Başıma Hep Aynı Şeyler Geliyor!
Yazar Selahattin Baklacı • 26 Ağustos 2024 • Yorumlar:
Bütün bunlar neden benim başıma geliyor? İnsanlarla ilişkilerimde hep benzer şeyleri yaşıyorum… Peki neden?
Başlangıçta insan yavrusu hayal bile edemeyeceğimiz bir alanda hayatını sürmekteydi. Annenin rahminde karanlık, sıcak ve konforlu bir alanda iken birden daha önce karşılaşmadığı bir yer ile karşılaşır. Doğum esnasında tecrübe ettikleri oldukça huzursuz edicidir. Hatta bu durum doğum travması veya “ilk travma” olarak adlandırılır. Gözleri yakan ışık, ciğerleri yakan oksijen, anne karnı kadar sıcak olmayan bir yer. Tüm ihtiyaçlarının -kendisi talep etmeden- karşılandığı bu alanın kaybı ile eksiklik ile karşılaşır. Artık ihtiyaçlarının karşılanması için istemesi gerekmektedir.
İnsan yavrusu kendisini besleyecek, koruyacak ve hatta karmaşık uyaranlardan alıkoyacak bir başkasına ihtiyaç duyar. Bu kişi onu korur ve gözetir. Gözaltında tutar. Böylece bebek karnı tok, sırtı pek bir şekilde güçlü ve eksiksizlik illüzyonu içerisinde kısa bir süre hayatına devam eder. Ağladığında veya acıktığında, altını kirlettiğinde hızlıca bu huzursuzluğu gidermesini beklediği kişinin bakım vermeyi doğal olarak geciktirmesi ile anne/bakım verenin farklı iki kişi olduğunun farkına varır.
Bedeninde ve zihninde cereyan eden bu huzursuzluk ve kaygı yaratan uyaranlardan kurtulmak ve baştaki tamlığa ve dengeye sahip olmak için elinde ne varsa kullanmaya başlar. Fakat ne yazık ki daha önce bir anlığına bile sahip olduğu tamlığa/bütünlüğe erişmesi imkânsızdır. Yine de eksikliğin yarattığı huzursuzluğu ortadan kaldırmak umuduyla tekrar ve tekrar eylemlere girişir. Bazen tuhaf sesler, bazen ağlamak, bazen gülümsemek… Eksik olan dengeyi yeniden sağlamak için “baştan çıkarma” yollarını arttırır. Yani bakımını, ilgisini istediği kişinin kendisine bize bakmasını; onun “istediği gibi”, “istediği şey” olmakla sağlamaya çalışır.
Bebek büyüdükçe bu dengeyi sağlamak için kullanabileceği stratejilerde değişiklik gösterir. Kendisine bakım verecek kişinin ilgisini, bakışlarını ve temasını çekebilmek için anneyi/bakım vereni gözler. Hoşuna giden şeyleri ve hatta kişileri taklit etmeye, tutum ve davranışlarını özümsemeye başlar. Özümsenen bu parçalar sonunda kişilik ve karakterini oluşturur. Böylece ötekilerden özenle toplanılanlar “ben” dediğimizi oluşturmuş olur.
Buraya kadar baştaki sorularla bağ kurmak zor gelmiş olabilir. Lakin yukarıda belirtmiş olduğum süreç bakışını, dokunuşunu, ilgisini, sevgisini, bizi beslemesini istediğimiz kişiyi baştan çıkarmak için kullandığımız stratejilerin doğal olarak benzer şekilde sonuçlanabileceğini söyler.
Bundan evvel bebeğin başta eksikliğini hissettiği şeyi tamamlayacağını düşündüğü kişi, yetişkinin arkadaşlık ilişkisi, duygusal ilişki (vb). kurduğu kişilerin benzer olmasını biraz irdeleyelim isterim.
Tamlığı tattığımız o ilk ilişkiyi düşündüğümüzde bize dengeyi verecek bileşenleri de kaydetmiş oluruz. Bu tam da bize bakım verenin gülüşü, kaşları, gözleri gibi fiziksel; şefkati, merhameti, öfkesi, kıskançlığı gibi duygusal; zekâsı, problem çözme/çözememe becerisi, sınav başarısı gibi bilişsel olabilir. Herhangi biri ve/veya birkaçı ilişki kuracağımız kişinin seçiminde öneme sahiptir.
Bileşenleri benzer kişilerin ilgisini çekmek amacıyla kullandığımız benzer stratejiler beraberinde benzer sonuçları getirecektir. Sürekli aynı şeyleri yaşadığınızda, kişilerin size her seferinde aynı şekilde davrandığında, aynı şeyleri hissettiğinizde bunu anlamlandırmak için bu yazıyı hatırlayın.