Anoreksiya Nervoza
Yazar Güneş Kaptan • 31 Aralık 2024 • Yorumlar:
Daha çok ergenlik döneminde olan bireyler anoreksiya nevroza hastalığına yakalanmaktadırlar. Bu hastalığın keşfi 1873 yılında yapılmıştır. Gull ve Laseque tarafından tanımsallaşmıştır. Daha sonra etkisini göstererek çoğu araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Modernleşen dünyanın özellikle moda anlayışı ve zayıf mankenler kullanma çabaları bununla beraber gelişen güzellik anlayışı buna katkı sağlamıştır.
Başka bir deyişle ‘manken hastalığı’ anoreksiya nervoza daha sonralarda tedavi sürecinin olmamasıyla ölümle sonuçlanan bir rahatsızlık olarak gündeme oturmuştur. Batı ülkelerinde de bu hastalığa ilgilerinin artmasıyla tanınan bir hastalık haline gelmeyi başarmıştır (PERÇİNEL., YAZICI., BİLAÇ., KÖSE., ÖZBARAN, 2015).
DSM-IV’de bu hastalığın tanımı şu şekildedir; yaş ve boya göre ideal ağırlığı reddetme, kilo almaktan ciddi derecede korku duyma, vücudu yanlış algılama ve adet kanamalarının kesilmesiyle tanımalanan bir bozukluk şeklindedir.
Anoreksiya nevroza hastası kesinlikle vücudunu kabul etmemektedir. Onun için ideal olan vücudun şu ankinden daha ince olması gerekmektedir. Kendini ve vücudunu idealize ettiği vücuttan oldukça uzak görmekte ve bunun için gerekirse sağlıklı olmayan yollara başvurmaya hazır bir haldedir. Bunun yanında da çabaladıkları bir konu daha vardır. O da şu anki ağırlıklarından daha ağır olma korkularıdır. Bunu engellemek adına da ağır diyetler, kondisyonlarından ağır sporlar, egzersizler ve bunun gibi birçok aktivitenin içinde olmaya çalışırlar.
Bu onlar için takıntı hale gelmiştir ve sürekli olarak bunu düşünüp bununla ilgili planlamalar yaparlar. Fakat daha sonrasında 2 yıl içerisinde hastaların yarısı kadar bir grubu aşırı yemek yeme atakları başgösterir. Kilo almaktan ciddi korku duyan bu hastalar bunun sonucunda kendini kusturmaya çalışır. Bu yüzden bu hastalar kısıtlanmış tip ve bulimik tip olmak üzere ikiye ayırılırlar. Kısıtlanmış tip olarak adlandırdığımız hastalar kendini diyet programları ve az kalorili beslenmeye zorlayan hastalardır. Bulimikler ise kısıtlamalardan kaynaklı olarak yeme atakları yaşayan hastalardır. Bu iki grubun da amacı kilo almaktan kaçınmak ve karbonhidrat ya da yağlı yiyeceklerden uzak durmaktır. Bu takıntıları ve az yemek yeme üzerine sergiledikleri bu hassasiyet onların yemeklerini hazırlarken obsesif şekilde hazırlamalarına neden olur. Kalori hesaplanamaları yaparlar ve çok kalorili yemeklerden kaçınırlar (KAYA., ÇİLLİ, 1997).
Etiyoloji
Bu rahatsızlık oluşumu ve gelişimi ele alındığında biyolojik yatkınlıklar rol oynar. Bir başka rolü olan faktör ise aile dinamikleridir. Tetikleyiciler düşünüldüğünde ise bu rahatsızlık ağırlık kaybı yaşayan kişilerde diyet yaparak kilo kaybetme arzusu şeklindedir.
Hiç şüphesiz kültürün burda önemli bir faktörü vardır. Batının yaşayış ve kriter etmenleri egemenliğinden kaynaklanan anoreksiya nervoza özellikle kadınların ve genç neslin sık yaşadığı bir problemdir (KAYA., YİĞİTTÜRK, YALVAÇ, 2003).
Psikolojik etkilerinin yanı sıra biyolojik etkileri vardır ve bu bireyi yıpratan bir süreçtir. Anoreksiya Nervoza tanısı konulan hastanın bu hastalıktan tamamen kurtulması zordur. Çünkü yaratmış olduğu beyin ventriküllerinde genişlik, yumurtalık olgunlaşmasında ciddi problemler, kusmaya bağlı mide asidi dengesi problemleriyle kalıcılığını korumaktadır. Daha sonradan bu hastılığın yaratmış olduğu diğer sağlık problemleriyle uğraşmak kişinin tekrardan da ruh sağlığını etkilediği görülmektedir.
Psikanalitik Kuramın da bu rahatsızlığı şöyle açıklamaktadır: cinsel içgüdü ve cinsel içgüdünün bastırılması bireyin yeme bozuklukları yaşamasına neden olmaktadır. Gelişimsel olarak ergenlik döneminde olan bazı bireyler cinsel içgüdüleri ile başa çıkmamaktadır.
Genital kapsamda yemek yeme hareketininin bilinçdışındaki anlam tekabulü gebe olmadır. İlerleyen zamanlarda yani haz kaynağının genital organlar olduğu dönemde oral hazzın yer değiştirmesiye ile bireyin savunduğu döndürme mekanizması gebe kalmaktan korkmak şeklindedir. Bu korku genellikle bu savunma mekanizmasından önce yaşanır (BULUT., KÜPELİ., Ç.BULUT., TOPÇUOĞLU, 2017).
Kişinin bazı duygusal özellikleri anoreksiyanın gelişimine etki edebilir. Kişinin sürekli depresif olmak, obsesif kişilik bozukluğunun varlığı anoreksiyaya etki edebilir. Bu kişiler kilolarını takıntı hale getirerek anoreksiyaya etki edebilir.
İnce olmanın toplum tarafından moda olması özellikler ergenlik dönemindeki gençleri etkiler. İnce olmak avantaj olarak görülür. Gençlerin bu düşüncelerini artist ve mankenlere benzeme isteği daha da arttırır. Gençler hangi genetik özellikte ve aile özgeçmişinde olduklarını doğru değerlendiremez ve ince kalmak konusunda takıntılı hale gelir. Anoreksiya gençler arasında en sık görünen 3'üncü kronik hastalıktır.
Anoreksiyalı hastalar yaşadıkları benlik bilincindeki yetersizlik duygusu onu bedenini yönetmeye ve kontrol etmeye teşvik eder. Çünkü onların bilincinde yer alan düşünce bedenlerinin kendilerinin değil başkalarının yönettiğidir. Kendilerini tam olarak hatalı davranışları yüzünden başka insanlardan korurlar. Bu hatalı insanlar yüzünden ise kendilerinin hatalı üretim olarak görürler. Ergenin benlik oluşumunda vücut şekli önem taşır. Fakat benlik oluşumunun geliştiği evre ergenlik dönemi değildir. Bu karmaşa sırasında ergen vücut şeklini kontrol etmeye başlar. Yeme alışkanlığını düzenler. Az yemek yiyerek bel kalça oranını yaratmama çabasına girer. Çünkü şişmanlamak ya da çok yemek yemek karnın büyümesi gebeliği çağırıştıran bir durumdur (ÖZDEL., ATEŞÇİ., OĞUZHANOĞLU, 2003).
Anoreksia Nervoza’ nın nedenleri tam olarak belli değildir ve söylenememektedir. Bu hastalık bireyde her türlü durumdan oluşup gelişmektedir. Hastalık daha çok ergenlikte ortaya çıkmaktadır. Bunun nedenleri olarak da ergenlikteki çatışmadan ortaya çıkan gerginliğin dışa vurma şeklidir.
Tedavi
Tedavi süreci aşamalıdır. Sırasıyla;
ilk aşama:
Bireyin beslenme stilinin düzenlenmesi ve düzeltilmesi amaç edinilir.
ikinci aşama:
Bireyin bozulan yemek yeme davranışının değiştirilmesi: Bireyin vücut ağırlığının normal bir hale getirilmesi. Kusma, tıkınırcasına yeme, obsesif derecede kalori hesabı yapma gibi anormal eylemlerin azalması amaç edinilir.
üçüncü aşama:
Kilo vermenin güzel ve yararlı olduğunu düşünen hastanın yanlış bildikleri düzeltilir.
Anoreksiya Nervozalı hastaların tedavisi çoğu kez güçlüklerle doludur. Hastaların çoğunda, hastalık birkaç yıl önce başlamıştır. Tedaviye katılmak ve tedavi planları için isteksizdirler. Bu sebeple genellikle çocuklarının bu durumundan üzüntü ve endişe duyan anne babaları tarafından doktora getirilirler.
Tedavide bireysel psikoterapi, grup ve aile terapisi, ilaç tedavisi gibi yöntemler kullanılabilir
Psikoterapide hastanın kendi duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi, yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların düzeltilmesi, özgüvenin oluşturulması, kişilerarası sorunların belirlenip, çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.Tedavide davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapisi kullanılabilir.
Eğer yeme bozukluğu hayati tehdit eden kilo kayıplarına neden olmuşsa bu hastalara tüple beslenme desteği (nazogastrik veye PEG ile) hayat kurtarır (DEMİREL., BİDECİ., ÇAMURDAN., YEŞİLKAYA., CİNAZ, 2005).
Anoreksiya tedavisi zor ve uzun sürelidir. Anoreksiyalı kişiler genellikle tedaviye kendi başlarına yönelmez. Başka branştan hekimlerin yönlendirmesi sonucu psikiyatristlere gelirler. Anoreksiya tedavisinde öncelikle kişi ve hekim arasında güven ilişkisi sağlanmalıdır.
Daha sonra kalıcı ve etkin iş birliği devreye girer. Hekim, hastanın kendisi ve ailesi ile yakın temas kurar. Ailenin dinamikleri ve kişinin ayrıntılı hikayesi alınır. Ailenin iş birliği son derece önemlidir. Anoreksiyalı kişilerin yüzde 50-60’ında depresyon görülür.
Beden algısı bozukluğu ve depresyon tedavisi için hekim tarafından ilaç tedavisi planlanır. Antidepresan ilaçlardan yararlanılır. Kişinin psikoterapi sürecinde beslenme ve kilo alma konusu öncelikle yer alır. Duygusal çatışmaların, kaygıların, korkuların ele alınması kişi ile doktorun ilişkisini daha güvenilir kılar.
Yukarıda belirtilen amaçların ardından hastanın normale dönmesinde kullanılan yöntemler şu şekildedir:
1. Yüksek kalorili diyet programlarının uygulanması ve hemşire gözetiminde istirahat,
2. Davranışların düzeltilmesine yarayan bazı teknikler,
3. Tüple beslenme ve hiperalimentasyon gibi zorunlu tedavi yöntemleri, 4. Psikoterapi,
5. Farmakoterapi.
Tedavide dikkat edilmesi dahilinde %80’inin başarılı olacağı durumlar vardır. O durumlar hastanın kendisi ve ailesiyle beraber terapi sürecine girmesi şeklindedir. Bu süreç hastaya bu hastılığın sadece bir yeme bozukluğu olmadığı hissiyatının verilmesidir.
Birey tedavi eden doktor, hemşire, psikoterapist gibi uzman kişilere güvenmeli ve onların kilo verdirmeye odaklanmadıkları bilincine ulaşması gerekmektedir. Hastanın kontrolümü kaybedeceğim algısını yok etmek amaçlanmalıdır. Yemek yeme durumunda bu konuda gerekli teşvik yapılmalıdır. Hastanın ise kilo alma korkusu bununla beraber aşılmalıdır (EROL., TOPRAK., YAZICI., S.EROL, 2000).
Hastanın kilo alımı ciddi bir titizlikle takip edilmelidir. Düzenli olarak da ideal vücut, beslenme ve su alımı konusunda bilgiler verilmelidir.
Bu oldukça hassas bir süreçtir. Birey alışılmışın dışında bir bilinçle yola çıkmıştır. Bu doğrultuda bunu harekete ve eyleme dökecek kuvveti kendinde bulmuş ve bu hastalık önce beyinde başalamıştır. Daha sonra yanlış bilgiler ve esinlenmeler ışığında sağlığına yavaş yavaş etki etmeye başlamıştır. Daha sonra ise hastalık ciddi boyutlara taşınmış ve hastanın bilincinde aynı zamanda sağlam bi yer edinmiş.
Tüm bunların yanında kontrol altında olmayan sağlık problemleri kendini göstermiştir. Hastanın tedavi süreci aslen çok karmaşık ve zordur. Çünkü tüm bu yanlış davranışlar ve hatalı beslenme-çıkarma tekniklerine rağmen emin olunan tek şey hastanın kilo almaktan aşırı derece korku duymasıdır. Tedavi bunun ışığında hem sağlığına kavuşturulma hem de bu bilincin düzeltilmesi bağlamında oldukça yavaş ve emin şekilde yürütülmelidir.
Ne olursa olsun bunlar makale, yazı ya da başka merciilerde tüm popülasyona ulaştırılmalı ve bu hatalı davranışların önüne geçilmelidir. İdeal vücut ya da kilonun bedenden bedene farklı olabileceği bilgisi mümkün olduğunca duyurulmaya çalışılmalıdır.