Bağlanma Kuramı
Yazar Aleyna Sude Sonkaya • 20 Aralık 2023 • Yorumlar:
Bağlanma, en düz tanımla kişiler için önemli olan bireylere karşı var olan kuvvetli, duygusal bağlardır. Duygusal bağ kurma ihtiyacı bebeklerin yaşamlarını devam ettirebilmek için mecburi ve gelişimsel olarak işlevsel bağlanmayı ifade eder. Kişilerin kurduğu ilk ilişki, kendine bakım veren anne veya temel bakım verebilecek başka bir bakım veren tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu ilişkide bebek kendine güvende hissederse, fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları düzenli ve tutarlı bir şekilde karşılanırsa, bebek bu olumlu ilişki sayesinde dünyanın yaşamaya değer bir yer olduğunu ve kendisinin sevilmeye değer biri olduğunu hisseder, önemli olduğunu bilir.
Bowlby'e göre bağlanma kuramında bebekler sadece, kendine bakacak ve koruyacak bir yetişkinin olmasıyla hayatını sürdürebilir. Yeni doğan bebekler, ona bakım verenle iletişimi sağlamaya yardımcı bazı davranışlar geliştirir, bunlar doğuştan gelen davranışlardır. Bakım vereninin tutarlı ve sağlıklı bir etkileşim kurulduğunda bebeğin bu davranışları gelişir.
Bağlanmayı belirli dönemlere ayırdığımızda, bebekler dünyaya geldikten sonra 2 aya kadar olan bağlanma öncesi süreçte bebek bakım vereninin verdiği uyaranlarla hareketlenir. Etrafındaki bireylere yönelir fakat ayırt edemez. Bağlanma ikinci dönemde kendini gösterir, bebeğin 6. ayına kadar uzayabilen bir dönemdir. Bu dönemde bebek bakım verenini diğerlerinden ayırt edebilmeye başlar ayrıca dikkatini daha çok bakım verenine verir. Üçüncü dönem bebeğin tam anlamıyla bağlanmasının geliştiği dönemdir. Belirgin olarak yakınlık ihtiyacı duyulmasıyla kendini gösterir. Temel bakım verenin yokluğunda huzursuzluk, kaygı, gerginlik duyulur, bakım verenin varlığına karşılıkta rahatlama görülür. Bağlanmanın temeli, var olan tehlikeden korunmadan oluşmaktadır.
Bebeklik döneminde, bakım verenlerin belirli düzeyde süreklilik gösteren davranış örüntüleri bireylerin zihinsel şemalarını şekillendirmektedir. Zihinde oluşan bu şemalar bireylerin ilerde yaşamlarını etkileyebilmektedir. Bakım verenlerin davranışları, tutumları, çocuklarla kurduğu etkileşim tarzı ilerleyen yıllarda kişilerin ilişkilerinden beklentilerini hayata karşı tutumlarını etkileyebilmektedir. Bu şekilde hayatın ilerleyen yıllarında da ebeveynlerimizin tutumlarının bizleri yönlendirmesini “içsel çalışma modeliyle” açıklayabiliriz. Bu model, bireyin kendisiyle bağlandığı bakım verenleriyle etkileşimi içerisinde taşımaktadır. Bağlanma kuramına göre, birincil bakım veren ve çocuk arasında ki etkileşim tutarlı ve sağlıklı gelişirse, çocuğun zihninde iki tema oluşur, “ben değerliğim” ve “o güvenilir”.
Bowlby’nin hayvanlarla yapmış olduğu araştırmada, yavrunun anneye tutunması, yavrunun yaşamını sürdürme şansını arttırmaktadır. İnsanların bağlanmasının bunun ilerisinde bir işlevi olduğu öne sürülmektedir. İnsanların bağlanmasında üç tane işlev bulunmaktadır. Bunlardan ilki, etrafı keşfederken, geri döndüğünde onu orda bekleyen bir bakım verenin varlığı, ikincisi, bebeğin fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması üçüncüsü ise, dünyanın güvenilir olduğuna dair edinilen inanç olarak tanımlanmaktadır. Bu temel işlevler yeterli ve tutarlı bir biçimde karşılanmadığı takdirde, çocuk hayatında belli başlı problemler yaşamakla birlikte, benlik algısı düşmekte ve ilerleyen dönemlerde patoloji gelişebileceği öne sürülmektedir. Doğum sonrasında anneden ayrılan yeni doğanların gelişiminde yavaşlama olmuş, ayrıca daha içine kapanık kişiler olduğu tespit edilmiştir. Araştırmalara göre bebek bağlanılan kişiden ayrıldığında kalp atımında yavaşlama görülmüş olup ayrıca nörobiyolojik sisteminde bazı değişiklikler bulunmuştur.
Harlow, bağlanma ile ilgili çalışmalarında maymunları kullanmıştır. Yavru olan maymunlar, doğduktan sonra anne maymunlardan ayrılarak, tek başlarına olacağı rahat bir kafeste beslenip büyütülmüşlerdir. Yavruların bulundukları kafeslere, gerçek olmayan iki tane anne koyulmuştur. Yapay annelerden biri, tahtadan silindir şeklinde olup, telden yapılmıştır. Diğer yapay anne ise, kahverengi ve yumuşak kumaşlarla yapılmıştır. Her iki yapay annede ampul sayesinde, yavru maymunlar onlara temas ettiklerinde sıcaklık sağlayabilmişleridir. Telden olan yapay annenin göğsüne biberon yerleştirilmiştir. Yavru maymunların, gerçeğe daha çok benzeyen yani sıcak, kahverengi ve yumuşak olan yapay anneyi tercih ettiği tespit edilmiştir. Korku duyduklarında veya uyuduklarında gerçeğe daha çok benzeyen yapay anneye sarıldıkları gözlemlenmiştir. Çalışmadan edinilen en önemli sonuç, bağlanmanın doğrudan yeme, içme gibi fizyolojik ihtiyaçlarla doğrudan ilişkili olmadığını deneysel olarak kanıtlamış bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu çalışma, bağlanmanın gerçekleşebilmesi için sadece fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasının yeterli olmadığını da öne çıkartmaktadır. Harlow’un diğer araştırmaları da, bakım verenlerinden ayrı kalan, yavru maymunların büyüdüklerinde, erkek maymunların çiftleşmekte güçlük çektiği ve dişi maymunların ise yavrularına cezalar uyguladığı tespit edilmiştir.