Başarıya İnanan Çocuklar
Yazar Sebahat Yeşil Saatçı • Aile Danışmanı • 28 Temmuz 2021 • Yorumlar:
Maria Montessori
İtalya’nın ilk kadın doktoru olan Maria Montessori, bugün hala Dünya’nın birçok yerinde aktif olarak kullanılan Montessori metodunu geliştirmiştir. Bilim insanı ve eğitimci olan Maria geliştirdiği alternatif eğitim sistemiyle büyük etki uyandırmıştır. Roma’da zekâ geriliği ile nitelendirilen çocukların eğitim gördüğü bir okulda yöneticilik yaparken metodun temellerini atmıştır. Zekâ geriliğine sahip olduğu iddia edilen çocukları gözlemlerken durumlarının yüksek oranla eğitsel olduğu düşüncesine ulaşmıştır. Düşüncesiyle ilgili yaptığı araştırmalarda Sêguin ve Itard’ın çalışmalarına rastlayarak, tasarısını iyileştiren ve geliştiren Dr. Montessori kendi yöntemini yaratmaya başlamıştır. Bir grup çocuğa kendi yöntemine dayalı eğitim vermiştir. Devlet tarafından düzenlenen yeterlilik sınavlarına katılan bu çocukların, normal olarak nitelendirilen çocukların başarısına yakın puanlar elde etmesiyle, yöntemin oluşturduğu başarı somutlaşmıştır. Dr. Maria ise bu kez normal olarak nitelendirilen çocukların başarısızlıkları üzerine düşünmeye başlamıştır. Gözlem ve düşünce süreçlerinin ardından tüm çocuklar için temel seviyede uygunluk taşıyan metot tamamlanmıştır. Gözlemleri sonucu çocukların hareket etmeyi oturmaktan daha çok sevdiğini görerek, yöntemine ilk olarak eğitimde eylem özgürlüğü ilkesini katmıştır. Ona göre çocuklara tasarlanmış, sınırlı bir alanın içinde eylem özgürlüğü sağlanmalıydı. Böylelikle tasarlanmış alana yerleştirilen somut materyaller, hareket özgürlüğüne sahip çocuklar tarafından keşfedilecek ve deneyimlenecekti. Bu materyaller çocuğun kendiliğinden öğrenme gerçekleştirmesine olanak sağlıyordu. Merak etme, keşfetme, deneyimleme duygularını yaşamalarına izin verilen çocuklar bu yöntemle birlikte etkin öğrenme yaratacaktı.
Montessori Eğitiminin İlkeleri
Montessori ilkelerine göre çocuklar yaş olarak değil, yaş grupları olarak ayrıştırılırlar. Bu ayrıştırma yöntemi farklı yaşlara sahip çocukların paylaşım verimliliğine dayanır. Etkileşim odaklı bu ilke içerisinde çocukların gelişimsel olarak iletişim sağlayabilecekleri yaş aralığı göz önüne alınarak gruplar belirlenir. Küçük yaşa sahip çocuk, büyük çocuktan bir şeyler öğrenirken, iletişim kabiliyetini arttırır. Büyük çocuk, küçüklerine bilgilerini aktarırken pekiştirme yapar ve liderlik vasıflarını geliştirir. Montessori eğitimini mevcut eğitim sistemlerinden ayrıcalıklı kılan en önemli ilkesi uzun çalışma saatleridir. Bu eğitim biçiminde branşlara ayrılmış kısa süreli dersler ve dinlenmeler yer almaz. Bunun aksine çocukların materyallere olan dikkatini yoğunlaştıran uzun saatli çalışmalar içerir. Dr. Maria’nın duyularla öğrenme düşüncesine karşılık Montessori okullarında duyu ile öğrenmeyi teşvik eden materyallere yer verilir. Uzun süreli çalışma alanlarında çocuklar bazen koku alma bazen duyma ile ilgili yeni bir kazanım elde ederler. Öğrenmeyi sağlarken duyusal gelişime olumlu etki eden bu ilke önem taşır. İlave olarak pratik yaşam becerilerini hedef alan Montessori yöntemi çocukların yaş aralıklarına göre şekillenir. Küçük yaş grupları için fizyolojik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik pratik yaşam becerileri kazandırılmaya çalışılırken, büyük yaş grupları için üretme, iş tasarlama gibi beceriler hedeflenir. Montessori yöntemine göre tüm bunları gerçekleştiren öğretmen, öğreten değil öğrenme yolunu gösteren ve yolculuğa eşlik eden bir rehber gibidir. Montessori eğitmeni çocukları gözlemlemek, ihtiyaçlarını tespit etmek ve öğrenmeye açık olduğu anda ona doğru materyaller ileterek eğitmenlik sağlar. Dr. Maria’nın bu tasarısı geleneksel yöntemlerden eğitim alanı, süresi, yöntemi, çeşitliliği ile ayrılmanın yanı sıra eğitimci anlayışı ile de ayrılır. Tüm ilkeleri çocuk odaklı tasarlanan bu eğitim biçiminde çocuğun özgürlüğü şeffaf sınırlar ile çizilir. Çalışması için verilen materyali değerlendirmek durumunda olan çocuğun, materyali nasıl kullanacağı konusu kendi inisiyatifindedir. Çalışmak istediği branşı kendi seçebilir ve rehber eğitici eşliğinde istediği masaya veya yere oturabilir. Kendisine verilen materyali öğrenme gücüne göre istediği şekil ve süre boyunca değerlendirebilir. Çalışma alanında bulunan diğer arkadaşlarının alanını işgal etmek gibi durumlar çocuğun özgürlük alanına dahil değildir. Aynı alan içerisinde bir çocuk resim yaparken diğeri okuma yapabilir. Bir çocuk fiziksel becerilerine yönelik dikkat çalışmaları gerçekleştirirken diğeri zihinsel rahatlama için meditasyon yapabilir. Tüm farklı etkinlikleri bir arada toplayan Montessori yöntemi çocuğun tüm parçalarını bir kabul eder. Bütünlük ilkesine göre fiziksel, ruhsal, sosyal, zihinsel, duygusal gibi birçok açıdan değerlendirilebilecek çocuk için hepsi eşit değere sahiptir. Kendisini iyi hissettiren parçaya yönelmek çocuğun özgürlüğü dahilindedir. Özgürlüğün, deneyimin vurgulandığı yöntemin en kritik noktalarından biri çocuğu birey kabul etmektir. Montessori, birey kabul edilen çocuğun ihtiyaçlarına ve seviyesine göre bireyselleştirilmiş eğitim verilmesini savunur. Çocuklar sınırlar içinde özgür seçimler yapabilirken düzen ile ilgili sorumluluk sahibidir. Alan oluşturulurken çocukların dikkati ve öğrenme gerçekleştirebilmeleri göz önünde bulundurulur. Renk, materyallerin yerleşimi gibi birçok detay düşünülerek donatılır. Mevcut düzen ve materyallerin yeri daima korunur.
Başarıya İnanan Çocuklar
Dr. Maria’yı gözlemlemeye, düşünmeye, araştırmaya ve yaratmaya iten güç, geleceği çocukların değiştirebileceğine olan inancıyla bağıntılıdır. Çocukların küresel dünya sorunlarını iyileştirebileceğini ve çözebileceğini düşünen Dr. Maria düşüncesini yarattığı yönteme yansıtmıştır. Dünyayı, toplumu önemle vurgulayan Montessori yöntemi, çocukları barışçıl eğitmenin geleceğe yatırım olacağı bilinci ile öğretim sağlar. Bu eğitim yöntemine dair tüm ilkeler çocuğun kendini ve çevresini keşfetmesine, etkili öğrenme gerçekleştirmesine ve bilinçli bir birey olmasına yöneliktir.
‘’Başarabileceğini hissettiği bir görevde bir çocuğa asla yardım etmeyin’’ sözlerini kullanan bilim insanı Dr. Maria Montessori bu sözüyle tasarladığı yöntemi adeta özetlemiştir. Deneme ve hata yapmaya açık olan bu metot, çocukların uzun saatler sonucunda bile olsa hatalarını kendilerinin fark etmelerini ve iyileştirme sağlamalarını kapsar. Bu uğraş çocuğa başarabileceği hissini aşılar. Aksi durumları incelemek gerekirse bir çocuk fiziksel, gelişimsel, duyusal gibi birçok açıdan bir görevi veya işi tamamlayabilme kapasitesine sahipken dış müdahaleler ile sürekli yönlendirilirse bir süre sonra çocukta başaramayacağına dair bir his oluşur. Bu his çocuk üzerinde domino etkisi yaratarak o süreçten sonra tamamlaması gereken tüm işlerle ilgili başaramayacağı düşüncesine kapılmasına yol açar. Gelişimini tamamlayan çocuk yetişkin bir bireye dönüştüğünde dışarıdan yapılan yönlendirmeler ve müdahaleler son bulur fakat kişi daima yardım beklemeye devam eder. Bu öncelikli kişinin kendini tanımasına ardından gerçekleştirmesine yönelik büyük bir darbe niteliğindedir. Kendini gerçekleştiremeyen birey, toplum içinde de aktif olarak rol almakta zorluk yaşar. Çocuklukta sergilenen küçük müdahaleler masum duygular dahilinde bile olsa bir çığ gibi çoğalarak çocuğun tüm geleceğini şekillendirebilir. Bu durumun daha kötü versiyonu olan ve çocuğa yönlendirme sağlamayan, direkt olarak ‘’o yapamaz!’’, ‘’o beceremez’’ gibi kalıplar ile tamamlaması gereken görevin başkası tarafından sonlandırılması davranışıdır. Bu çok daha yıkıcı sonuçlar yaratabilir.
Montessori’nin Ütopyası
Maria Montessori’nin başarmaya dair sözü, çocuğun başarma hissiyatını gördüğümüz bir çalışmasında tek başına yapmasına izin vermemiz gerektiği yönündedir. Montessori eğitimi ise bu başarma hissiyatını yaratmaya yöneliktir. Çocukların gelecekte dünyaya ne denli gelişmeler katabileceği bilincine sahip bilim insanı Dr. Maria, bunun gerçekleşmesinin tek yolunun yapabilme, edebilme kabiliyeti kazandırmaktan geçtiğini vurgular nitelikte ki sözü ve yarattığı eğitim yöntemiyle hala önemini korumaktadır.
Olması gereken, eğitim hayatının haricinde ev, park, sokak gibi tüm alanlarda bir ebeveyn olarak çocuklara eğitmenlik yapmaktan ziyade rehberlik etmek olmalıdır. Çocuğa çizilen güvenli alanın içinde eylem özgürlüğü tanınmalıdır. Bir rehber olarak sadece gözlemlenmeli ve tercihlerini oluşturmasına izin verilmelidir. Maria Montessori’nin gözlemlediği, düşündüğü, inandığı ve yarattığı bu tasarıyla yetiştirilen çocukların, başarıya olan inançlarıyla bambaşka bir dünya hayal etmek mümkün. Çocuklar, okyanusta yaşayan canlıların çeşitliliğinin bilinmezliği gibidir. Derinliklerini, çeşitliklerini, potansiyellerini ortaya çıkarmak için sığ bir dereye adım atarcasına yaklaşmamak gerekir.