Bağırsaklarımızdaki Dostlarımız: Probiyotikler
Yazar Hanife Odabaşı • Diyetisyen • 15 Kasım 2021 • Yorumlar:
Mikrobiyota insan vücudundaki hücre sayısının %90’ını oluşturan; virüsler, bakteriler ve tek hücreli canlılardan meydana gelen yapıdır. Probiyotikler ise ağız yoluyla yeterli miktarda alındığında sağlığı olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır. Bağırsak içi mikrobiyal dengeyi geliştirerek floraya katkıda bulunmakta, yarışma yoluyla hastalık yapıcı mikroorganizmalara fırsat vermeyip daha sonra dışkıyla atılmalarını sağlamaktadır. Probiyotiklerin besinsel kaynakları: Laktobasiller, Bifidobakterler, Enterococcus, Streptococcuslar’ın kullanıldığı fermente yoğurtlar, peynir, turşu, çiğ sucuk, ekmek, bira, şarap, kımız ve kefirdir.
Diyetsel faktörler ve beslenme alışkanlıkları bağırsak mikrobiyotasının modülasyonunda önemli bir rol oynamaktadır. Bu konuda dikkat çekici olan ise bu etkinin çok kısa bir sürede gerçekleşebiliyor oluşudur. Örneğin farelerde yapılan çalışmalarda, düşük yağlı ve bitkisel kompleks karbonhidratlardan zengin bir diyetten yüksek yağlı ve yüksek şekerli diyete geçildiğinde; ya da insanlarda yapılan çalışmalarda, yüksek yağlı ve düşük posalı diyetten düşük yağlı ve yüksek posalı bir diyete geçildiğinde bir gün içerisinde bile bağırsak mikrobiyotasında belirgin değişikliklerin oluştuğu gözlenmiştir. Yüksek yağlı diyet ile beslenen farelerde normal diyetle beslenen farelere kıyasla probiyotik etki gösteren bakterilerin sayısının düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Prebiyotikler sindirilmeyen ancak barsakta parçalanan ve kalın bağırsaktaki bakterilerin çoğalmasını ve etkinliğini attırarak bağırsak sağlığını da iyileştiren sindirilemeyen karbonhidratlardır. Bir disakkarit olan laktuloz, inülin, oligosakkaritler (maltoz,soya,ksiloz), oligofruktoz ve galaktoz içeren galaktooligosakkaritler (kurubaklagiller) prebiyotiklerin besinsel kaynaklarıdır. İnülinin alt formu olan fruktooligosakkaritlerin besinsel kaynakları ise: buğday, soğan, muz, sarımsak, pırasa, yerelması, karahindiba, kuşkonmaz, bezelye, arpa, çavdardır. Ayrıca içerdiği oligosakkaritler sebebiyle anne sütü de prebiyotikler için iyi bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
Sinbiyotikler, probiyotik ve prebiyotiklerin birlikte bulunduğu şekildir. Postbiyotikler ise probiyotiklerin biyolojik olarak etkin yan ürünleri olup, besinlere katıldıklarında sağlık üzerine olumlu katkıları görülebilen kısa zincirli yağ asitleri gibi maddelerdir.
Probiyotiklerin Sağlığa ve Bazı Hastalıklara Etkileri
Probiyotik mikroorganizmaları içeren probiyotik süt ürünlerinin ise besleyici olmasının yanı sıra sağlık üzerinde de sayısız yararları bulunmaktadır. Probiyotiklerin olumlu etki gösterebilmeleri için bağırsağa yerleşmiş olmaları gerekmektedir. Günümüzde çok sayıda hastalığın tedavisinde ve önlenmesinde giderek artan bir oranda probiyotik kullanımı eğilimi söz konusudur.
• Probiyotiklerin bulunduğu konağın bağışıklık savunmasını ve mikrobiyal patojenlere karşı direncini arttırdıkları, bu yola gastrointestinal sistemde bazı fizyolojik fonksiyonları iyileştirdiği araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur.
• Probiyotiklerde en iyi sonuç, laktoz malabsorbsiyonu ve akut ishallerin tedavilerinde elde edilmiştir. Probiyotik uygulamalarıyla laktozun daha iyi sindirildiği, rotavirüs enfeksiyonları, antibiyotik ve kemoterapi nedenli ishallerin süresinin, sıklığının ve tekrarının azaldığı gözlemlenmiştir.
• The American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınlanan bir çalışmada az yağlı klasik yoğurt ile karşılaştırıldığında probiyotik yoğurdun obez bireylerde insülin duyarlılığı ve yağlar üzerinde olumlu etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
• Yapılan bir araştırmada Kolorektal Kanser cerrahisi öncesi probiyotik takviyesinin ameliyat sonrası görülen çeşitli komplikasyonları azalttığı gözlenmiştir.
• 45-65 yaş aralığındaki tip2 diyabet hastaları arasında yapılan bir çalışmaya göre probiyotik fermente süt kullanımının hastaların beden kitle indekslerinde, açlık kan şekerleri ve HBA1C değerlerinde (son 2 ila 3 aydaki ortalama kan şekeri değeri) düşüş gözlenmiş ve probiyotiklerin diyabet tedavisinde tamamlayıcı olarak kullanılabilirliğinden bahsedilmektedir.
• Nekrotizan Enterokolit (NEK), genellikle yenidoğan prematüre bebeklerin bağırsaklarının bir kısmında doku hasarı olarak görülen bir hastalıktır. Probiyotikler prematüre bebeklerde NEK riskine karşı bağırsak florasının değiştirilmesi ve normalleştirilmesi için kullanılan potansiyel önleyiciler olarak düşünülerek yapılan bir araştırma sonucunda probiyotiklerin diğer potansiyel patojenlerle rekabete girerek bağırsak mikrobiyotasının değişiminde önemli rol oynadığı tespit edilmiştir.
• Yapılan bir çalışmada probiyotik ve prebiyotik fermente süt içeren ürünün 3 haftalık kullanımı sonrası total kolesterol düzeyinde ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL) düzeyinde düşüş gözlenmiştir. Bir başka çalışmada ise 4-8 hafta boyunca fermente yoğurt ile beslenenlerde benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Bu çalışmalardan yola çıkarak çocukluk çağında başlanan probiyotik ve prebiyotikten zengin beslenme ilerleyen zamanlarda oluşabilecek kardiyovasküler hastalık riskini düşürebileceği düşünülmektedir.
• Science Direct’te yayınlanan bir çalışmada probiyotik tedavisi alan katılımcılar, depresif belirtilerde plasebo alanlara göre daha fazla iyileşme göstermiştir.
• İntestinal mikrobiyota kompozisyonu çeşitli mekanizmalar ile otistik davranışlarını kontrol edebilmektedir. Ayrıca, yapılan probiyotik takviyelerinin otizm semptomlarını azalttığı saptanmıştır.