Anne-Baba Tutumu
Yazar Sermin Bozbağ • 19 Şubat 2024 • Yorumlar:
Anne-baba ya da çocuğa asıl bakım veren kişinin tutumunu tıpkı bir çiçek yetiştirmeye benzetirim. Bir çiçeği yetiştirirken ona haddinden fazla su verirseniz çiçeğiniz solabilir. Ya da çiçeğin ihtiyacı olan zamanlarda ona su vermezseniz de çiçeğiniz solacaktır. Uygun gün ışığını alması, solan yaprakların, çiçeklerin alınması, temizlenmesi, saksının altında çok su bırakılmaması ve en önemlisi de çiçeğinize sevgi vermeniz gibi birçok farklı yöntem çiçeğinizin daha sağlıklı olmasını sağlayabilir. Tabii ki, çiçeğin türüne göre bakım şekli de değişecektir.
Ama burada önemli olan ve anlatmaya çalışmak istediğim husus şudur:
1. Çiçeğin bakımına uygun davranmak,
2. Çiçeğin ihtiyacından farklı davranmamak
3. Çiçeğe karşı kayıtsız kalmamak ve onu boşlamamak.
Çocuğunuzun kendi yapabileceklerini sizin yapmanız, ona sorumluluk vermemeniz, onu yaşayabileceği tüm olumsuzluklara karşı aşırı koruyup kollamanız çiçeğe haddinden fazla su vermeye benzer.
Çocuğuna rehberlik eden anne, babalar sürekli onlara ne yapmaları gerektiğini söylemezler. Gerektiğinde çocuklarına rehber olur ve sorunlarını kendilerinin çözmelerine yardım ederler. Siz çocuğunuz adına sürekli bir şeyler yaparken istemeden de olsa çocuğunuza gönderdiğiniz mesaj şudur: ‘Sen kendi başına bir şey yapamazsın.’, ‘Senin hep birinden destek almaya ihtiyacın var.’ Çocuğunuzun kendine olan güvenini aslında tam da bu noktada etkilemiş olursunuz. Çocuğun kendi başına ödev yapmak istememesi, kendi başına marketten bir şeyler alırken aşırı kaygı yaşaması, en önemlisi de karar verirken hep birilerine sorması gibi birçok eylemi gerçekleştirirken problem yaşamasında anne ve baba tutumu önemli etkiye sahiptir. Bu tarz tutumlar, çocuğun ileri dönemlerde de özgüven sorunları, kendini yetersiz hissetme gibi çeşitli problemler yaşamasını etkileyebilir.
Aşırı hoşgörülü tutumu da, çiçeği normalde tavsiye edilmeyen konuma yerleştirip sadece orada iyi olduğunu düşünmeye ve başka bir çare olmadığına inanmaya benzetebiliriz. Çiçeğiniz soluyordur fakat olabilecek en mantıklı çözümün çiçeğinizi koyduğunuz yer olduğuna inanıyorsunuzdur ve bu durumu kabullenmişsinizdir. Çocuğunuzun eğer her dediğini yaparsanız çocuğunuz sizden birçok şey isteyebilir ve sizi yöneten bir pozisyon alabilir. Sizin hiçbir söz hakkınız olmaz. Ya da siz çok baskın olduğunuzda çocuğunuzun hiçbir söz hakkı olmaz ve tüm kararları siz onun adına alırsınız. Aslında en önemli nokta, orta yolu bulabilmektir. Çocuğunuza sınırlar koymak atacağınız en önemli adımdır. Sınırlar, öncelikli olarak onun güvenliği içindir. Her şeyi yapmasına izin verirseniz onu tehlikelerden koruyamamış ve kendisini nasıl tehlikelerden koruyacağını gösterememiş olursunuz. Sınır koymak demek çocuğunuza aşırı, sert kurallar koymak ya da onu eleştirmek anlamına gelmez. Sınırlar, belirli oranda çocuğu özgür bırakarak çocuğun neyi, ne zaman, nerede, ne şekilde ve ne kadar yapıp yapamayacağını anlamasına yardım eder. Sınırlar konulduktan sonra çocuğa çeşitli seçenekler sunmak ve tercihlerinin sonucunu yaşamasına müsaade etmek en sağlıklı olanıdır. Eğer çocuğunuzun her istediğini yaparsanız çocuğunuzun isteklerinin hiç bitmeyeceğini fark edebilirsiniz. Bu tutumlar, çocuklarda sahip olduklarıyla mutlu olamama ve doyumsuzluğa neden olabilir. Genellikle, bazı ebeveynler çocuklarının isteklerini hemen yerine getirmezlerse onları çok üzeceklerini ve onlarda ruhsal açıdan bir tahribat yaratacaklarına inanırlar. İstedikleri olmadı diye ağlayan çocuklarına dayanamazlar ve kıyamazlar. Aşırı hoşgörülü tutum, çocuğun istediği olmadığı durumlarda (annenin-babanın çocuğun isteğine hayır demesi) karşısındaki kişiyle inatlaşmasına, ağlamasına, öfkelenmesine, sabırsız ve bencil davranmasına neden olabilir.
Aşırı mükemmeliyetçilik tutumunu da, sürekli çiçeğin açmasını beklemeye veya hiç yaprak ve çiçeğin dökülmemesi, solmaması gerektiğine inanmaya benzetiyorum. Ebeveynlerin, aşırı mükemmeliyetçi tutumla yetiştirilmeleri ya da kendilerinde elde edemediği başarılar, eksik buldukları yönler olması, diğerlerinin düşüncelerine aşırı önem verme çocuklarından daha yüksek kapasite bekleyecek şekilde davranmalarına sebep olabilir. Mükemmeliyetçi ebeveynler için her şey ya siyahtır ya da beyazdır. Ortada griler yoktur. Her şeyin en mükemmeli beklenir. Olmadığında huzursuz olurlar ve çocuklarında istedikleri mükemmellikte davranmalarını beklerler. Ama bu tutum, çocukların şu mesajları almasını sağlayabilir: ‘Eğer, ben başarılı olursam ya da annemin, babamın istediği mükemmellikte davranırsam, hata yapmazsam sevilirim, değer görürüm veya önemsenirim.’ Bu tutumla yetişen çocuklar, kendilerini yeteri kadar rahat hissedemeyebilir. Hep daha iyisini yapabilme mücadelesine girebilirler. İstedikleri kadar mükemmeli yakalayamadıklarında büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı yaşarlar. Hem kendi zihinlerinden hem de ailelerinin zihinlerinden geçenler arasında gidip gelen çocuğun ebeveynine olan duygularında farklılaşmalar görülebilir. Zaman zaman çocuk, ebeveynlerine öfke de besleyebilir. Bu tutumla yetişen çocuklar hem çocukluklarında hem de diğer dönemlerde özgüven, öfke, kaygı, takıntılar gibi birçok sorun yaşayabilir.
Çiçeğinizle bütün gün ilgilendiğinizde, sürekli bir yerleriyle oynadığınızda ya da çiçeğinizin yerini sürekli canınızın isteğine göre değiştirdiğinizde çiçeğiniz bu durumdan olumsuz etkilenebilir. Canınızın istediği zamanlarda onu sulamak isterseniz çiçeğiniz solar. Bu davranışları, aşırı otoriter, baskıcı tutumla ilişkilendiriyorum. Neden derseniz, tıpkı bir çiçek gibi çocuğunuzun da zaman zaman kendi haline bırakılmaya ihtiyacı vardır. Sürekli ne yapması gerektiğini söylemek, söylediklerinizi yapmadığında veya size göre söylenenleri eksik yaptığında eleştirel davranmak, ceza vermek, çok katı olmak, esnek olamamak, kendisinin düşünmesine, üretmesine izin vermemek çocuğunuzun özgüvenini etkileyebileceği gibi tam tersi asi davranışlar üretip size başkaldırmasına da neden olabilir. Sonuç olarak bu tutumla büyüyen çocuklara da verilen mesaj şunlar olabilir: ‘Senin ne yapman gerektiğini en iyi ben bilirim.’, ‘Kendi başına sen karar veremezsin. Eğer kendi başına karar verirsen bu hatalı olur.’ Bu da çocuğunuzun kendisini yetersiz olarak algılamasına neden olabilir. Çocuğunuzu elbette gerekli durumlarda yönlendirmeli ve ona rehber olmalısınız. Ama bunu yaparken ona hiç söz hakkı vermemek ve sadece kendi düşüncenizi kabul ettirmeye çalışıp baskı yapmak çocuğunuzun ruhsal sağlığına iyi gelmeyecektir. Çocuklarda, kendilerine güven duymama, çekingenlik, hep hata yapacağım korkusu, öfke nöbetleri görülebilir. Sürekli hataları belirtildiğinden bu tutumla yetişen çocuklar kendilerini rahat hissedemezler ve stresli büyürler. İleride de bu tutumla yetişen çocuklarda, çekingenlik, özgüven problemleri, kaygılar, takıntılar, öfke kontrol ve davranış problemleri gibi birçok sorunlar görülebilir.
Çiçeğinizi ilgisiz bırakırsanız, onu sulamazsanız, ilgilenmezseniz çiçeğinizin de sağlığında bozulmalar olur. Çocuğunuzun ihtiyaçlarını önemsemeniz ve buna göre davranmanız çok önemlidir. Çocuğun yemek yiyeceği zamanlar, uyku, temizlik ihtiyaçları, giyim ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması ama en önemlisi de gerçekten ilgi ve sevgi ihtiyacının karşılanması gereklidir. İlgisiz tutumlar, çocukların ilgilerine, ihtiyaçlarına tepkisiz olmayı içerir. İlgisiz ve kayıtsız tutumlarda ebeveynler, çocuklarına yeteri kadar zaman ayırmaz, kaliteli vakit geçirmez, nasıl hissettiğini anlamaya çalışmaz, okuldaki sorunları, başarı durumlarıyla ilgilenmezler. Sevgisiz, ilgisiz büyüyen çocuklar dikkat çekmek için birçok davranış sergilerler. Öfkeyle büyürler. Bu tarz tutumla büyüyen çocuklarda kaba ve küfürlü konuşma, söz almadan konuşma, okuldan kaçma, gürültü yapma, kural tanımama, suça eğilimli olma gibi birçok problem görülebilir. En önemlisi de sevgisizliğin ve önemsenmemenin ruhlarında bıraktığı tahribattır. Bu çocuklarda değersizlik, sevilmeme gibi inançlar daha çok küçük yaşlarda çocukların zihinlerinde özümsenir. Ve genellikle, arkadaş ve duygusal ilişkilerde büyük problemler yaşarlar.
Sonuç olarak, en sağlıklı tutum, demokratik tutumdur. Yani ne çocuğun egemen olduğu ne de ebeveynin egemen olduğu tutum şeklidir. Çocuğun da ailenin diğer üyeleri gibi söz hakkı vardır. Çocuk, belirli sınırlar içerisinde özgürdür ve kendi kararlarını verebilir. Bu tutumda ebeveyn çocuğuyla ilgilidir, sevgisini ona en derinden hissettirir. Asla, ebeveynler çocuklarını eleştirmez, hatalı davrandıklarını düşündüklerinde bu sorunu yapıcı ve öğretici bir şekilde her iki tarafında memnun olacağı şekilde çocukla birlikte çözmeye çalışır. Sınırlar aşıldığında çocuğun yaşına uygun seçenekler, alternatifler sunulur. Çocuğun seçtiği seçenekler onun kararlarının sonuçlarını yaşamasına neden olur. Bu tutumlar, çocuğun sorumluluk bilincinin gelişmesine ve özgüven gelişimine katkıda bulunur.
Klinik Psikolog Sermin Bozba