Anneyseniz Denemekten ve Hata Yapmaktan Korkmayın

Margaret Nichols, 40 yaşında, New York’ta yaşıyor. Annelik en büyük hayali ve bebeğini doğal doğumla kucağına almak için ilk günden itibaren hazırlık yapmaya başlıyor. Evde doğum için havuz sistemi kuruluyor. Doğum günü geldiğinde evde ebesi ve eşiyle birlikte süreç başlıyor. Yaklaşık 30 saat süren sancı sonrası daha fazla ağrılara dayanamayıp, hastaneye giderek epidural analjezi alıyor ve doğal doğumla bebeğini dünyaya getiriyor. Her ne kadar sağlıkla bebeğini kucağına alsa da, planladığı gibi evde doğum yapamadığı için kendisini başarısız hissediyor. Üstüne bir de anne sütü yetersiz kalıp, ek olarak bebeğine mama vermeye başlayınca derin bir yetersizlik ve pişmanlıkla depresyona giriyor.

Bir dergiye kapak olan Margaret Nichols’un hikayesinden yola çıkarak annelerin hamilelik ve doğum ekseninde yaşadığı duygusal terörü anlatıyor bu yazı.

Anne adaylarında mükemmellik algısı nasıl oluşuyor?

Bu algıyı anne adayının hem kendisi hem de çevresi yaratıyor. Günümüz kadınlarına baktığımda oldukça hırslı, hedefleri olan, mücadeleci yapıya sahip olduklarını görüyorum. Bu yapı ister istemez anneliği ve bebek bakımını da bir hedef haline dönüştürerek aslında keyifle geçirilmesi gereken zamanlara gölge düşürüyor.

Eskilerin efsanevi doğum hikayeleri yeni annelere nasıl yansıyor?

Büyüklerimiz bizler için çok kıymetliler. Öncelikle çok tecrübeliler ve hiç şüphe yok ki bu deneyimler yeni annelerin yolunu aydınlatıyor ancak bazen ciddi çakışmalar da yaşanabiliyor. Bu çakışmaların en bariz örneklerinden biri de doğum şeklidir. Farklı ve çoğu olumsuz şartlarda doğum yaptıkları için sürekli folik asit almadıklarını, tarlada, evde doğum yaptıklarını dile getirirler. Ancak ortada şöyle bir gerçek var; günümüz doğumlarında anne-bebek ölümleri ve sakat bebek doğum oranları ciddi anlamda azalmıştır.

Doğum şekli neden bu kadar önemli?

Hamilelerin tüm dikkati doğum şekline çevrilmiş durumda. Hatta öyle ki bu bazen hamileliğe bile gölge düşürüp, annenin gebeliğin eşsiz anlarını doyasıya yaşamasının önüne geçebiliyor. Eğer her şey yolunda, anne ve bebek sağlığını tehlikeye atacak bir durum yok ve anne adayı da bu konuda hevesli ise doğal doğum düşünülmelidir. Ancak şartlar bunun tam tersi ise sezaryen de kötü bir seçenek değildir.

“Kadının vücudu tamamen doğal doğuma planlı” algısı yaygın. Neden?

Arkadaşlarımız, büyüklerimiz ve etrafımızdaki tüm doğal doğum yapanlar bu algıyı yaratıyor. Kadının vücudu doğal doğum için planlı derken, yapamayanlar da güçlülüğünü ispat edememiş kabul ediliyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Ne yazık ki her anne ve bebeğin şartları aynı ve eşit olmayabilir. Dolayısıyla doğal doğumu hedef haline getirmemek gerekir. Asıl hedef anne ve bebek açısından sağlıklı bir doğum yapabilmek olmalıdır.

Doğuma nasıl hazırlanmak gerekiyor?

Kitaplar elbette yardımcı olacaktır ancak ebeveynler ve çocuk arasındaki özel ilişki kitaplarla evdeki durumu farklılaştırıyor. Bilgi kirliliği ve yanlış bilgilerin bu kadar çok olduğu bir ortamda eğer doğru kaynaklara ulaşılabilirse çok güzel bir temel oluşturulabilir. Okunanlar edinilen deneyimle doğru şekilde yoğrulmalı, sağduyu ve mantıktan uzaklaşılmamalıdır. Anneliğin biraz da deneme yanılma ile olduğunu kabul eder ve hatalarınızı severseniz iyi bir ebeveyn olabilirsiniz.

Yeni annelere önerileriniz neler?

Yeni doğum yapmış annelere hep aynı şeyi söylüyorum; “En zor gün ilk gün. Sonraki günlerde her şey çok daha kolay olacak.” İlk doğumdaki tecrübesizlik, doğumun getirdiği stres, annelerin hata yapma korkusu nedeniyle ilk günler zorlu geçiyor. Zamanla anne bebeğe alışıyor, her şey iyiye doğru gittikçe panik ve hata oranları azalıyor. İkinci ve üçüncü çocuklarda bu durumlar neredeyse hiç yaşanmıyor. İlk zamanlar annelerin paniklemesi, kendini yetersiz hissetmesi kabul edilebilir. Fakat bu durum uzarsa altta yatan bazı psikolojik durumlar olabilir. Doğum sonrası ciddi depresyon gelişebilir. Böyle durumlarda psikolojik destek alınmalıdır.

Siz de bir annesiniz ve iki çocuğunuz var. Tecrübelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Doğum sonrası ben de çok bocaladım diyebilirim. Ben bir kadın-doğum uzmanıyım, eşim de çocuk doktoru ancak biz ne kadar hazırlıklı olduğumuzu düşünsek de bazı durumlarda öyle olmadı. Asla biberon, emzik vermeyiz demiştik, 3 gün sonra her şey değişti. Ağlama krizlerine daha fazla dayanamayıp emzik verdik. Biberona kesinlikle alıştırmayacağım dedim bebeğim çok ufakken çalışmaya başladığım için sağdığım sütü biberonla verdim. Çocuklarımızı büyütene kadar tüm bu sınavlardan geçtik ve anladım ki teori ve pratik her zaman uyuşmayabiliyor.

KUTU: Bir kadın-doğum uzmanı olarak hem yeni doğum yapmış hem de yapmak üzere olan annelere hep aynı şeyi söylüyorum; “Mükemmel anne yoktur. Mükemmel, iyinin düşmanıdır.”

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Banu Göker Özdemir Kadın Hastalıkları Ve Doğum Op. Dr.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)