Bağlanma Stilleri

Yazar Tolga Şakar • 14 Ocak 2019 • Yorumlar:

Çocuklukta edinilen bağlanma stilleri, gelecekteki ilişkileri şekillendirmesi ve ilişkilerdeki güven problemi” Bağlanma, bireylerin kişilerarası ilişkilerini etkileyen önemli faktörlerden birisidir. Yaşamın ileriki dönemlerinde diğer insanlarla kurulan ilişkilerin temelinde, bebeklikte ebeveynlerle kurulan ilişkiler vardır. Bağlanma Kuramına göre, yaşamın erken yıllarında kurulan ilk ilişkilerin niteliği, ileriki yıllarda kurulacak ilişkilerin kalitesini belirler. Yani, Yaşamın erken yıllarında geliştirilen bağlanma ilişkisi sonraki dönemde yaşanan ilişkilere de yön vermektedir. Bağlanma, bireylerin "ait olma ve güven ihtiyacı" nedeniyle yakın ilişkide oldukları kişilerle kurdukları derin duygusal bağ ile ilgilidir. Bağlanma, annenin bebeğiyle geçirdiği zamana ve zamanın kalitesine göre kuvvetlenir. Güvenli bağlanmayı, çocukta temel güven duygusu ile bu güçlü bağ oluşturur. Bowlby, 1969'da bağlanma kuramı ile ilgili görüşlerini açıkladığı "bağlanma ve kaybetme" (Attachment and Loss: 1)" isimli kitabını yayınladığında, bağlanma kuramının temelleri atılmıştır. Bağlanma ile "güvenli sığınak" ihtiyacı birbiriyle ilişkilidir. Ancak yakınlık sağlanamadığında Bowlby, ayrılığa karşı geliştirilen tepkilerin 3 temel evrede görüldüğünden bahsetmiştir. Bunlar; protesto, umutsuzluk ve çekilmedir. Erişkin bağlanmasıyla ilgili araştırmalar, Bartholomew ve Horowitz tarafından yapılmıştır. Güvenli bağlanma, kendini değerli hissetme ve sevilebilir olduğu duygusunu genellikle diğer insanların kabul edici ve cevap vericiliğine dair beklentileriyle ilgilidir. Güvenli (Secure) bağlanma stiline sahip bireyler, kendilerini ve başkalarını olumlu değerlendirir. Kendilerini olduğu gibi kabul eder, başkalarını da değerli ve güvenilir algılayarak kabul edici davranışlar sergilerler. Sosyal hayatı olumlu algılamaktadırlar. Saplantılı (Preoccupied) bağlanma stiline sahip bireyler, kendilerini olumsuz, başkalarını olumlu değerlendirir. Bireyin kendine verdiği değer başkalarının onu kabul etmesine bağlıdır. Bu kişiler, kendi değerliliğini onaylamak için,başkalarının onayını kazanmak çabasıyla ilişki kurar. Bu bireyler kendini değersiz hissetme (sevilmeye layık görmeme) duygusuyla başkalarına yönelik olumlu değerlendirmelere atıfta bulunur. Saplantılı bağlanan bireyler, özgüveni az, başkalarını destekleyici olarak algılayan, bu destekten olumlu faydalanamayan, kendini ortaya koyma düzeyleri az olan bireylerdir. Kayıtsız (Dismissing) bağlanma stiline sahip bireyler kendilerini olumlu, başkalarını olumsuz değerlendirir. Bu kişiler kendilerine aşırı güvenirler ama diğerlerine ilişki kuracak kadar güvenmezler. Bu bireylerin, ilişki kurarken kaygı düzeyleri düşük ama kaçınma davranışları yüksektir. Bu bireyler başkalarına karşı düşmanlık beslediklerinden ilişkilerinde soğukluk ve duygusal uzaklık gösterirler. Kayıtsız bağlanan bireyler, kendini sevilebilir ve değerli hisseder ama diğer insanlara karşı olumsuz beklentilere sahiptir. Böyle kişiler, hayal kırıklıklarını önlemek için yakın ilişkilerden kaçınır. Böylece, bu bireyler, bağımsızlıklarını ve incinemezliklerini sürdürürler. Korkulu (Fearful) bağlanma stiline sahip bireyler, hem kendini hem de başkalarını olumsuz değerlendirir. İlişkilerinde yakınlık isterler ancak başkalarına güvenmedikleri ve reddedilmekten korktuklarından reddedilme ihtimalini göze alamazlar. Böylece, onlar sosyal durumlardan ve yakın ilişkilerden kaçınır (Çapan, 2009). Korkulu bağlanma biçiminde, kendini sevilmeye layık görmeme, değersiz hissetme duygusu ve diğerlerinin olumsuz, güvenilmez, reddedici algılanmasına yönelik beklentiler birleşir. Bu bağlanma biçimine sahip kişiler başkalarıyla yakın bağlar kurmaktan kaçınır. Böylece, bu bireyler başkalarından beklenen reddedilmeye karşı kendilerini korurlar. Diğer taraftan, güvensiz bağlanma biçimleri olan kaygılı/ikircikli bağlanma anksiyete (kaygı) bozuklukları ve depresif bozukluklarla ilişkilendirilir. Kaçıngan bağlanma davranış bozukluğu ve diğer dışa vuruk patolojilerle ilişkilendirilmiştir. Dağınık bağlanmanın (dezorganize/dezoryante) ise dissosiyatif bozukluklarla ilişkili olduğu söz edilmiştir (Kesebir, 2011). Sonuç olarak, bağlanma kuramına göre, kişilerarası ilişkilerde ilk yaşantıların izleri, sonraki yaşantılara aktarılmaktadır. Erken yaşlarda çocuk ve bakım veren kişi arasındaki etkileşim sonucu çocuk, kendisinin bakım almaya ve ilgi görmeye değer olup olmadığıyla ve çevresindeki insanlara güvenip güvenmeyeceği ile ilgili “içsel çalışan modeller” geliştirmektedir. Bu içsel çalışan modeller bireyin yaşam boyu ilişkilerinde, belirleyici rol oynamaktadır (Bowlby, 1973). Çocuklukta oluşan bu şemalar, bireyin gelecekteki ilişkilerini şekillendirir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)

Yazar