Bağırsak Florası ve Beslenme
Yazar Asude Elçi Karnap • Diyetisyen • 4 Aralık 2019 • Yorumlar:
Sindirim sisteminin genel görevi yiyeceklerdeki besin maddelerinin sindirimini ve emilimi sağlayarak dolaşıma vermektir .
Sindirim kanalı yüzeyi 250- 400 m2 yani bir tenis sahası kadar bir alandan oluşmaktadır(Solunum sisteminden sonra 2.büyük) Ağız yoluyla da dış ortam ile devamlı temas halindedir.
Normal bir yaşam süresinde bir insan yaklaşık 60 TON kadar yiyecek almaktadır. Alınan bu yiyecek ve içecekler ile organizma için yararlı maddelerin yanı sıra zararlı kimyasallar, bakteriler, virüsler, mantarlar, mayalarda alınmaktadır .
İnsan vücudunun yakalaşık 2 m2 ’si deri ile 300 m2 ’si mukozal yüzey ile kaplıdır. Deri ve mukozal yüzeylerde yaşayan bakteri sayısı insanın kendi hücrelerinden daha fazladır.
Gastrointestinal Sistemde (GİS) normal florası doğumda sterilken, yeni doğan döneminde kazanılmakta ve yaşam boyu sabit kalmaktadır.
Doğumdan sonra florayı oluşturan bakterilerin türü ve miktarına etki eden çok sayıda faktör vardır :
• Annenin gebelik öncesi ve anındaki beslenme şekli
• Probiyotik içeriği yüksek ürün tüketimi yada hazır probiyotik alıp almadığı
• Doğum şekli ( normal doğum /sezeryan
• Gebelik yaşı
• Bebeğin beslenme şekli özellikle ilk 20 gün -6 ay-2 yıl)
gibi faktörler bakterilerin barsaktaki kolonizasyonunu etkiler.
Probiyotik Nedir?
Sindirim sisteminde bulunan bazı mikroorganizmalar ve sayıları sağlığına faydalı sindirim kanalı mikroorganizmalarıdır . Probiyotikler ağız yoluyla yeterli miktarda alındığında konağın sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır.
Prebiyotikler
İnce barsakta sindirilmeden direk kalın bağırsağa geçen ve bağırsaktaki bakterilerin çoğalmasını ve etkinliğini olumlu yönde etkileyerek konağın sağlığını da iyileştiren besin öğeleridir. Prebiyotik İnülin birçok bitki tarafından sentezlenmektedir. Soğan, sarımsak, pırasa, muzda bulunur . Anne sütünde 130’dan fazla çeşitte prebiyotik bulunmaktadır.
Sinbiyotikler
Probiyotik ve prebiyotiklerin birlikte bulunduğu şeklidir.
Posbiyotikler
Probiyotik kültürlerinin biyolojik olarak etkin yan ürünleri olup, besinlere katıldıklarında sağlık üzerine olumlu katkıları görülebilen kısa zincirli yağ asitleri gibi maddelerdir .( Fermentasyonun bir amacı da bu posbiyotikleri arttırmaktır.)
Probiyotik bakteriler mide asitliğine diğer bakterilere göre daha dayanıklıdır. Safra tuzuna karşı daha dirençlidir. Probiyotik bakteriler laktik asit, asetik asit, bakteriyosin gibi antimikrobiyal maddeler üreterek, barsaklarda istenmeyen mikroorganizmaların çoğalma hızını kontrol ederler . Ayrıca probiyotik olarak kullanılan mikroorganizmalarda aranan özellikler şunlardır ;
-Probiyotik bakterilerin önemli özelliklerinden biri d, barsak mukozasına tutunabilme yeteneğine sahip olmalarıdır. Bu tutunma en önemli ve hatta biyolojik etki gösterebilmeleri için mutlaka olması gereken bir özellik olarak belirtilmiştir
-Güvenilir olmalıdır, kullanıldığı insan ve hayvanda yan etki oluşturmamalıdır.
-Stabil olmalıdır, düşük pH ve safra tuzları gibi olumsuz çevre koşullarından etkilenmeden barsakta metabolize olmalıdır.
-Antimikrobiyal maddeler üretmelidir.
-Antibiyotiklere dirençli olmalıdır. Antibiyotiğe bağlı ortaya çıkan hastalıklarda barsak florasını düzeltmek amacı ile kullanılabileceğinden, barsaktaki antibiyotiklerden etkilenmemelidir.
Bağırsak Florasının Bozulması
-Barsak florası bozulduğu yani probiyotikler azaldığı zaman patojen mikroorganizmalar hızla ürer. Bu mikroorganizmaların kendileri veya toksinleri hastalık yapmaya başlar. İntestinal sistemin dengesinde meydana gelen bu dengesizliklere “disbiosis” denir . -Disbioz bağırsak duvarını tahrip eder yani probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsağın geçirgenliğinin artmasına neden olur. ‘’LEAKY GUT ‘ ’.
-Normalde bağırsak hücreleri bağırsaktaki her maddenin (özellikle sindirilmemiş gıdalar ve toksik maddeler) kana geçişine izin vermez; yani bir güvenlik duvarı oluşturur (bağırsak sızdırmazlığı).
-Birçok vitamin ve mineral ve aminoasitin bağırsaktan kana geçmesi bağırsak hücrelerinde bulunan taşıyıcı proteinlerin sayesinde olur.
-Bunlar olmadan taşınma çok az olacağından bir yığın besleyici maddelerin kana geçmesi de azalır. Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve toksinler kan dolaşımına geçer.
-Bağışıklık sistemi yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıklarına karşı aşırı bir şekilde uyarılır.
-Bu yabancı protein parçacıklarının bazıları vücudun kendi proteinlerine çok benzer.
-Bağışıklık sistemi aşırı uyarıldığı zaman kendinden olanı yabancıdan ayıramaz. Onu tahrip ederken kendinden olanı da tahrip eder. Bunlara ‘‘otoimmün hastalıklar’’ denir.
VEEE….
Bir bakterinin probiyotik olabilmesi için sadece antimikrobiyal aktiviteye sahip olması yeterli olmamaktadır. Ürün içerisinde canlılığını koruyabilme, asitlik ve safra tuzlarına karşı direnç, yapışma yetenekleri de probiyotik seçimindeki önemli kriterlerdendir.
Yapışmadan sonra bağırsak yüzeyine kolonize olan probiyotikler patojen mikroorganizmalar için bariyer oluşturur. Kolonize olan probiyotikler ürettikleri antimikrobiyal maddelerle bağırsak yüzeyini patojenlerin zararlı etkilerinden koruyabilir. Probiyotiklerin bağırsaktaki koruyucu etkisinin devam edebilmesi için, probiyotik mikroorganizma içeren fermente ürünler ve kapsüller düzenli tüketilmelidir. Çünkü bağırsaktaki kolonizasyon geçicidir.