Bağlanmaktan Korkmak
Yazar Hümeyra Yün • Psikolojik Danışman Ve Rehber • 14 Mart 2022 • Yorumlar:
Psikolojide pek çok şeyin çocukluğun ilk yıllarında oturmaya başladığını biliyoruz. Tam bu noktada bağlanma kavramı da aslında dünyaya gelmeden anne karnında başlayan bir eylem olarak karşımıza çıkıyor. Hamileliğin son 2-3 haftasından başlayarak doğumdan 2 yıl sonrasına kadar bebek çevresini yavaşça algılamaya başlıyor ve bu giderek güçleniyor. Asıl bağlanma noktası ise bebeğin annesini (birincil bakım vereni) diğerlerinden ayırt etmesi ile başlıyor.
Bu aşamada bakım verenin bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlaması ve ona karşı tutumu oldukça önemlidir. Bununla beraber babanın (ikincil bakım verenin) varlığı annenin yetemediği durumlarda bebeğin çaresizlik korkusuna kapılmadan yine de güvende olabileceğini öğrenmesini sağlar.
Böylece bağlanmanın 3 temel işlevi olan; dünyayı keşfederken geri dönülebilecek güvenli bir liman olma, fiziksel gereksinimleri karşılama, hayata dair bir güvenlik duygusu geliştirebilme şansı güvenli bir şekilde gerçekleşmiş olur. Bununla beraber güvensiz bağlanmaların sebebi olarak bakım verenleri günah keçisi haline getirmek doğru değildir. Çünkü insanların doğuştan sahip oldukları bir mizaçları vardır. Bu da bakım verenin tüm çabalarına rağmen bebek tarafından güvensiz hissedilme olarak anlaşılabilir. Yani annenin ve çocuğun mizacının, çocuğun bağlanma biçiminin belirleyicilerinden olduğu ileri sürülür.
Büyük ölçüde ilk çocukluk döneminde netleşen bağlanma şekli ilk çocukluk, ergenlik ve yetişkinlikte de göz ardı edilemeyecek değişikliklere uğramaktadır. Bunun nedeni ise insanın sosyal bir varlık olmaktan kaçınamamasıdır. Gençlik döneminde ebeveynler ile çocuklar arasındaki ilişki daha az önemli hale gelmez sadece çocuk ebeveynlerine daha az bağımlı hale gelir. Gençler bu yıllarda bağımsızlıklarına ulaşmaya çalışmaktadırlar, fakat aynı zamanda ihtiyaç duyduklarında ebeveynlerinin destek olacaklarının farkında olmak istemektedirler. Ebeveynlerden bağımsız olmayı aramanın bir yolu bağlanma figürleri olarak arkadaşlara güvenmedir. Güvenmenin ebeveynlerden arkadaşlara aktarılması gençlerin hayatında önemli bir süreçtir çünkü bu ilk başta bir mücadeledir, fakat bu onların yetişkin bağlanma biçimlerini tam olarak geliştirmelerini destekler. İlk çocuklukta aileden uzaklaşıp yeni bir çevre edinen insan temel bakım verenler haricinde yakınlık kurabildiğini keşfeder ya da yaşadığı akran sorunlarıyla diğer insanları güvenilmez görmeye başlar. Ardından ergenlikte cinsel dürtüleriyle karşı cinsle olan farklı paylaşımları deneyimler. Bu aşamalarda akran uyumu, yaşanan olumlu-olumsuz tecrübeler yerleşmiş olan güvenli-güvensiz bağlanma şeklini tam tersi ya da destekleyici yönde geliştirebilir. Son olarak
yetişkinlikteki bağlanmayı çocukluktaki bağlanmadan ayıran üç özellik karşımıza çıkar: 1.Erişkinlerde, bağlanma ilişkileri tipik olarak eşler arasındadır, diğerinde bakım alan (bebek) ve bakım veren (ebeveyn) arasındadır. 2. Erişkinlerdeki bağlanma çocukluktaki bağlanma gibi diğer davranışsal sistemlerin etkilenmesinden sorumlu değildir. 3. Erişkinlikteki bağlanma sıklıkla cinsel ilişki içerir.
Şu ana kadar bağlanmanın nasıl gerçekleştiğini ve nelerin güvenli bağlanmaya destek olup nelerin güvensiz bağlanmaya neden olabileceğinin genel bir çerçevesini çizdik. Peki güvenli ve güvensiz bağlanma şekilleri nelerdir? Burada bağlanma kuramına yeni bir bakış getiren Bowlby’nin bağlanma kuramından bahsedeceğiz. Bowlby insanların kendilerini olumu/olumsuz algılaması ve beraberinde diğerlerini olumlu/olumsuz algılamasını birleştirip genel geçer bir kuram ortaya koymuştur. Bunlar;
· Güvenli Bağlanma: Kendini değerli hissetme ve sevilebilir olduğu duygusunu genellikle diğer insanların kabul ediciliğine ve cevap vericiliğine dair beklentileriyle destekler. Sıkıntılarını kabul edip yardım isteyebilir. Zor durumları ve duyguları ifade etmede rahattır. Stres yaratan bir durumla karşılaştıklarında diğer bağlanma stillerine göre daha sakin karşılar ve az stres yaşarlar. Kızgınlık/sinirlilik halini algılayıp bunu kontrol ederler. Problem çözmeye yatkın olurlar. Güncel hayatın getirdiklerine kolaylıkla uyum sağlarlar.
· Kaçınan/ Kayıtsız Bağlanma: Kendisinin sevilebilir olduğu ve değerli hissetme duygusunu diğer insanlara karşı olumsuz beklentilerle birleştirir. Böyle kişiler yakın ilişkiler kurmadan, hayal kırıklığına karşı kendilerini korurlar. Böylece bağımsızlıklarını ve incinemezliklerini sürdürmüş olurlar. Genelde derin ilişkiden kaçma eğilimdedirler, kısa süreli ve sadece cinsellikten oluşan ilişkileri tercih edebilirler. Negatif duyguları baskılar ve kaçınma stratejileri temel başa çıkma stratejileri olarak yerleşir.
· Saplantılı Bağlanma: Kendini değersiz hissetme (sevilmeye layık görmeme) duygusuyla başkalarına yönelik olumlu değerlendirmelerini birleştirirler. Böylece kendilerine güvenleri az, başkalarını destekleyici olarak algılayan, bu destekte olumlu şekilde faydalanamayan, kendini açma düzeyleri az olan bireylerdir. Başkalarının onları sevmesine ve taktir etmesine ihtiyaç duyarlar. Aşırı kaygılıdırlar ve negatif duyguları sürekli abartılı biçimde yaşarlar. Böylece partnerlerinin ilgisini çekebileceklerini düşünürler.
· Korkulu Bağlanma: Kendini değersiz hissetme ve sevilmeye layık görmeme duygusuyla diğerlerinin olumsuz, güvenilmez ve reddedici olarak algılanmasına yönelik beklentiler birleşir. Bu kişiler başka insanlarla yakı bağlar kurmaktan kaçınarak, başkalarından zaten beklenen reddedilmeye karşı kendilerini korurlar. Buna karşın fazlaca yakın ilişki kurma arzuları vardır ancak işler ilerlediğinde incinmekten korkarlar ve ilişkiyi bitirirler. Bu kişiler sürekli partner değiştiren ya da ayrılıp geri dönmek isteyen insanlardır.
Bu bağlamda güvenli bağlanma haricindeki güvensiz bağlanma stillerine göre partneri kaybetmek kişide çok büyük yıkımlar yaratır ya da partnerle yakınlaşmak özgürlük kaybı gibi algılanabilir. Ancak bunların kendini başarısız hissetmekten kaynaklanan düşünce çarpıtmaları olduğunu fark etmezler. Bu kişiler sürekli mesafelidirler, kendilerine sürekli bir uğraş bulur ya da işkoliklik yaparlar. Karar almaktan çekinir gelecekle ilgili planlar yapmazlar. Aldatmaya meyillidirler böylece tek bir kişiyle yakınlaşmadıklarına inanırlar. İçlerinde daima boşluk duygusu ve yalnızlık hissi barındırırlar. Kendi duygularından kaçtıkları için ne kendilerini ne de partnerin duygularını gerçek bir şekilde algılayamaz empati yapmakta zorlanırlar. Sürekli bir kendini savunma hali içerisindedirler.
Tüm bu özellikleri taşıyorsak ya da çoğunluğu bize uygun geliyorsa ne yapmalıyız?
-
Kendine yönelmeyi seçmek, başkaları olmadan da yapılabilecek keyif verici, dinlendirici aktiviteler keşfetmek. Başkalarına karşı içimizde barındırdığımız aşırı beklenti onlara çok fazla sorumluluk yüklemek anlamına gelir. Bu nedenle de kaçma davranışı gösterebilirler.
-
Bağlanma stilinizi araştırıp bunu kabul etmek ve istemsizce yaptığınız hareketlerin farkında olmak.
-
Yeni deneyimler konusunda cesur davranıp partnerinizle ortak aktiviteler planlamak. Partneriniz yoksa size yakın insanlarla konuşmak ya da yeni insanlar tanımak için adım atmak.
-
Eleştiriye karşı olumsuz algınızı yeniden şekillendirip aslında verilmek istenen mesajı almaya çalışmak.
-
Duygularınızı tanımanıza yardımcı olacak okumalar yapmak ve başkalarına duygularınızı göstermekten çekinmeden iletişim kurmak.
-
Partneriniz varsa onu diğer ilişkilerle kıyaslamadan kendisini daha iyi tanıyabilmek için çabalamak. Tabii ki yeni bir sürece girdiğinizi partnerinize açıklayıp bu konuda ondan destek de alabilirsiniz.
-
Profesyonel destek almak.
Elbette ki bunların hepsini yapabilmek ve rahatsızlık duyduğunuz bağlanamama duygusundan arınabilmek için bunu gerçekten istediğinizden emin olmanız gereklidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki istenen değişim için bir adım atmak ve harekete geçmek gereklidir.