bizim kadınlarımız doğunun kadınları ve doğuda kadın olmak çok zor....

Her ne kadar doğası gereği naif olsa da kadın doğuda güçlü, kuvvetli olmak zorundadır. Genç kızlığında kardeşlerine bakar. Tarlada çalışır. Erken evlendirilir. Okula gönderilmeyebilir.  Özellikle kırsal alanda kızlara karşı cinsiyet ayrımının belirgin olarak görülmesi,
Kızların dış çevreye açılamaması,
Kızların miras hakkını kullanamaması,

Kızların eş seçiminde ebeveynin karar vermesi, gibi hususları sayabiliriz. 

Teknolojik yenilikler birçok alanda değişimi getirdiyse bu bir şekilde kırsal alana da ulaşmıştır. Fakat bunu da iyi değerlendirmek gerekir. Yine kırsaldaki kadının teknolojiyi kullanması sınırlıdır. Bu noktada da maddi durumu iyi olan ailelerin genç kızları bilgisayarı, cep telefonunu öyle dilediği gibi kullanamaz. Mutlaka bunda da bir sınırlama kendini gösterir. İllere daha yakın olan köylerde olumlu değişimin daha önde olduğunu görebiliyoruz. 

 Bu soruyu sorarken üzüntü duyuyorum. 

-     Güney Doğu Anadolu Kadını denildiğinde ilk akla gelen, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet.

Bu konuda neler söyleyeceksiniz bize?

Kadınlar dünyanın bir ucunda bile yeri geliyor en kötü muameleyi ve şiddeti görebiliyor. Kocanın karısına uyguladığı şiddet toplumda var olan ataerkil otoriteyi koruyan bir güç aracı olarak görülebilir. 

 Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, 2008’de yapılan araştırma sonucuna göre, eşi veya birlikte olduğu kişilerden yaşamının herhangi bir döneminde fiziksel şiddet gören kadınların oranı Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 53, Orta Anadolu Bölgesi’nde yüzde 50,  Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 48. Bu rakamlar, Batı Marmara Bölgesi’nde yüzde 25’e kadar iniyor.

 Aile içerisinde şiddetin mağduru çoğunlukla kadındır. Şiddet gören kadın bedenen acı ile birlikte çocuklarının yanında saygınlığının azaldığı gibi çocukların ruhsal dengelerinde bozukluk ve ilerde aynı şeyleri kendisinin yapması gibi sonuçları da doğuyor.  Şiddet yapanlar genellikle şiddete maruz kalan çocuklardan yetişiyor. 

Zamanında şiddet gören kişi yani gelin ilerde kayınvalide olunca aynı şeyleri oğluna yaptırabiliyor. Gelinin en ufak bir davranışında veya erkek evlat dünyaya getirmediği için dövülüyor, odaya kapatılıyor. Aç susuz bırakılıyor. Ailesiyle görüşmesine izin verilmiyor. 

Aile içi şiddetin en acı tezahürü: Namus cinayetleri. İntiharlar. Erkekler açısından, kadınların kontrol altında tutulması kendi namuslarının belirlenmesinde çok önemlidir. Bu yüzden kadın cinselliğiyle bağdaştırılan namus çoğunlukla kadın üzerinden temsil edilir.

Zihniyet olarak algının genç bireylerde bile değişmediği görülüyor. Kadın intiharlarında açıklanamayan fakat intihar etmeye mecbur bırakılan, zorlanılan kadınların olduğu biliniyor fakat bu vakalar hastaneye geldiğinde şuuru kapalı olduğundan olay aydınlatılamıyor.

16 yaşındaki bir erkek çocuğu bile ablasına çeşitli sınırlamalar getirebilir. Eskiden bu denli çok duyulmazdı intihar vakaları şiddet olayları şimdi teknolojinin bir getirisi olarak daha çok duyuyoruz.

Psikolojik boyutuna baktığımızda,

-Düşük benlik duygusu, mahremiyet ile ilgili sorunlar, kişilik bozukluğu, kadın ve erkek davranışları konusunda katı düşünce yapısı, anormal düzeyde kıskançlık.

Bu konuda sevindirici bir gelişmeyi paylaşmak isterim. Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin Kanun (6284 sayılı) TBMM Genel Kurulu’nda özel anlama sahip bir gün olan 08/03/2012 tarihinde kabul edilmiştir. Kanunla, ülkemizde kadına yönelik şiddetin bildirilmesi, açığa çıkarılması, önlenmesi, mağdurların korunması ve cezalandırma süreçlerinde iyileşmeler hedeflenmektedir. Özellikle “medeni nikah/aynı çatı altında yaşama/yakın ilişki içinde olma” halleri dışındaki durumları da kapsayacak biçimde ve şiddeti önleme ve izleme merkezleri kurulmasını sağlayacak şekilde genişletilmiştir.

 Ayrıca; törelere boyun eğmek zorunda bırakılan, çocuk gelinler geliyor gözümüzün önüne? Bu konuda neler söyleyeceksiniz bize?

 Ataerkil ve geleneksel toplum yapısı, erken yaşta evlilikleri normalleştirmiş ve meşrulaştırmış. Bu durum şehirlerde biraz değişime uğrasa da kırsal alanda halen normal karşılanıyor. 

Akranları okula giderken kendisi çocuk doğuruyor ve kendisinden yaşça büyük eşinin evinin, tarlasının işini yapıyor. Kendi çocukken, çocuğu oluyor. Çocuk bakıyor. Başka seçeneği yok. Bizim oralarda boşanmak, ayrılmak kendine yeni bir hayat kurmak “yok” böyle bir şey. 

Küçük kadınları eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne hapseden bu evlilikler, onların cinselliğe dair haklarını da ellerinden alıyor. Çocuk gelinler, cinsel özgürlük hakkı dediğimiz, cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlamayı, cinsel istismarı ve cinsel tacizi reddeden bir temel hakkı kullanamaz hale getiriyor. Evlenip evlenmemeyi, boşanıp boşanmamayı, çocuk sahibi olup olmamayı, çocuk sayısını ve hangi aralıklarla olacağını ve bütün bunları kiminle yapacağını kendi kişisel ve sosyal anlayışı çerçevesinde belirlemek ve gerçekleştirmek bu çocuklar için söz konusu değil.

Çocukluğunu yaşamadan evlenme çağı gelmiştir. Batıda yaşayan akranları liseyi bitirip üniversiteye girme telaşında iken o evlenmiştir ve anne olmak üzeredir. Bir çok sorun yaşar, ama hiçbirisinin bilincinde değildir. Onun eğitime ihtiyacı vardır. Ekmek gibi, su gibi, hava gibi....

Güney Doğu Anadolu Bölgemizin genç kızlarını, gelinlerini, annelerini anlatır mısınız? Zorlukları ve güzellikleri nelerdir?

Kırsal alanda çok bir değişim olduğunu söyleyemeyiz. Kadın ağır işçi, ırgat, maraba kadın ne dersen de… Tarlada, ahırda, evde mutfakta, gece, gündüz hep o vardır, uyanıktır, ayaktadır, hizmettedir.

Çok küçük yaşlardan itibaren ona “sen kızsın” “kızlar fazla gülmez, konuşmaz” o daha evlenmeden küçük annedir. Gelin olunca değişen şey ona ait bir odasının olması ve yeni birkaç kıyafet… Eğer durumu iyi bir eve gelin gittiysen tabi kendi evinde olabilir ama genelde kayınvalidenle yaşarsın. Hem eşinin işlerini hem de kayınvalidenin verdiği işleri yapmak durumundasın. 

Anneler eşinin emrinden çıkmaz. Onun etkilediği, yönlendirdiği erkek ancak “oğlu” dur. 

Kadın doğuda yaş aldıkça sayılıyor. Aile yapısı ve bağları güçlü olduğu için yardımlaşma, imececi ruh, acıyı, sevinci beraber yaşama gibi konularda daha şanslı olduğunu söyleyebiliriz. 

Çok doğum yapmak durumunda kalan kadınlarımızın, sorunları neler?

Güneydoğu’da doğurganlık, kadınların statü garantisidir. Doğum kadın bedeninde gerçekleşir. Bu nedenle, kadının statüsünü ve doğurganlığını birbirinden bağımsız olarak düşünmek olanaksızdır. Erkek egemen normların geçerli olduğu toplumlarda, kadınların toplumda var olma nedenleri doğurma kapasitelilerine ve erkek çocuk doğurmalarına indirgenmiştir. 

Fazla doğum ve sağlıklı beslenilmemesi, kadınlar için büyük risk oluşturuyor. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda rahim ağzı kanserinin ülkemizde en fazla Doğu ve Güneydoğulu kadını tehdit ettiğini görüyoruz. 

Ayrıca sık aralıklarla doğan çocukların anne karnında gelişmelerinin tam olmadığı (doğum ağırlığı düşük bebekler), sakatlık oranın yükseldiği, bakımlarının güçleştiği ve bebek ölümlerinin artığı doktorlarımızın açıklamaları arasında yer alıyor. 

Çok doğum tabi ki, kadını yıpratıyor. Çocuk için yaşanan zorluklar anneye yansıyor. Bu çocuğu yedireceksin, bakımını yapacaksın, eğitimi ile ilgileneceksin. Hasta olduğunda doktora götüreceksin. Tabi onlarda artık bu duruma alışmak zorunda kalmışlar. Hastalanan çocuğuna ilaç parası bulamayan, tedavi ettirilemeyen çocuk ölümleri annenin yüreğine derin bir yara açıyor. 

Güney Doğu Anadolu Bölgemizin sevdalarına da değinmek isterim. Bu bölgede bütün yanık türküler kadınlarımıza yakılmıştır. Güzel gözlü kızların narına yanan gençlerimizin sevdası süslemiştir türkülerimizi.

 Sevdalara dair neler anlatırsınız bizlere?

 Bölgemizde sevdalanmak kolay bir iş değildir. Sevdanın bedelini bazen canını vererek ödersin. Bir kız bir erkeğe sevdalanırsa sevdayı en derinlerde yaşar.  On dört yaşında küçük bir kız çocuğu iken, sevmeye ve hizmet etmeye programlısındır. Bir gün gözlerinin içine bakan herhangi birisi, onun için aşktır. Aşka dair ne vardır beyin dağarcıklarında o bilinmez. Ama onlar aşkı böyle bilir ve böyle başlarlar. Onlar kendilerini sevebilecek yada sevilmenin ne demek olduğunu öğretebilecek birilerini buldum diye avunurlar. Ancak gelin görün ki, işler her zaman böyle olmaz. Hüsranları ilk gördüğü erkeğin gözlerinde başlayabilir. Çünkü annesi de, ona mutluluk evlenmen ile başlar demiştir yıllarca. İçlerindeki çocuk ruhunu alır götürür onun gözlerine bakan ilk erkek. 

Buradaki kız her önüne gelen erkeğe mavi boncuk dağıtmaz. Birine gönlünü kaptırır artık o aşkla yanar tutuşur. Genelde de sevdalandığı kişiyle değil istemediği, kendinden büyük biriyle veyahut bir akrabasının oğluyla evlendirilir. Mardin yöresine ait türkülerimizin birinde der ki;

buralarda yar seven/Mutlaka verem olur…Şu anda bile erkek arkadaşınla buluşma, görüşme doğal bir durum olarak değerlendirilmez. Bunun üzerine de türkülerimiz vardır. Diyarbakır yöresinden. Der ki, ben seni gizli sevdim/bilmedim alem duyar.

 Kadınlarımızın aşçılığı elbette bu bölgede tartışma götürmez. Güney doğunun mutfağı çok zengin ve yemekleri çok lezzetli. Bu işin sırrı nedir?

 Yemeği yapma ve misafirleriyle paylaşma geleneği bütün Anadolu insanına mahsustur. Yemek bir şölendir. Yemekler genelde yer sofrasında yenir. Yemeğe besmele ile başlanır. Fazla konuşulmaz. Uzakta olan yemek v.s. yemeğe yakın olan tarafından uzatılır. Özellikle gelen konuğa daha çok yemesi için ısrar edilir. Kadın ve erkek misafirler eskiden ayrı yerlerdi. Şimdi de halen bunu uygulayanlar var. 

Bol baharatlı, salçalı, yağlıdır yemekler. Sebzeler kurutularak kışa saklanır. Patlıcan, biber, domates vazgeçilmezlerdendir. Başlıca yemekler; et, bulgur ve patlıcan ağırlıklı olarak yapılır. 

Lahmacun, içli köfte ve çiğ köfte bölgenin birçok ilinde vardır. Her il kendi yaptıklarının en iyisi olduğunu iddia eder. Tabi damak zevkine göre değişir bu seçim. 

Başlıca sevilen yemekler arasında; kaburga dolması, kuzu içi, dolmalı köfte, boranı, kebap çeşitleri, ağzı açık, ağzı yumuk, lebeni Meftuneler : Patlıcan Meftunesi, Kabak Meftunesi, Kenger Meftunesi Dolmalar: Etli eşkili dolma(Sumaklı), Etsiz zeytinyağlı dolma, Kibe Mumbar Hıllorik, Pıçık, Sığma, (Diyarbakır)

Tatlılar: Peynirli kadayıf, katmer, palıza, şıllık, zerde.

 Eğitim düzeyini eski dönemlerle karşılaştırdığımızda, ortaya çıkan tablo sevindiricimi?

 Bölgenin sosyokültürel yapısı nedeniyle aileler eğitimden bir beklentilerinin olmamasından dolayı kız çocuklarını ya okula göndermiyor ya da ilköğretime devam ederken okuldan alıyorlar. Bu katı tutumu yıkan köyler ve beldelerin olması sevindirici. 

 Kız çocuklarının eğitiminin önündeki en önemli engel, geleneksel değerler ve ekonomik zorluklar. Aileler, eğitimde oğlan çocuklarına öncelik tanırken, kız çocukların eğitimini gereksiz buluyor. Kırsalda okulların yerleşim bölgelerinden çok uzak olması da kızların eğitimini güçleştiriyor.

 İllere daha yakın köylerle daha uzak köyler arasında bile fark var. Anneler eşlerine ben okumadım benim yaşadığımı kızım yaşamasın diye ısrar edip çocuğunu okutmak istiyor.

 Son olarak neler önerirsiniz, sevgili dinleyenlerimize?

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, eğitim seviyesinin düşüklüğü, kız çocuklarının okula gönderilmemesi, resmi nikâh yerine imam nikâhı kıyılması gibi, feodal yapının getirdiği yaptırımlar sonucu kadınlar istedikleri yaşam standardını yakalayamıyorlar.

Kadının özgürleşebilmesi, cinsel kimliği üzerinden yaşadığı her türden bağımlılık ilişkilerinden kurtulabilmesi için öncelikle mutlak biçimde eğitim alması ve ileride üretime katılabilmesi gerekir. 

Ya her bölgede ortaöğretim kurumu olmalı ya da kurum uzaktaysa ulaşım sağlanmalı. Ailelerin üzerinde de çocukların okuması için yaptırım uygulamak şart.

Eğitim ve öğretim almasına olanak sağlanmış ve bunları kullanarak kendini yetiştirmiş bireylerin egemen olduğu bir toplum ruhen, bedenen ve fikren sağlıklı aileler oluşturmak açısından çok önemli.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)