Aşırı Kaygıdan Nasıl Kurtulabilirim?
Yazar Harun Aysever • Psikolog • 20 Eylül 2020 • Yorumlar:
“Sürekli stresli, heyecanlı, evhamlı, korku içindeyim. İnanın elimde değil. Bunu sadece ben mi yaşıyorum? Bu zorlu yaşamın içerisinde kaygılı olmamak mümkün değil. Yaşamın zorlukları bir yana, çocuk büyütmek, ilerde ne olacağını düşünmeden yaşamak oldukça zor geliyor. Her şeyin en kötüsünü düşünüyorum. Onca olaylar oluyor ya benim başıma gelirse ne soruları bir türlü aklımdan çıkmıyor. Çok geriliyorum. Hiçbir şeye konsantre olamıyorum. Herkes bana düşünme, bırak, ne olacaksa olur, hiçbir şey olmaz diyor ama düşünmeden yapamıyorum? Çok mutsuzum. Çok geriliyorum. Herkes benim normal olmadığımı, çok evhamlı olduğumu söylüyor. Düşünmemekten kendimi alıkoyamıyorum.” Bu ifadeler size bir yerden tanıdık geldi mi? Belki de okudukça kendinizi içinde görebiliyor, belki de bir yerlerden duymuş olduğunuza tanıklık edebiliyorsunuzdur. Neden aklıma sürekli kötü düşünceler geliyor? Sorusunu kim bilir kendinize defalarca sormuş olabilirsiniz. Peki neden bu şekilde düşünüyoruz? Bu sorunun cevabına girmeden önce kaygı ile endişenin ne olduğundan bahsetmemiz daha uygun olacaktır. Kaygı (anxiyete) bir huzursuzluk olarak tarif edilen duygudur. Ancak endişe ise içinde düşüncelerin olduğu bir süreçtir. Örneğin kişinin “eğer böyle olursa, diyelim ki şöyle olacak olursa ne olur” şeklinde durmadan kendine sorduğu sorunun hep nedenlerini açıklamaya yönelik, düşüncelerin içinde olduğu şeylerden bahsetmesidir. Bir diğer ifade ile kişide bir çarpıntı hissi olduğunu düşünelim ve kendisine, çarpıntı senin için ne anlam ifade ediyor? Olabilecek en kötü şey nedir? diye sorduğumuzda. Kalp krizi geçirebilirim, ölebilirim, bayılabilirim çocuğuma zarar verebilirim gibi düşünceler ile yanıt vermeye başlayıp, endişeli olmaya bir bakıma endişeli olduğunda olabilecek en kötü şeyin başına gelmeyeceği yanılsamasına girmiş olur. Kaygı bozukluğu olan kişilerde belirsizlik hissi ile belirsizliği, ölmek hissi ile ölmeyi, çaresizlik hissi ile çaresizliği karıştırdığı görülmektedir. Bir bakıma his ile gerçeği karıştırmaktadır. Bir nevi insanlar kaygılanırsam sanki başıma gelebilecek felaketleri kendinden uzaklaştıra bilirim algısı içindedir. Bu da artık bir kaygı değil başlarına gelebilecek olay/durumları uzaklaştırmaya çalışıyormuş gibi algı bozukluğu yaşamalarına neden olur. Aynı arabada yolculuk yapan iki kişiyi düşünelim, biri yolculuk boyunca “acaba kaza yapar mıyız, ya biri bize çarparsak, ya arabanın tekeri patlarsa, arabanın freni bozulur ve duramayıp uçurumdan aşağı sürüklenirsek, acaba yolda araba alev alır mı?” şeklinde yol boyunca evhamlı olduğunu, diğerinin ise öyle şeyleri hiç düşünmeden yoluna devam ettiğini varsayım. Sizce bunlardan hangisi arabanın kaza yapması ile ölür? Kaygılanan mı yoksa kaygılanmayan mı? Doğrusu bu durum hiç biri için fark etmiyor. Ölecekse ikisi de ölebilir, kaygılanan da ölebilir kaygılanmayanda ölebilir ya da ikisi de ölmeye bilir. Kaygılanmanın kişinin elinde olmadığı iyi bilinmektedir. Fakat kaygılanmak, kişinin başına gelebilecek bir felaketi engellememektedir. Kişi kaygıdan uzak durabilmesi için sürekli düşünceleri ortaya koymaya çalışır. Eğer düşünceleri ortaya koyarsam, yaşayacağım o huzursuzluk halinden kurtulurum düşüncesi içine girer. Aynı zamanda zihninin söylediği ve felaket içerikli düşüncelerin kendisinde yarattığı huzursuzluktan kurtulabileceği inancına kapılır. Esasında bunun sonunu getirdiğinin de farkına varmaz. Çünkü kişi bu andan itibaren endişeli olmaktan endişe duymaya başlayıp en çok korktuğu belirsizlik halinden korkmaya ve korkularını kontrol altına almaya bir nevi endişelenmeye yine başlar. Kaygı bozukluğundan kişilerin en çok korktuğu şey belirsizlik içinde yaşadıkları, bu belirsizliğin yarattığı acıya dayanamamalarıdır. Doğal olan bu acıdan kurtulmak ve belirsizliği ortadan kaldırmak için sürekli sormaya, sorgulamaya, araştırmaya çalıştıkları da görülmektedir. Bilinmelidir ki bizler kaygıyla, uzun yıllar önce tanışmaktayız. Bir bakıma kaygı bizim yaşayabilmemizi sağlamaktadır. Bizleri tehlike anında koruyan, riskli durumlardan uzaklaştıran, başarımızı arttıran ve dahasını sağlamaktadır. Bir düşünsenize kaygı yüzünden şu ana kadar kaybetmiş olduğunuz ve o an gözünüzün önünde yaşayabileceğiniz ama yaşayamadığınız güzel anları. Bunlar kıymetli değil miydi? Kaç gününüz, ayınız, yılınız bu düşünceleri düşünmekle geçti. Bilinen şu ki siz ne yaparsanız yapın kaygı içinizde yer alacaktır. Çünkü kaygı bir hastalık değil, bizi tehlikelere karşı koruyan zihnimizin başlattığı bir alarmdır. Peki yoğun kaygıdan nasıl kurtulacağım? Bilmenizi isterim ki kaygıdan kurtulmak mümkün değildir ancak aşırı kaygılı olmaktan kurtulmak mümkündür. Bu da içinde bulunduğunuz kaygıya yer açmanızla yani şimdi, burada yapabileceklerinizi yapıp, yapamayacaklarınızı kabul etmenizle gerçekleşmektedir. Belki de söylemesi ve okuması çok kolay olabilir ancak bunu yılmadan, tükenmeden defalarca deneyerek yapmak mümkün olacaktır. Emin olun siz bu yazıyı on yıl sonra yine okusanız ve kendi bildiğiniz aynı sorularla, yine karşılık verseniz, bir on yılınızın daha kaybedilmiş olduğunu görmüş olacaksınız. O zaman, tam da şimdi, şu anda zihninizden geçenleri ortaya koyun ve şuan, şimdi burada yapabileceklerinizi yapıp, yapamadıklarınız için çaba sarf etmeyin. Biraz bekleyin yine düşüncelerinizi ortaya koyun, yapabileceklerini yapıp, yapamadıklarınız için yine çaba sarf etmeyin. Örneğin çocuğunuz için aşırı endişeleniyorsunuz, acaba başına bir şey gelir mi? Acaba şuan ne yapıyor? Eve geç kaldı başına bir şey gelir mi? Hemen aramak sormak kontrol altına almak istiyorsunuz. Peki başına bir şey gelmemesi adına herhangi her şeyi garanti altına almış oluyor musunuz? Esasında kabul edilmesi gereken şey sadece bunun bir düşünce olduğu ve o düşünceyle konuşuyor olmamızdır. Belki de siz çocuğunuzu aradığınızda ve siz aradığınız anda telefonuna ulaşmak için düşüp başına bir şey gelirse? Dolayısıyla şimdi, şuan, şu sırada oluşan bu düşüncenin bizde yarattığı sıkıntıya cevap verip, ben şuan ne yapabilirim sorusunu sorun, etrafınıza dönüp bakın ve o an yapabildiğiniz bir şey var ise zaten yapacaksınız ancak yapamadığınız ve yapamadığınız şeyler için extra çaba sarf etmeyin. Yapamadığınız şeyleri kabul edin. Örneğin kanser olmak istemiyorum ve bu yüzden kaygılanıp sürekli ne yapabileceklerimi düşünüyorum. Kanser olmamak için şimdi şuan, ne yapılması gerekiyorsa yapın, yapamadıklarınız için çaba sarf etmeden yaptığınız işi yapmaya devam edin. Çünkü siz şimdi, şuanda yapabileceklerinizi yapabilirsiniz. Şimdi burada zihninizden geçen ve yapmanız, yapmamanız gereken düşünceyi önünüze alın. Etrafınıza bir dönüp bakın ben şimdi, şuan bu düşünceye yönelik yapabileceklerim neler? Şimdi cevabını verin. Cevabını veremiyorsanız uğraşmayın. Bilmenizi isterim ki siz zihninizden geçen bu düşünceyi bu şekilde terbiye ettiğiniz sürece ve sadece o an o sürece yapabileceklerini yapıp yapamadıklarını kabul ederek yaşamaya devam ederseniz bir süre sonra yaşamınız gerçekten de yaşamaya değer bir hal almış olacaktır. Dolayısıyla ölüm düşüncesini ele alığımızda ölüm nasılsa gerçek ise ve biz şimdi, şuanda, şu saniye bu yazıyı okurken ölmüyorsak ve halen ölmediysek, şu an yapabileceklerimizi yapıp yapamayacaklarımızı bir kenara bıraktığımız an ölüm hissi ile ölümü ayırt etmiş olacağız.